İKİLEM
Evrensel Gazetesi yazarı Erkan Aydoğanoğlu´nun bugünkü köşe yazısı..
Türkiye’de uzun süreli işsizliğin yapısal hale gelmesi, eskiden asla birbirinden ayrı düşünülemeyecek olan "iş" ile "güvenceyi" giderek birbirinden ayırmaya, hatta karşı karşıya getirmeye başladı, iş isteyene güvence yok, güvence isteyene iş yok.
AKP iktidarı ile birlikte yaygınlaşan taşeron ve geçici istihdam uygulamaları nedeniyle artık işçilerin her türlü "güvence" (iş, gelir, sağlık sigortası, sosyal güvenlik) talebi, sermayenin güvencesizlik ideolojisi ile doğrudan çatışma içine giriyor. Resmi verilere göre kamuda 585 bin 788, özel sektörde 419 bin 466 olmak üzere, toplam 1 milyon 5 bin 254 alt işveren (taşeron) işçisi çalışıyor. Taşeron işçilerinin büyük bölümünün kayıt dışı olduğu göz önüne alındığında gerçek taşeron sayısı çok daha fazla. 2002 yılında toplam taşeron işçisi sayısı 387 bin iken, 10 yıllık AKP iktidarı döneminde sadece taşeron işçi sayısı en az 3 kat arttı ve hızla artmaya devam ediyor.
Basına sızan (ya da sızdırılan) bilgilere bakılırsa Çalışma Bakanlığı taşeron işçilere yeni bir "müjde" vermeye hazırlanıyormuş. Taşeron tanımını belirginleştirmek bahanesiyle, taşeron çalıştırma alanlarını arttıracak olan bir düzenleme ile nasıl bir müjde verilecek çok merak ediyoruz. AKP hükümetinin bugüne kadar işçi ve emekçilerine verdiği ve hepsi yeni birer hak kaybı anlamına gelen "müjdeleri" hatırlarsak, taşeron işçilerin ileride bugünleri bile mumla arayacaklarını söylemek abartı olmaz. Özellikle geçtiğimiz 10 yıl içinde fabrikalardan hastanelere, belediyelerden tersanelere kadar geniş bir alanda taşeron işçi çalıştırma uygulamaları hızla yaygınlaştı. Örneğin 2002 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde sadece 11 bin taşeron işçi varken, bugün bu rakam 150 bini aştı.
Taşeron çalışma biçimi kamu-özel fark etmeden bütün istihdam alanlarını kuşatmaya başladıkça işçilerin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunlar da büyüyor. Taşeronlaştırma işçilerin iş güvencelerini ortadan kaldırıyor, bu da işçilerin en zor koşullarda, bir anlamda "kelle koltukta" çalıştırılmasını beraberinde getiriyor. Son yıllarda resmen patlama yapan "iş cinayetleri"nin temel nedenlerinden birisi yine taşeronluk sistemi. Kadrolu işçilerin hak ve çıkarları ile taşeron ya da geçici işçilerin ücret ve çalışma koşulları üzerinden işçiler sık sık karşı karşıya getirilmek isteniyor.
Tıpkı 200 yıl önce birbirlerini rakip olan gören işçilerin rekabet ettiklerinde sürekli kaybettikleri gibi, bugün de işçi sınıfı bölünerek iyice zayıflatılmak isteniyor. Şimdilik taşeronluk ve güvencesiz istihdam biçimleri "özel sektör" ağırlıklı olarak tartışılıyor olsa da, kamuda da "dışarıdan hizmet satın alma" adı altında yoğun bir güvencesiz çalıştırma uygulamaları yaşanıyor. Eskiden hastanelerin ve okulların yasada "yan işler" olarak tanımlanan temizlik, bakım vb işleri taşeron şirketlere bağlı olarak güvencesiz çalışanlar yaparken, yapılması planlanan değişikliklerden sonra asıl işleri de taşerona verecek ya da mevcut çalışanları taşeronlar gibi çalıştıracaklar.
Genel olarak güvencesiz olarak istihdam edilenlerin ve taşeron işçilerin dönem dönem öne çıkardıkları talepler ve örgütlenme eğilimlerinin artmış olması, sendikaların giderek büyüyen bu kesimlerin sesine kulak vermesini ve bu alanlara yönelik somut politikalar belirlemesini gerektiriyor. işçi sınıfının "iş" ya da "güvence" gibi tehlikeli bir ikilemle karşı karşıya bırakıldığı bir dönemde, sendikaların taşeron ve kadrolu işçiler arasında benzer bir ikilem yaşamaktan özellikle kaçınması gerekiyor.