İŞ KAZALARINI ÖNLEMENİN ÖNEMLİ BİR YOLU: SENDİKALAŞMA
işçinin hayatını kaybettiği İstanbul Davutpaşa´daki patlamanın bir benzeri üç yıl sonra Ankara OSTİM´de yaşandı
işçinin hayatını kaybettiği İstanbul Davutpaşa’daki patlamanın bir benzeri üç yıl sonra Ankara OSTİM’de yaşandı.
Bu ülkede "iş kazalarının neden bu sıklıkla ve bu boyutla yaşandığını hepimiz biliyoruz. En başta tabii ki "kayıtdışı istihdam"ın (ülkedeki istihdam oranının yarısına ulaştığı söyleniyor) işçileri canının istediği şartlarda çalıştırması geliyor. İkinci neden ise -kayıtlı-kayıtdışı fark etmez- çalışma hayatının denetimsizliğidir. Dolayısıyla "iş kazası" olarak adlandırdığımız bu olayların söz konusu düzensizlik ve eksikliklerin giderilmesiyle büyük ölçüde azalacağı muhakkaktır.
Ama bu süreç bir türlü yoluna girmiyor… Olaylar henüz sıcakken medyada birkaç gün yer işgal ettikten ve savcılar olaya el koyduktan sonra süratle gündemimizden çıkıp unutuluyor. Konuya ilişkin söylenmesi gerekenler Avrupa Birliği’nin 2010 Türkiye ilerleme Raporu’nun "Sosyal Politika ve İstihdam" başlıklı bölümünde büyük ölçüde dile getirilmiş zaten. Rapor’un ilgili bölümü "İş sağlığı ve güvenliği konusunda çok sınırlı ilerleme kaydedilmiştir" tespitini yaptıktan sonra "iş kazaları"na ilişkin rakamları sıralamaya başlıyor.
Türkiye’de 2008’de sadece kayıtlı işçileri kapsayan resmi istatistiklere göre 72 bin 963 iş kazası meydana gelmiş. Peki ya kayıt dışı sektörü de işin içine katacak olursak? Rapor bu hususu da değerlendirmesine dahil etmiş: "Kayıtdışı sektörün de dahil edilmesi durumunda, rakam çok daha yüksek olacaktır, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin Çerçeve Direktifin iç hukuka aktarılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bu durum halihazırda iç hukuka aktarılmış olan mevzuatın uygulanması bakımından önemli bir eksiklik teşkil etmektedir." Bu "ihmal"in nedenleri ne olabilir acaba? Bu nedenlerin başında "vahşi kapitalizm"in "iş hukuku" filan tanımayan kâr hırsı gelmiyor mu? Söz konusu Rapor’un "denetim eksikliği" çerçevesinde dikkat çektiği hususlardan birisi de "müfettiş sayısı".
Süratle büyüyen ekonomisinin yakın gelecekte ilk on arasına gireceğini müjdeleyen Türkiye’de 321 iş müfettişi görev başındaymış! Böyle büyük bir ekonomiye 321 müfettiş! Bunun adı devletin çalışma hayatını denetlemekten vazgeçip, işletmeleri kendi başına buyruk bırakması değil midir? OSTIM’deki patlamanın yol açtığı "iş kazasının dosyası da artık savcıların elinde. Bu dosyanın kısa sürede sonuçlanıp, 20 kişinin hayatına mal olan patlamaya neden olan "ihmal"in sorumlularının gereken cezalara çarptırılmasını dileriz. Dileriz ama bu sürece ilişkin "kötümser" olmamız için de elimizde fazlasıyla örnek bulunuyor.
Bakın mesela Davutpaşa’daki patlamada hayatını kaybedenlerin yakınlarının 30 Ocak 2011 tarihinde yaptıkları açıklamaya. Bu açıklama, Davutpaşa "iş cinayetinden üç yıl sonra yapılıyor. Bu demektir ki olayla ilgili dava halen devam ediyor. "Ailelerin açtıkları davalar İdare Mahkemeleri’nde devam ediyor" deniyor. Açıklamanın şu bölümü de aydınlatıcı: "… kamuoyunda tartışılan iş cinayeti hakkında hazırlanan bilirkişi raporu Zeytinburnu Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ, BEDAŞ ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ‘kusurlu’ bulmasına rağmen Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın sorumluların bildirilmesi isteği tüm kurumlar tarafından çeşitli gerekçelerle reddedilmişti."
İşyerlerinin işçi sağlığı ve güvenliği açısından denetiminden söz ederken, söz konusu denetim işlemini sadece devletin ilgili kurumlarından beklemememiz gerekir. İş müfettişi sayısının 321’den 5321’e çıkarılmasının bir çok "iş cinayetini önleyeceği muhakkak. Ancak bu "denetim" işinin aksamadan, doğru biçimde işlemesi için devreye sendikaların girmesi de gerekir. Çalışma hayatında sendikaların varlığı "kayıtdışı"nın kayıt altına alınması ve işçi sağlığı ve güvenliğinin denetiminin olması gerektiği gibi sağlanması açısından da hayati öneme sahiptir.
Sendikalaşma işyerlerinde ne kadar çok yaygınlaşır ise, "iş cinayetleri" de o derece azalacaktır. Bu nedenle, bir önceki dönem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan Faruk Çelik’in (bugün Diyanetten sorumlu bakan) OSTİM’deki patlamadan sarf ettiği "Hırsızın hiç mi kabahati yok, çalışma koşullarını işçiler şikayet etseydi" mealindeki sözlerini bu ülkenin işçilerinin "Ya sabır!.." çekerek dinlediklerini tahmin edebiliriz.