‘İŞ CİNAYETLERİ KAPİTALİST SİSTEMİN ÜRÜNÜ’
TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi, ODTÜ Mezunu Maden Mühendisi, işçi Sağlığı ve iş Güvenliği Uzmanı Can Önal ile ülkenin gündemindeki iş cinayetleri üzerine konuştuk.
Kozlu’da sekiz madencinin yaşamını yitirmesinin ardından, iş cinayetleri yeniden Türkiye gündeminde, buna "kaza" demek mümkün mü?
Önce kaza tanımını yapalım. Özellikle teknik elemanlar için bunu netleştirmek önemli. Bunu netleştirelim ki bu kaza mıydı, değil miydi anlayalım. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun kaza tanımı çok net. Aslında, bu tanım ILO’nun tanımı değil. Bu mantıken de olması böyle olması gereken bir tanım.
Yani kaza dediğimiz şey önceden öngörülemeyen ve planlanmayan olaydır. Bir şeye kaza diyebilmeniz için sizin onun gerçekleşmesini öngörememeniz lazım. Ama ülkemizde yaşanan kazalara bakıldığında, "iş kazalarına" bakıldığında, aslında bunların hepsi öngörülen ve önlenebilir olaylardır. O yüzdendir ki biz bunlara kaza değil, iş cinayeti diyoruz. Kömür oluşumu esnasında oluşan kırıklar, çatlaklar metan gazı ile ya da başka gazlarla dolar. Bu riskin olduğu, bu riskle karşılaşılacağı bilinen işletmelerde bununla ilgili önlem alınmalıdır.
En basit yöntem belli mesafeler ile kontrollü sondajlar yapılmasıdır. Yatay sondajlar yapmanız lazım. Bunlar madencilikte işçi sağlığı ve iş güvencesi tüzüğünde yazılmıştır. Bu tüzük 19701i yıllarda yazılmış ve 1981 ‘de revize edilmiştir. Bugün o tüzük günümüz teknolojisinin gerisinde kalmıştır fakat mesleğimizle ilgili genel doğruları yazmaktadır. Bu sondajın yapılmış olması lazımdı.
Kozlu için hazırlanmış bir de Sayıştay Raporu vardı, siz bundan haberdar mıydınız?
Evet, Kozlu olayı bilinmeyen bir durum değil. Son Sayıştay raporunda Kozlu’nun riskleri belirtilmiş. Bunlar basına yansıdı. Bizim odamız da konuyla ilgili raporlar hazırladı. Mesleğin tekniğine ve bilimsel açıdan uygunluğuna göre çalışma yapılıyor olması lazım. Burada esas mesele bu. Yapmadığınız takdirde yaşananlar ortada. Öte yandan bu kazaya bakıldığında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), 2004 yılında yeniden çıkarılan Maden Kanunu ile birlikte bu kapsam içerisine alınıyor ve TTK’da özelleştirmenin yolu açılıyor.
TTK’nın asli görevi olan işler (madenle ilgili hazırlık işlemleri, galeri sürülmesi, kontroller) bunlar tamamen taşere ediliyor. Bunda ciddi bir hukuksuzluk var. Sistemin kendi hukuku ile çelişen bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Çünkü 4857 nolu iş Kanunu’nda alt işveren yönetmeliğinde der ki, sizin bir işi alt yükleniciye verebilmeniz için ya da bizim kullandığımız terimle taşere edebilmeniz için bu işin asıl işinizin dışında olması gerekiyor.
Yani siz madenciyseniz, inşaatçıysanız, siz her hangi bir sektörde çalışıyorsanız yapılması gereken sizin meslek tarifi içerisinde ya da şirketin asli işleri içerisinde tanımlanmış olan işleri başkasına vermeniz mümkün değil. Ama burada verilmiş durumda. Sadece madencilik sektörü için değil, birçok alanda bu yaşanıyor. Neden yaşanıyor? Çünkü maliyet burada çok ciddi bir sorun. Yani ucuz iş gücü, ya da sendikasızlaştırmak için yapılmış manevralar var. Bunun birçok nedeni var. Ama sonuçta bu bir sistem sorunudur.
Bu kazada da görüyoruz ki işi yapan firma işin ehli olmayan bir şirket. Bunun bir inşaat şirketi olduğu söyleniyor. Madencilikle alakası olmayan, alt yapısı olmayan, deneyimi ve birikimi olmayan bir firmaya siz işi taşere ediyorsunuz. Burada ki kazanın olduğu çalışma, galeri sürülmesi sırasında yani madenin açılması ya da çıkarılması esnasında kullanılan ana yolların açılması sırasında ortaya çıkan bir olay. Bu işin ciddi anlamda tekniğe uygun olmadığının, bilimsel kriterlere uygun olmadığının göstergesi. Tabii sonucunda burada bir kaza olması ya da ölüm olması olayı herkesin duymasına, bir infial yaratmasına neden oluyor. Teknik olarak söylenebilecekler bunlar. Yani baktığımızda kaza tanımına uymayan, öngörülebilir ve önlenebilir bir durum yaşandı. Bugün şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim bundan sonra da bu tür olaylar yaşanacaktır. Bu tarz uygulamalar devam ettiği sürece bu kazalar olacaktır.
Yeni hazırlanan iş güvenliği ve işçi sağlığı yasası yeterli mi sizce?
Yeni çıkan 6331 sayılı iş sağlığı güvenliği kanunuyla birlikte medyada "işte yeni kanun çıkıyor, bu alanla ilgili sorunlar çözülecek artık iş kazaları azalacak" türü haberler çıktı. Bir kişinin çalıştığı apartmanlarda dahi iş güvenliği uzmanı bulunacak, her türlü tedbirler alınacak gibi biraz olayları karikatürize ederek, işin ciddiyetini geri plana atan bir taktik olarak görüyorum bu kanunu.
Sadece şöyle bir durumla karşı karşıya kalacağız önümüzdeki süreçte, iş cinayetlerinde işçiler hayatlarını kaybedecek ve gerçek sorumlular yargılanmayacak, yine ücretli olarak orda çalışan mühendisler ve teknik elemanlar sorumlu olarak bunun cezasını çekecek.
Bu nasıl olacak, yasada "işveren vekili" tanımı vardır, işveren vekili kanunda tanımlanan tüm sorumlulukları işveren adına yüklenir, bu kişilerde maaşlı çalışan personeller aslında. Dahası yeni yasa iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri için çok ciddi sorumluluklar getirmiş durumdadır. Yani iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri oradaki uygunsuzluklarla, kazanın olmasına neden olacak temel sorunlarla ilgili rapor yazacaklar fakat bunlar dikkate alınmadığı durumda ortaya çıkacak sonuçlarda yine orada bunu söyleyen kişiler yargılanacak.
İş cinayetleri, taşeronlaştırma, işçi ücretleri bunlarla ilgili mücadele birbirinden ayn düşünülemez dediniz. Kapitalizm içerisinde verilen mücadeleler yeterli olacak mı?
Sermaye sahipleri işçinin emeği üzerinden bir artı değer elde ediyor, işçinin yaşamı, sosyal koşulları ve çalışma koşullarından kıstığınız ölçüde el koyduğunuz artı değer daha büyük oluyor. Burada temel çelişki emek ve sermaye çelişkisidir, bu herhangi bir düzenlemeyle çözülebilecek bir çelişki değildir. Emek örgütlerinin anti-kapitalist de olması gerekiyor. Sadece politik söylemler değil, salt teknik söylemler de değil, bu ikisinin birleştiği bir mücadele yürütülmeli. Madenlerin gerçek sahibi halktır, halkın yararına halk için madenciliği ancak sömürünün olmadığı bir sistem içerisinde gerçekleştirebileceksiniz.