İŞÇİ SINIFININ MÜHRELERİ
Benim avcılık hayatım ilkokulda başladı, 1974 yılında bitti. Uçarda ilk kekliğimi ilkokul beşinci sınıfta vurdum. 12-13 yıl süren avcılık hayatımda hiç mühre kullanmadım. Mühre kullanmayı avcılıkla bağdaştıramadım. Mühre nedir?
Benim avcılık hayatım ilkokulda başladı, 1974 yılında bitti. Uçarda ilk kekliğimi ilkokul beşinci sınıfta vurdum. 12-13 yıl süren avcılık hayatımda hiç mühre kullanmadım. Mühre kullanmayı avcılıkla bağdaştıramadım.
Mühre nedir?
Mühre, "kimi av hayvanlarını çekmek için kullanılan çığırtkan kuş"tur.
Diyelim keklik avına gideceksiniz. Adam gibi avcı, "kırk gün taban eti, bir gün av eti" der, kekliğin peşinde dağ tepe dolaşır. Köpeği varsa işi daha kolaydır. Yoksa kekliği kaldırmak için çalı taşlar.
Eskiden, adam olmayan avcı mühre kullanırdı.
Mühre, genellikle bir dişi kekliktir. Mühreyi kafese koyar, kafesi de bir su birikintisinin yanına yerleştirir. Kendisi de av tüfeğinin menzili içinde bir çukura gizlenir; üstünü çalıyla örter. Dişi ? keklik örtükçe erkek keklikler su birikintisinin kenanna gelir. Avcılığı güzel bir spor değil de, sadece kuş vurmak olarak anlayan o kişi de, mührenin ötüşüne kanıp gelen keklikleri oturduğu yerden avlar.
1980 öncesinde sendikacılık hareketinde çok sık anlatılan bir hikaye vardı. Ben ilk kez Fehmi Işıklar’dan duymuştum.
Eskiden keklik satmak serbestti; şimdi galiba bir kısıtlama var.
İnsanlar keklik yakalar, ince söğüt dallanndan yapılmış özel keklik kafeslerinde satarlardı. Adamın biri kekliklerin satıldığı bir dükkana girmiş. Keklik alacakmış. Tek tek kekliklerin fiyatlannı sormuş. Kekliklerin fiyatlan üç aşağı beş yukan aynıymış. Ancak saücı bir kekliğe çok yüksek fiyat istemiş.
Alıcı, o kekliğin fiyatının yüksekliğinin nedenini sormuş. Satıcı, "o mühredir," demiş, "diğer keklikleri çağınr, sen de kolayca onları avlarsın."
Adam parayı ödemiş, mühreyi almış, hemen oracıkta iki eliyle kekliğin kafasını koparmış.
Satıcı şaşkınlık içinde ,"n’apıyorsun? Deli misin be adam!" diye haykırmış.
Alıcının yanıtı, "kendi soyuna ihanet edenlerin cezası budur," olmuş.
Günümüzde sendikacılık hareketinde de mühreler var.
İşçileri yanıltmak, sermayedar sınıfın ve emperyalistlerin tuzağına çekmek için ötenler var.
Bunlann bir kısmı yolsuzluk batağına saplanmış (yani kafese tıkılmış) kişiler.
Bir kısmı ise, koltuğunu kaybetme korkusu Allah korkusunun önüne geçmiş kişiler.
Ötüp duruyorlar; belirli koşullarda sermayenin ve emperyalistlerin işine de yarıyorlar.
Ancak keser dönüyor, sap dönüyor, bir gün bu hesap dönüyor. Mühreler, mühreliklerinin bedelini ödüyor.
İşçi sınıfı mührelerinin cezası, koltuklanndan indirilmek olmalı.
Onlara verilebilecek en büyük ceza, onlan demokratik yollardan görevden uzaklaştırmaktır; tecrit etmektir.
Eskiden bir de balta saplarından söz edilirdi.
Balta, bir kişinin elinde ağacı kestiğinde, ağaç, "ahhh," dermiş, "ah, ne yapayım ki sapı benden."
Balta saplannı da unutmayacağız. İlerde bu yazıyı okuyanlar ne mühreyi bilecek, ne de baltayla ağaç kesmeyi.
Mührenin yerini düdükler aldı; baltanın yerini de motorlu testere. Bizim kuşaktan sonra bunları ancak özel ilgisi olanlar anlayacak.
Ama gün gelecek, devran dönecek, mühreler ve balta saplan işçi sınıfına hesap verecek.
Bunu biz de göreceğiz.
Mührelerin öbür dünyada verecekleri hesap çok. Sömürüye ve baskıya karşı çıkmayanlar, soygunculan kurtarmaya çalışanlar, kul hakkı yemenin ve kul hakkı yiyenlere yardımcı olmanın cezasını çekecekler.
Ancak mühreler ve balta saplan gün gelecek bu dünyada da hesap verecek.
Askeri yönetim dönemlerinin mühreleri bugün işçi önüne çıkabiliyor mu?
AKP iktidan döneminin mühreleri de, gün gelecek, devran dönecek, insan önüne çıkamayacak. Günümüzün mührelerini ve balta saplannı unutmayın.