İNADINA BARIŞMIYORUM
Kulağa ne kadar da güzel geliyor değil mi; Barış, demokrasi, kardeşlik kelimeleri? Nasıl oluyor da bu kadar duymaktan keyif aldığımız kelimeler canımızı alıyor?

Kulağa ne kadar da güzel geliyor değil mi; "Barış, demokrasi, kardeşlik" kelimeleri? Nasıl oluyor da bu kadar duymaktan keyif aldığımız kelimeler canımızı alıyor?
Emperyalizm kardeşi kardeşe düşman etmeyi çok iyi beceriyor. Amaç için her yol mubah; zaten emperyalizmin de ahlakı yok. Bunlar makim ama beni şaşırtan, emperyalizmin ne çok uşağı olduğu. Ve nasıl oluyor da her geçen gün biz bildiklerimizi, alıştıklarımızı, değerlerimizi unutuyor bu algı yönlendirme kumpasına kurban gidiyoruz?
En çok, "Barış" diye öldürülüyoruz, Ortadoğu’nun haritası barış çağrıcıları eliyle değiştiriliyor. Bu emperyalist senaryoya karşı çıkana kafatası milliyetçiliği yaftası yapıştırılıyor.
Peki emperyalizm bu savaşları kimin çıkarları için planlıyor ve uyguluyor? Kimin için Ortadoğu’nun haritası değiştiriliyor? Kim, kimin için ölüyor?
Ankara’da patlayan bomba hepimizin canını yakü; tam da bunun için yapılmıştı zaten. Hemen ardından sosyal medya üzerinden inadına barış sloganı yayılmaya başlandı. Anlayan varsa beri gelsin. Bombayı patlatanla mı barışacağız, bu bomba zaten barış diye diye gelmedi mi? Bu barış hangi şartlarda kiminle olacak? ABD’yi, emperyalizmi görmeden, anlamadan kiminle, inadına barışacağımızı anlayamayız.
Barış istiyorsak emperyalizmle koskoca bir ülkeyi ayağa kaldırarak savaşan ve zafer kazanan Mustafa Kemal Atatürk’e sanlmalıyız. Bağımsızlık olmadan, "Barış" da gelmez, kardeşlik de olmaz. Sanayi olmadan, bilimsel, laik, ücretsiz eğitim olmadan, ücretsiz sağlık hizmeti, ulus devlet olmadan "Barış" olmaz. Tüm bunlan Atatürk, emperyalizmle barışarak sağlamadı. Bu topraklara barış, kardeşlik emperyalizmle savaşarak geldi.
İşte tam da bu yüzden, emperyalizm bu sefer "Barış" silahını kullandığı için inadına barışmıyorum! Ben çocuğuma emperyalizmin parçaladığı, kardeşliği, bağımsızlığı, aydınlığı, ulus devleti "Barış" palavralarıyla yıktığı yok ettiği bir ülke bırakmak istemiyorum. Güneşi zapteden emperyalizmden nasıl güneşi geri alıp, bu topraklar üzerinde bir daha hiç batırmamanın mücadelesini vermek istiyorum.
Emperyalizm yıllardır sivil toplum kuruluşlan üzerinde ince ince çalıştı. AB fonlan bunun bir kısmı. Önce besledi, şimdi yönetiyor. AB fonlarından beslenen tüm kitle örgütleri artık deşifre oldu. Eline bu ülkenin bayrağını almayı kendisine yakıştıramayanlar, bu ülkenin işçisine de, memuruna da hiçbir kazanım sağlayamaz. Barış, bir ülkenin bağımsızlığını, her türlü birliğini bozarak gelmez. Oysa onlar "Barış" diye bölünme politikalarına bilinçli hizmet ediyorlar. Çünkü ipleri çoktan emperyalizmin ellerinde.
ÖLENE KADAR ÜRETMEK
Bir insanın değerinin hayata kattıklarıyla orantılı olduğunu düşünmeye başladıktan beri, ölümlere hep daha çok üzülmüşümdür. Bilgeleşen insanın toprak olup gidişi önemli bir kayıp bana göre. Keşke o birikimi ve pratiği yok olmaktan kurtarmanın bir yolu olsa diye düşünmeden edemiyorum. Biraz mekanik gibi geliyor belki bu söylediklerim ama tabii ki üzüntümün tek sebebi bu birikim kaybı değil, tanıdığım, hayatıma dokunan her kayıp, canımı aynca yakar ve uzun bir zaman alır yokluklarına alışmam.
Levent Kırca da benim için hem hayatıma bir yerde dokunan dost, hem de ürettikleriyle çok büyük bir değer. Son nefesine kadar üretimin olabileceğinin ispatı. Son nefesine kadar öğrenme ve öğretmenin ispati. Sanatçının tanımı. Huzur içinde uyu büyük devrimci usta. Hiç ölmemek ancak böyle olur. Ne mutlu ki bize, senin gibi bir ustaya sahip olduk.