İŞ KAZALARI
Bakanlık sorumluluktan kurtulmak için 23.07.2010 tarihli 6009 sayılı yasa ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda taşeronlar aracılığı çözüm arama yoluna gitmiştir. Çalışma Bakanlığı bu konuda hiçbir olumlu adım atamadığı, iş güvenliği konusunda yaygın eğitimi zorlayamadığı, işçi sendikalan ile bu konuda ortak çalışma projeleri üretemediği için ölümler karşısında sayın Bakan ancak, güzel öldüler diyebilmektedir.
Ankara’da Organize Sanayi Bölgesi olan OSTİM’de meydana gelen iki patlamada 20 işçinin ölmesi kamuoyunun dikkatinin ülkemizde sık yaşanan iş kazalarına bir kez daha odaklanmasına neden oldu.
Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) kayıtlı olan ve kuruma intikal eden verilere göre 2009 yılında 64 bin 316, 2010 yılında ise 72 bin 963 iş kazası yaşanıyor.
2010 yılında 1434 işçi iş kazası sonucu yaşamını yitirmiştir. Türk mevzuatında kaza kavramı tanımlanmamışür. Türk Hukuk Sözlüğü (TDK) kazayı,"Bir irade sonucu olmaksızın veya umulmayan hal dolayısıyla bir kimsenin veya bir şeyin arızaya veya zarara uğraması" olarak tanımlanmaktadır.
Sorumluluk yönünden iş kazaları-Sosyal Güvenlik Hukuku ve Bireysel İş Hukuku anlamında iş kazaları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bireysel İş Hukuku’nda iş kazaları 4857 sayılı İş Yasasının 5. bölümünde 77-89. maddelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği başlığı altında düzenlenmiş ve işverenlere, işçilere önemli yükümlülükler öngörülmüştür.
İş yasası yönünden bir iş kazasından söz edebilmek için 4 unsur gereklidir:
1- Kazaya uğrayan kişi sigortalı olmalı
2- Sigortalı işçinin dıştan gelen, istenilmeyen ve anî bir kazaya uğramalı,
3- Sigortalı uğradığı kaza sonucu zarara uğramalı
4- Zarar ile kaza ve yapılan iş ile kaza arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.
İş kazası sonunda, koşulları varsa, işverenin işçisine maddi-manevi tazminat ödeme ve SGK’nın da hastane giderlerini ödeme, aylık bağlama sorumluluğu vardır. Yukarıda iş kazaları ile ilgili olarak verdiğimiz sayılı sadece kayıt altındaki sektörde meydana gelen iş kazaları ile ilgilidir.
Ülkemizde kayıt dışında çalıştırılan önemli bir işgücü vardır. Çalışma Bakanlığı’nın 2009 verilerine göre 21 milyon 277 bin olan toplam işgücünün yüzde 43.8’si kayıt dışında çalışmaktadır ve bu kesimde meydana gelen iş kazaları resmi istatistiklere yansıtılamamaktadır.
İş kazalan işyerlerinin üretim sürecini, işçinin üretkenliğini ve işçinin aktif çalışma yaşamını çok yakından ilgilendiren bir konudur ve endüstrimizin kanayan yarasıdır. Uluslararası sıralamada iş kazalan açısından Türkiye’nin yeri ön sıralardadır bunun nedeni de işverenlerin ve özellikle Çalışma Bakanlığı’nın bu konuda gerekli özeni göstermemesidir.
İşyerlerinde üretimin güvenli bir biçimde yapılabilmesi ve işçi sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemlerin alınması maliyeti arttırıcı unsurlar olarak algılanrnakta ve bu konuda yasaların, yönetmeliklerin öngördüğü önlemleri almaktan kaçınılmaktadır.
İşyerlerinin büyük bir çoğunluğunda işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından büyük eksikler vardır ve bu eksikler Çalışma Bakanlığı tarafından denetlenememektedir. Denetim eksikliğinin temel nedeni Çalışma Bakanlığı’nın yeterli müfettiş kadrolan oluşturamamasıdır.
Bakanlığın verilerine göre ülkemizde 6 milyonun üzerinde işyeri vardır ve tüm bu işyerlerini denetlemek üzere Çalışma Bakanlığının, 2009 Çalışma Hayati İstatistiklerinde belirtildiği üzere, 587 iş müfettişi kadrosu vardır.
Hele bu müfettişlerin bilgi ve birikimden yoksun yandaşlardan oluşturma çabaları da dikkate alınırsa ülkemizde iş kazalannın neden bu kadar çok olduğu ve neden bu kadar çok işçinin gereksiz yere öldüğü kolayca anlaşılır.
Bakanlık sorumluluktan kurtulmak için 23.07.2010 tarihli 6009 sayılı yasa ile işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda taşeronlar aracılığı çözüm arama yoluna gitmiştir. Çalışma Bakanlığı bu konuda hiçbir olumlu adım atamadığı, iş güvenliği konusunda yaygın eğitimi zorlayamadığı, işçi sendikalan ile bu konuda ortak çalışma projeleri üretemediği için ölümler karşısında sayın Bakan ancak," güzel öldüler" diyebilmektedir.
Çalışma yaşamında önemli olan işçinin güzel ölmesi değil işçinin sağlıklı ve güvenli bir biçimde uzun yıllar ülke üretimine katkıda bulunmasıdır. Bu konuda daha başka acılar yaşanmadan Bakanlık, işverenler ve işçi sendikaları ortak çaba sergilemelidir.