İŞÇİ SINIFI VE ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE
15 Aralık 2009 günü başlayan 78 günlük Tekel eylemi, Türkiye işçi sınıfı tarihinin önemli mücadelelerinden biridir. Ancak bu eylemde anti-emperyalist sloganlar yoktu. Halbuki Tekel eylemine yol açan özelleştirme politikalarının sorumlusu, bu politikaları uygulayan hükümetlerin ötesinde, bu politikaları Türkiye´ye dayatan ABD ve AB emperyalizmiydi.

15 Aralık 2009 günü başlayan 78 günlük Tekel eylemi, Türkiye işçi sınıfı tarihinin önemli mücadelelerinden biridir. Ancak bu eylemde anti-emperyalist sloganlar yoktu. Halbuki Tekel eylemine yol açan özelleştirme politikalarının sorumlusu, bu politikaları uygulayan hükümetlerin ötesinde, bu politikaları Türkiye’ye dayatan ABD ve AB emperyalizmiydi.
Benzer bir eksikliği, özelleştirmeye karşı yıllardır başarılı bir mücadele yürüten Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy termik santralleri ile maden ocaklarında çalışan işçilerin ve sendikalarının tavrında da görüyorum.
Tekel işçileri, özelleştirmeye karşı olmaktan çok, özelleştirmenin sonuçlarına, "geçici personel" statüsüne geçirilmeye karşıydılar.
Yatağan enerji ve maden işçilerinin mücadelesi, bu açıdan bakıldığında, çok daha bilinçlidir; yıllardır özelleştirmeye karşı çıkıştır. Ancak özelleştirmenin gerçek dayatıcısı olan emperyalizme karşı çıkış eksik kalmaktadır.
Bu önemli ve başarılı eylemlerin ortak bir eksikliği daha var.
"Tekel vatandır; vatan satılmaz" yaklaşımı, işçi sınıfının sendikal mücadelesinde önemli bir aşamadır. Gerçekten de kamu kuruluşları vatandır, vatanın varlığının ana dayanaklarındandır.
ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE ESASTIR
Ancak vatan yalnızca Tekel, yalnızca Yatağan değildir.
Yatağan’ın kurtuluşu, Tekel’in ve bugüne kadar yok edilen diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden kamu mülkiyetine geçirilmesi, bir kısmının da yeniden inşa edilerek üretime sokulması, ancak ve ancak açık bir anti-emperyalist mücadeleyle gerçekleştirilebilir.
Türk-İş bir dönem emperyalizme açık bir biçimde karşı çıkma bilincini ve cesaretini göstermişti.
2001 yılı sonlarında Türk-İş Genel Başkan Danışmanı görevini sürdürürken hazırladığım "Avrupa Birliği, Kıbrıs, Ermeni Soykırımı İddiaları, Azınlıklar-Bölücülük, Ege Sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu, IMF Programları Konularında Türkiye’den Ne İstiyor?" raporu, önce Türk-İş Yönetim Kurulu, ardından da Başkanlar Kurulu tarafından onaylanarak, Cumhurbaşkanı A.N.Sezer’e Türk-İş adına sunulmuştu.
TÜRK-İŞ YİNE EMPERYALİZME KARŞI ÇIKMALIDIR
Bu metinde Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye dayattığı politikalara açık bir biçimde karşı çıkılıyordu.
Türk-İş’in ve bazı sendikaların Avrupa Birliği’ne ilişkin en önemli belgelerinden biri, 7 Haziran 2002 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan "Türkiye Cumhuriyeti’ni Kuran Türk Ulusuna" başlıklı bildiridir.
Bu bildiri, öğretim üyeleri, emekli askerler ve yazarların yanı sıra, Türk-İş genel merkez yöneticileri (B.Meral, H.Karakoç, M.Kumlu, S.Kılıç, Ç. Altun) ile Türk Harb-İş, Çimse-İş, T.Haber-İş, Koop-İş, Orman-İş, Demiryol-İş, Tes-İş, Yol-İş, Sağlık-İş, Ağaç-İş, Liman-İş, Tarım-İş, BASS, Teksif, Türkiye Maden-İş, Türk Metal, Şeker-İş yöneticileri tarafından da imzalandı.
Bildiri, Avrupa Birliği’nin çeşitli konulardaki tavrını sert bir biçimde eleştirdikten sonra şöyle diyordu: "Avrupa Birliği, Türk ulusunun tarihine hakaret eder; Türkiye’nin ulusal menfaatlerini görmezlikten gelen adımları atar ve terör sürecinin arkasına manevi bir destek oluştururken; ülkemizde bazı çevreler, bilinçli veya bilinçsiz Avrupa Birliği’nin saldırgan ve kötü niyetli politikalarını sürekli olarak ulusumuzun gözünden kaçırmaya ve örtmeye çalışmaktadırlar. Bu çevreler, ülkemizin Avrupa Birliği ile pazarlık gücünü kırarak, Avrupa Birliği karşısında Türkiye’yi tümüyle etkisiz bırakarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği karşısında boyun eğer bir tutum içine girmesi için çaba sarf etmektedirler."