İŞÇİ SATTIRMIYOR
AKP hükümeti özelleştirmede kararlılığımız sürüyor diyor ama, özelleştirme kapsamına aldığı tüm kurumların satışını ya iptal ediyor ya da erteliyor.
AKP hükümeti "özelleştirmede kararlılığımız sürüyor" diyor ama, özelleştirme kapsamına aldığı tüm kurumların satışını ya iptal ediyor ya da erteliyor. Dört Termik Santralın satışının ertelendiği açıklandı. Oysa bu ertelemenin AKP hükümeti için gerçek adı, "Dükkânı kapatıyoruz" olmalı.
AKP artık iktidar değil! Türkiye ekonomisinin en büyük kurumlarını haraç mezat satma dönemi kapandı. Santrallarm ve limanların bedeli ayakkabı kutularını artık aştı. Aslında bu özelleştirmelerin olmayacağı belki de Tayyip Erdoğan’ın Muğla’ya gidişinden belliydi. İlk defa hükümetin özelleştirmede muhatabı sermayedarlar değil, işçiler oldu. Yatağan işçilerinin ilk zaferiydi bu.
Ardından gelen hükümetin her kademesindeki yolsuzluklarının ortaya çıkması, ekonomideki kriz, işçiyle birlikte Türkiye’nin de elini güçlendirdi. Doğru bir çizgide başlayan eylem daha da haklı ve güçlü bir zemine oturdu. Şimdi Yatağan’ın kahraman işçileri, mücadeleyi bu zaferin ışığında genişleterek sürdürecektir.
AKP hep kayıpta
Aslına bakarsanız AKP hükümeti eğer parlamentodaki gücü olmasa işçi sınıfı karşısında bugüne kadar hep kaybetti. İktidar olmanın avantajıyla ve aldatmacalarla yasal değişiklikler yapabildi. Ama işçinin karşısına gerçekten çıktığı hiçbir değişikliği yapamadı. "4C’de bildiğimden şaşmam" dedi, neredeyse bir yıla çıkardı sözleşmeleri, kıdem tazminatı "istihdamın önünde engel, işverenlerin sırtında yük" dedi, her seferinde rafa kaldırmak zorunda kaldı. "Kararlıyız" dedi, özelleştirmelerde iptal ve erteleme kararları aldı.
ÇAYKUR örneği de AKP’nin başarısızlığının en bariz örneğidir. ÇAYKUR işçisi her türlü baskıya karşın sendikasını değiştirmeyince ve tarihinde ilk defa grev kararı alınca, Karadeniz ağırlıklı iktidar partisinin etekleri tutuştu. Kendi şehrinde, kendisine karşı grev yapılacaktı. Bunun için her türlü hukuksuzluğu uyguladı. Yani işçi yine karşısına dikildi, iktidar yine yasadışı yollara başvurdu.
Kraldan çok kralcı olmak
Şimdi iktidarın eteklerinin her yanı alev alev yanıyor. İşte şimdi bağımsızlığa, emeğe gelebilecek saldırılara karşı birleşmenin ve geri püskürtmenin tam zamanı. Ya bu alevin içinde tehlikeyi yakar yok ederiz, ya onun alevi hepimizi yakar. Yıldırım Koç, bu konuda herkesin, özellikle de sendikaların üstlerine düşen görevleri yazmış, herkesin Yatağan mücadelesine omuz vermesi gerektiğini ifade etmişti. Ama gelin bakın ki Sayın Koç’un yazısına bu işin sahibi olduğunu düşündüğümüz sendikalar karşı çıkıyor. Kimseye ayranın ekşi demez isek yanlışları, eksiklikleri nasıl gidereceğiz? Kraldan çok, kralcı olanlar yarın bu yaptıklarıyla anılırlar. Onların durması gereken yer, işçinin ve özellikle kendi üyelerinin çıkarlarının tarafıdır. Kendisini savunamayacak konumdaki yöneticileri kurtarmak, iktidara karşı mücadele veren işçilerin örgütlü olduğu sendikaların işi değildir, olmamalıdır.
ONLAR…
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda
ve zulüm
ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
Nâzım Hikmet