Değişmek her zaman gelişmek değildir. Türkiye, AKP iktidarıyla birlikte değişti ve değişiyor. Belki de biz aslında var olan ama duymadığımız, bilmediğimiz sessiz gerçeklerle ilk defa karşılaşıyoruz. Kabullenmekte zorlandığımız gerçekler ilk defa bu kadar yüksek sesle ve fütursuzca söylenmeye başlandı. Cumhuriyetin tüm kazanımları AKP iktidarı tarafından bir bir yok edildi. En başta devlet kurumu.
Atatürk Türkiyesinde devlet, vatandaşın her türlü hakkını; kadını, çocuğu koruyordu. Sosyal devlet bunun için vardı. Fabrikadan okula, hastaneden sosyal hizmet kurumlarına kadar amaç insanı korumak; ülkenin aydınlık, gelişmiş, bağımsız, kendi kendine yeten geleceğini kurmaktı. Ekonomik kalkınma insandan bağımsız olamaz. Bu yüzden de medeni hayatı geri kalmış bir toplumun bilimsel olarak gelişimi söz konusu da değildir.
Devlete ait bir kurum, 9 yaşında kız çocuklarının evlendirilmesini uygun bulamaz ve açıklama yapamaz. İnsanın fizyolojik evreleri biliminin inceleme konularıdır, diyanetin fetva malzemesi değil. Üstelik 9 yaş bilimsel olarak erken ergenliğe giriyor ve tıp bunu ertelemek gerektiğini söylüyor. Artık yediğimiz gıdaların genetik yapıları bozulduğu için erken ergenliğe giren çocuk sayısı da artıyor. Ama anlaşılıyor ki GDO’lu gıdalar sadece erken ergenliğe değil, bazılarında düşük ahlaka da sebep olabiliyor.
9 yaşındaki bir kızın ergenliğe girdiği için gebe kalabileceğini söyleyen zihniyetle çocuk pornocularının ahlaki düzeyi ne kadar farklı olabilir, düşünmeden edemiyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı “Böyle bir açıklama yapmadık” diyerek tepkiyi baskılamaya çalışsa da ergenliğe girmiş bir kız çocuğunun gebe kalabilecek olmasını söylemiş olması gerçeğini değiştirmiyor. 9 yaşında değil de 12 yaşında ergenliğe girse ne değişir? Yine de çocuktur ve böyle bir açıklama, kokuşmuş bir anlayışın ürünü olabilir.
Aileden sorumlu bakanın bu açıklamalar konusunda bir girişimde bulunması gerekmez mi? Devlet kurumuna verilen zarar, aslında bu devlet çatısı altında yaşayan her bir bireye verilmiş zarardır.
KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI?
Kanun hükmünde yasa tanımazlık hayata geçti ve kamudaki taşeron işçilerinin bir kısmı zorla haklarından vazgeçirilerek kadrolu yapılıyor. “Kırk katır mı, kırk satır mı?” dedikleri tam da bu olsa gerek. Şimdi işçi kadroya geçmek istese ama geriye dönük alacaklarından vazgeçmese olmaz. Dava açmışsa, davadan vazgeçmese hiç olmaz. Kadroya geçse, gerideki hakları olmaz. Kabul etmiyorum dese işçi, olamaz. Davul zurnayla ilan edilen müthiş lütuf bu işte. Çalışana köle diye bakmanın bundan âlâ göstergesi olur mu? Bir de yeni, güzeller güzeli çalışma bakanımız bir işçi sendikasının da genel başkanlığını yapmış, yıllarca da işçi sendikalarına uzmanlık yapmış biri. Bari sapı bizden olmayaydı.
Taşeron işçilerinin kadroya geçirilmesi uygulamasının esasları, sendikal örgütlenmedeki karşılığı ve neler getireceği pazar günü Ulusal Kanal’ın düzenleyeceği Taşeron İşçiliği Büyük Kurultayı’nda konuşulacak. Kamuda örgütlü olan ve taşeron sorununu bire bir yaşayan sendikaların genel başkanları, uzmanları ve hukukçuların katılacağı Kurultay, 7 Ocak 2018 Pazar günü saat 12.00’de İstanbul’da Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi Konferans salonunda gerçekleştirilecek. İlgilenenleri bekliyoruz. Özellikle taşeron işçileri merak ettikleri sorulara yanıt bulabilecektir.