Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
29 Mart 2010
‘İŞÇİ SINIFI, BÜROKRATİK YAPIDAN KURTULMA DÜĞMESİNE BASACAKTIR’

Tekel´de yeni süreç başlıyor Tekel işçileri 1 Nisan´da eylemlere başlıyor.

‘İŞÇİ SINIFI, BÜROKRATİK YAPIDAN KURTULMA DÜĞMESİNE BASACAKTIR’

 ‘İŞÇİ SINIFI, BÜROKRATİK YAPIDAN KURTULMA DÜĞMESİNE BASACAKTIR’

TEK GIDA-IŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI MUSTAFA TURKEL: İşçi sınıfı, bürokratik yapıdan kurtulma düğmesine basacaktır. TEKELDE YENİ SÜREÇ BAŞLIYOR TEKEL işçileri 1 Nisan’da eylemlere başlıyor.

TEKEL konusunda oranınız nedir? Biz 1 Nisan’da bin kişi dedik, temsili olarak ama fazla kişi gelirse niye geldiniz diyemeyiz. Sadece üyelerimiz değil diğer sendikalara da çağn yaptık. Biz herkesi bekliyoruz 1 Nisan’da. 2 Nisan’da da bundan sonraki eylem sürecini kamuoyu ile paylaşacağız. Biz önümüze 6 aylık bir eylem planı koyduk. Eylem takvimi şekillendi. Her geçen gün kitleselleşecek. Yargıyı da göz ardı etmeyeceğiz. Şimdi yeni bir süreç başlıyor. Hükümetin Anayasa Mahkemesi’ne giden 4-c ile ilgili düzenleme yapması gerekiyor. Bu işçilerin özlük haklarıyla ilgili başka kamu kuruluşlarına nakletmesi gerekiyor. 4-c’nin hukuk dışı olduğunu savunduk, içi hukukumuza da uluslararası sözleşmelere de aykırı. Biz bu mücadele şu anda 4-c’de olanlara birlikte örerek, yerelleri örgütleyerek gideceğiz. Şimdi 4-c ortadan kalkıyor. Şunu istemiyoruz; diyebileceğimiz bir şey yok. O yüzden hükümetin atacağı adımı görmemiz lazım. Bunun uygulanabilirliği kalmadı.

4-c yok şimdi ne istiyoruz? Özlük haklarımızla birlikte başka kamu kuruluşlarına geçmek istiyoruz. Bunun yol ve yöntemi nasıl olacak, işte burada hükümetin bir düzenleme yapması gerekecek Bizim 4-b’li olarak 2002 yılında kararname çerçevesinde başka yerlere özlük haklarımızla geçmemizi sağlayacak. Bunun için nasıl mücadele edeceğimizi değerlendirerek yolumuza devam edeceğiz. Tabii önümüzdeki 6 aylık süre içinde de Ankara’yı boş bırakmayı düşünmüyoruz. Mesela 2 Mayıs’ta 2 bin kişi iki gece kalacak, bu katlanarak devam edecek Eylemlerimiz il ve ilçelerde devam edecek. Halkın desteğini en üst düzeye çıkartmak için Tokat’tan Diyarbakır’a kadar ev ev gezerek bildiriler dağıtacağız. KÖKTEN DEĞİŞMELİ Anayasa değişikliği konusunda sendikalann talebi ne olmalıdır? AKP’nin anayasa değişikliği konusunda samimi olduğunu düşünmüyoruz. Değişikliğin sadece yargının siyasallaşması üzerine yapılması kabul edilemez. Temel hak ve özgürlükler konusunda değişiklik yapılmasını bekliyoruz. Yani dokunulmazlıkların kaldırılması, barajların indirilmesi, sendikalann önündeki engellerin kaldırılması, kamu emekçilerinin grevli toplusözleşmeli sendika hakkına kavuşması… Ama hükümetin değişikliği kamu emekçilerinin var olan haklarını da geri götürüyor. Toplusözleşme diyor ama grev hakkı yok, nihai kararı Uzlaştırma Kurulu verecek ve bu bir daha değiştirilmeyecek. Toplusözleşme var gibi gözükecek ama toplu görüşmeden de geri bir noktaya geliyor. Birileri sizin adınıza karar verecek.

12 Eylül Anayasası’nın geçici 15. maddesi konusunda bir düzenleme yapmaya çalışıyorlar. İşlemeyecek bir değişiklikle toplumun gözünü boyamaya çalışıyorlar. Onu geriye doğru işletmeyeceğine göre asıl hedefinin ekonomideki kötü gidişin, yoksulluğun, işsizliğin ayyuka çıktığı bir süreçte kamuoyunun gündemini saptırmak olduğunu; evet veya hayır yüzdeleri üzerinde oynayarak, kendisine seçime gidecek süreci hazırladığını düşünüyoruz. Sosyal anlamda ve ekonomik anlamda iflas etmiş politikalar yüzünden bu hükümet artık dibe vurmuş durumdadır. Çıkışı, anayasa değişikliği konusunda yapacağı bu manevralarda buluyor. 12 Eylül Anayasası’nın değişmesini kim istemez, hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasını; her vatandaşın eşit olduğu, anadilde eğitim hakkının verildiği düzenlemeler yapılmasını kim istemez?.. Dokunulmazlık gibi bir zırhı koruyarak Meclisle yolsuzlukların ayyuka çıkmasına devam edecek bu düzenlemelerin kökten değişmesi gerekiyor. Bu nedenle biz, yargı bağımsızlığı başta olmak üzere, memurlara grevli toplusözleşmeli çalışma hayatının düzenlenmesi, seçim kanununun değişmesi, siyasi partilerin şeffaflığının olması ve denetlenebilmesi, lider sultasını ortadan kaldıracak seçim sisteminin mutlaka düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hepsinden önemlisi de, Başbakan’ın sıkça kullandığı milli iradenin, sadece Meclis’ten oluşmadığı; halkın bütün kesimlerinin içinde olduğu bir kavrama bürünmesini istiyoruz. Bunun için de Meclis dışındaki siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin de ortak çalışmasıyla, anayasa kökten değişmelidir.
 
Gökhan Durmuş Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel ile birlikteyiz. TEKEL direnişinin deneyimini konuşuyoruz. Özellikle de Türkel’in, direnişin son günü yaptığı açıklamada yer alan "Artık işçiler, bu sendika bürokrasisinden kurtulmak zorundadır" sözleri üzerine duruyoruz. Nedir bu sendika bürokrasisi? İşçi sınıfı bunlardan nasıl kurtulacak? TEKEL işçileri bundan sonra ne yapacak? Bu sorulara yanıt veren Tek Gıdaİş Genel Başkanı Mustafa Türkel, TEKEL direnişinin sendikal yapılardaki durumu berraklaştırdığını dile getirdi. Sendikalann kendilerini sorgulaması gerektiğini söyleyen Türkel, 1 Mayıs ve 26 Mayıs’m önemli bir dönemeç olduğu görüşünde. Türkel, eylemin başarılı olmaması halinde bürokrat sendikacıların bunun bedelini ödeyeceğini vurguladı.

Türkiye’deki sendikaların yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de sendikal hareket kamu işyerlerinde gelişti. 1950lerde tek konfederasyon olan Türk-İş’in yapısını yüzde 98’lere varan oranlarda kamu işyerleri oluşturuyordu. İşsiz kalma gibi bir kaygı yoktu. İşçilerin ücret, ikramiyeler, mesailer üzerinden talepleri yoğunlaşmıştı. ’70’lerde DİSK’in ortaya çıkmasıyla süreç biraz daha farklılaştı. Özel sektörde örgütlenmişti DİSK O süreçte özel sektör ciddi anlamda ihmal edildiği için DİSK doğdu ve önemli bir ihtiyaa da karşıladı. 12 Eylül’den sonra çalışma hayati yeniden düzenlendi. İhtilal mantığı içinde bir yasa hazırlandı. DİSK’in, HakIş’in, MİSK’in kapatılması Türk-İş’in açık tutulması, hatta genel sekreterinin yeni hükümete bakan yapılması, başka bir dönemi başlattı. Türk-İş’in de 12 Eylül’den sonraki toplusözleşmeleri bir iki dönem yüksek hakem tarafından yapıldı. O dönem 12 Eylül sendikalar yasasının yürürlüğe girmesiyle konfederasyonda bir tembellik başladı. Çünkü toplusözleşmeleri yüksek hakem yapıyor, sendikal faaliyetler askı’. da. Düşünün, 4ıı 5 yıl sendikal faaliyet yok ama yöneticiler aynen duruyor. Bence sorun burada başlıyor. Sonra o süreç öyle bir yol açtı ki bize, daha sonra Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu oluşturulmasıyla kötü bir anlayış girdi sendikalara. Bana göre sendikalar toplusözleşme yetkisini Türk-İş’e devrettikleri an, çalışma hayatının inişe geçtiği zaman oldu. Bu rekabeti kaldırdı, teslimiyeti getirdi. Ortak hareket etme gibi gözükse de ücretlerde teslimiyeti getirdi. Sendikalar da "Ne yapalım kardeşim, bu kadar veriyorlar, koskoca Türk-İş bu kadar alabiliyor" diyerek, üyelerini inandırdı. 1988’de ’89 Bahar Eylemleri’nin ayak sesleri hazırlanmaya başladı. Ben de o zaman teknik okul mezunuyum, sözleşmeyi yapıyoruz, sonra asgari ücret açıklanıyor, yine aynı seviyedeyiz.

Sendika yönetimlerinin karşı durmasına rağmen ’89 Bahar Eylemleri sürecini ören kuşağız bizler. Bizim sendika başkanımız da "Muhalifler bunlar" diyerek engel olmaya kalktı. Ama bu eylemlerin ardından işçilerde ciddi bir rahatlama oldu ücretler konusunda. Bu kazanım, sendikalarda sandıklara yansımaya başladı. O muhalifler sendika yönetimlerine geldi. Taşeronlaşma ve özelleştirme sendikal hareketin öngörüsüzlüğü nedeniyle çalışma hayatına gelen büyük bir darbe oldu. 24 Ocak Kararlan ile başlayan süreçte özelleştirmelerde sendikalar dayanışma duygusunu gösteremedi. Sendikal hareket hep günü kurtarma için hareket etti. Sendikal hareket hep kazanılmış hakları koruma derdindeydi. Dünyanın hiçbir yerinde sendikalar, kazanılmış haklarını korumak için mücadele ederken başarılı olamadı. Var olan mevziyi korumak isterseniz, birileri yapamasa da başka birileri gelip sizi oradan söküp kaldırır. Öyle bir noktaya geldik ki, elimizde artık bir kıdem tazminatı kaldı. Esnek çakşma dahil her şey çalışma hayalında uygulanıyor. Bahar Eylemleri sendika yönetimlerinde bir değişime neden oldu. Ama sonraki süreçte saldırılar arka arkaya geldi. Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ücretlerle ilgili iyi bir dönem. Sadece ücretle ilgili. Yüzde 120-130 ücret artışı yapıldı. Kamu işçisi tatmin oldu. O dönemde kamuda çalışan geçici işçiler kadro almaya başladı. Ön binlerce insan kadro aldı. Kamu işçisinin olaylara bakış ağsı ben merkezli. Toplusözleşme dönemlerinde, kendileriyle ilgili bir hak gaspı varsa meydanlara iniyor; onun dışında demokratikleşme için aynı hassasiyeti göstermiyor. Sendikalar da böyle bakmıştır. Mesela bu ülkede 25 yıldır Güneydoğu sorunu vardır ve konfederasyonumuz bu konuda bir çakşma yapmamıştır. 12 Eylül Anayasası’nı kaldırakm demiştir ama bir çalışma yapmamıştır. Birileri bir çaİışma yapıyor, sendikalar orasına karşıyız burasına karşıyız diyor. Kendileri üretmiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, işsizliğinyolsuzluğun-yoksulluğun ortadan kalkması için sürekli bir çalışma yapması gerekiyor. Vazgeçtik, kendi üyeleri için de bir şey yapmadılar. Eğer uzun vadeli bakılsaydı, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele edilirdi. Bu ülkede grev yasaklan devam ediyorsa, barajlar noter engeli hâlâ varken bunların kalkması için mücadele etmezseniz, bu noktaya gelirsiniz işte. Haklarınız budana budana duvara dayanırsınız. AKP dönemine kadar ücret konusunda da iyi gelindi. Özel sektörle, kamu arasında yüzde 35 fark vardı. Sosyal haklar tavan yapmıştı, hatta ne isteyeceğiz daha diye bile düşünüyorduk. AKFnin tek başına iktidara gelmesiyle adeta bocaladık. Altyapı yetersizliği nedeniyle de iktidarın güdümünde seslerini kestiler. İktidarlar değişse de özelleştirmeler tüm hızıyla sürüyordu. AKP iktidarı işçi düşmanı, bunu kabul etmek gerekiyor; sendika düşmanı bunlar.

Sendikal yapı ne yaptı peki? Kendi içindeki kısır çekişmeleriyle, seçim politikalanyla varkklarını sürdürdüler. Birilerini yargılamıyorum ben, kendimi de bunun içine katarak konuşuyorum. Bunu biz yaptık. Biz de bu sistemin içerisindeyiz. Hatta en üst düzey görevlerde de yer aldık. Ama dönüp özeleştirimizi yaptık ve sendika bürokratı olduğumuzu gördük. İnsanlardan, toplumdan uzaklaştık. Toplumun içinde olup sorunlarını anlama yetimizi kaybettik. Onlarla bir değiliz biz artık. Eylem olduğunda ‘Nereden çıktı bunlar, ne eylemi’ diye tepkiler oluşmaya başladı bizde. O kadar ileri gidildi ki, TEKEL işçileri Ankara’ya gittiğinde Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda "Ne işi var bunların burada?" diyen sendika başkanlan oldu. Bu eylem sırasında gördüğüm bir şeydir bu; birkaç kişi dışında maalesef konfederasyona bağlı sendika başkanlarının, kızarak "Bunlar ne zaman gidecek?" dediğini gördük. Ve gördük ki, bizim onlarla mücadele etme şansımız yok. Bunların kendi üyelerine de işçi sınıfına da verebilecekleri bir şey kalmamış. Onların derdi İktidar yalakalığı. Koltuklarını korumanın peşindeler. Türk-İş’e bağlı sendikaların hemen hepsinin bir sorunu var. Buna rağmen TEKEL işçilerine destek vermemelerini neye bağlıyorsunuz? İnançlarını yitirmelerinden kaynaklanıyor.

Toplumdan uzaklaşmalarından kaynaklanıyor. Kaç yıl olmuş işyerlerinden ayrılalı, kaç kuşak emekli olmuş, kendisi sendika başkanı olduktan sonra?.. Benim temsil ettiğim insanlarla aramda babaoğul arasında bir açıklık oluşmuş. Ben o kitleyi ne kadar temsil edebilirim?.. O kitlenin inançlarını, hasretlerini ne kadar anlayabilirim?.. Benim imkanlarımla onların imkanları, aldığım ücretle onların ücretleri arasında büyük uçurumlar oluşmuş. Onun da bana ulaşması imkansız olmuş. Fabrikalara gittiğimde aynı vardiyada çalıştığım arkadaşım bana "Efendim" diyorsa, psikolojik bir fark oluşuyorsa, nasıl olacak da onlarla bütünleşeceksiniz?.. Türkiye’deki sendikal hareketin en önemli sorunu güven kaybı diyoruz. İşçilerle, toplumla aramızda bir güvensizlik oluşmuş. Bu güven bunalımını aşmadan nasıl birlikte mücadele edeceğiz? Bu mümkün değil. Toplumun güvenini kaybetmektense her şeyinizi kaybedin daha iyi. TEKEL mücadelesinde biz bunu yaptık Her konuda şeffaf olmak lazım. Bunları aşabilen bir sendikal yapının oluşması için mevcut sendikaların kendilerini sorgulamalan gerekiyor. Bunun zaman kaybetmeden yapılması gerekiyor. TEKEL işçileri mücadele ettiğinde kazanılabileceğini gösterdi. Bu, sendikalarda nasıl bir etki yarattı? Kimilerinde kıskançlığa yol açtı, kimilerinde ‘Nereden çıktı bu şimdi, düzen bozuldu’ gibi tepkilere yol açtı. Yalnız bırakılmamızdaki nedenlerin başında bunu görüyoruz. Bu mücadeleye başlarken bize sempati ile bakmayan 5 sendika varsa, 10 oldu. Birilerinin rahatı bozuldu, işçiler sorgulamaya başladı. TEKEL işçilerinin başına gelen enerji işçilerinin başına gelmeyecek mi; şeker, karayollan, limanlar, demiryollarında, istisnasız bütün kamu kuruluşlarında işçilerin başına gelmeyecek mi? Başlarına geldiği zaman bu işçiler tepkilerini koymayacak mı? Kime tepki gösterecek, sendikalarına. Sendikal camianın en önemli rakiplerinden birisi de kendileridir. Birbirimizi sevmeyiz. Hepimiz kendimizi dünyanın merkezi olarak görürüz. Aslında gerçeğimizi görsek; sıradan olduğumuzu, hasbelkader buralara geldiğimizi görürüz. Çok kıskanazdır. Mesela Petrol-İş, "sendikalı ol kampanyası" ile bilbordlara gkıyorsa, "Ya ondan ne olacak?" deriz, onu büyütelim diye bakmayız. Bunların değişmesi gerekiyor. İşte böyle olunca bu yapılar ilerlemiyor. Bu yapılara ne diyoruz; kendini toplumdan soyutlamış, seçim üzerine sistemini kuran, birlik politikalar yapan, sınıf bilinci olmayan, öngörüsü olmayan sendika bürokrasisinin görev yerlerini süratle bırakması gerekiyor. İşte 1 Mayıs ve 26 Mayıs’ı, Tek Gıda-Iş olarak merakla bekliyor ve önemsiyoruz. Önümüzde 1 Mayıs ve 26 Mayıs kararı var.

Bu eylemler nasıl örgütlenecek? 26 Mayıs’in adı genel grev. 4 konfederasyon başkanı, kendine bağk sendikalan harekete geçirmek ve toplumun diğer kesimlerinden de destek alarak grevi başarmak zorundadır. Kamuoyuna açıklanan olmazsa olmaz denen talepler, hükümet tarafından yerine getirilmezse, 1 Mayıs’tan itibaren altını doldurarak hayatın duracağı şekilde herkesin kendini hazırlaması gerek. Sendikam adına söyleyebilirim, bu süreci yüzde 90’lann üzerinde katılımla yapacağız. 1 Mayıs’ta bütün özel sektörümüzü ortak kutlayabileceği bir yerde alanlara çıkartacağız. Tüm emekten yana insanların kardeşlik türkülerini söyleyebileceği ortak bir alanda, -bu elbette Taksim olmalı- ama diğer arkadaşlarımızın fikirlerini de öğrenerek mutlaka 45 talep sıralayarak bütün gücümüzle alanlarda olmamız lazım 1 Mayıs’tan sonra da aynı fikir ve çalışma ile 4 konfederasyon, 26 Mayıs’ta hayati durdurmak zorunda. Yoksa o koltuklarda rahat oturamazlar. Çünkü kamuoyuna deklare etmişsiniz. Hadi 4 Şubat’ta zaman yoktu, 26 Mayıs için bir bahane olmaz. Eğer talepler yerine gelmemişse, o gün bazı sendikalar göstermelik hareketler yaparsa, 27 Mayıs sabahı Türkiye’de çok farklı şeyler olur. Kim olarsak olalım; sendika başkanı, konfederasyon başkanı, bizi bu koltuklarda oturtturmazlar. Ya adam gibi istifalarını verip gidecekler ya da bedelini ödeyecekler. Bunun bedeli belli. Türk-İş, DİSK, KESK, Kamu-Sen başkanları söyledi. Bu grevin nedeni TEKEL’le ilgili değil. Taleplerini sıralamışlar. Ben başarılı olacağına inanıyorum. Olmazsa işçi sınıfı gene başarılı olacaktır. Bürokratik yapıdan kurtulmanın düğmesine basacaktır. (İstanbul/EVRENSEL) 
 

DİĞER HABERLER
ÇOCUK İŞÇİ UTANCI
ÇOCUK İŞÇİ UTANCI

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 26’sını oluşturan çocukların, aynı dönemde işgücüne katılım oranının yüzde 21,1’e yükseldiğini duyurdu. Geçen yıla göre çocuk işçiliği 3,5 puan arttı.

CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ
CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ

Sendikamızın kısa bir süre önce toplu iş sözleşmesi görüşmelerini anlaşma ile tamamladığı Cargill’de işveren heyetinin ve yönetim kurulumuzun katılımı ile imza töreni düzenlendi.

İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR
İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR

Koşulların ağır olması ve kaynakların amacı dışında kullanılması nedeniyle işsizlik ödeneğinden yararlananların sayısı azılıyor.

EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ
EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ

AYM, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını engelleyen düzenlemeyi iptal etti.