İKİ KİŞİ DEĞİLDİLER
12 Eylül davası sanıksız başladı. Mağdurlar darbenin tüm sorumlularının yargılanmasını haykırdı.
12 EYLÜL?DAVASI?BAŞLADI.
EVREN VE ŞAHİNKAYA?DURUŞMAYA?KATILMADI
Sanıksız dava
12 Eylül darbesine ilişkin dava, sanıklar Kenan Evren (94) ve Tahsin Şahinkaya’nın (87) yokluğunda 32 yıl sonra dün Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Mahkeme, sanık avukatı Bülent Acar’ın, “Mahkeme yetkisizdir, bu nedenle davanın yok hükmünde olduğu tespit edilmeli” talebini reddetti. Davaya katılma isteminde bulunan avukatlar, iki sanığın duruşmada hazır bulundurulmasını isterken, gerekirse Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’te olduğu gibi “kafes içinde” veya Şilili diktatör Pinochet gibi tekerlekli sandalye ile duruşmaya getirilmesini istedi. Bazı avukatlar, Evren ve Şahinkaya’nın tutuklu yargılanmasını istedi. Duruşmayı AKP, CHP ve DBP milletvekilleri ile demokratik örgüt temsilcileri izledi. CHP avukatları ise, hükümet üyelerinin darbeden mağduriyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle müdahillik taleplerinin reddedilmesini istedi.
KÜRKÇÜ?İLE?BAŞKAN?TARTIŞTI
Salona izleyiciler alınırken mahkeme başkanı Süleyman İnce ile BDP’li Ertuğrul Kürkçü arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı. İnce, mübaşire salonun dolduğunu, milletvekili olsa da izleyici alınmamasını istedi. Kürkçü, kendisini engelleyen mübaşire “Beni nasıl içeri almazsınız? Ahmağa bak. Sinema salonu mu bu” diyerek salona girdi. Mahkeme Başkanı, Kürkçü’ye “Saygısızlık yapmanızın gereği yok” dedi. Kürkçü’nün “Siz mübaşir misiniz, sözüm size değil” diye karşılık vermesi üzerine İnce “O hareket bana yapılmıştır. Burası sinema sektörü değil” dedi.
BAŞKAN:?UTANIYORUM?SÖYLEMEYE
Bazı avukatlar ayakta kalınca, Başkan, “Sanıkların yeri boş, söylerken utanıyorum ama oturabilirsiniz” teklifinde bulundu. Avukatlar ise “Biz de oturmaktan utanıyoruz, boş kalsın” diyerek teklifi geri çevirdiler. Davaya katılma talebinde bulunan Ahmet Türk adını söylerken “Diyarbakır zindanlarının tanığı ve sanığı” ifadesini kullandı. Duruşmaya TBMM ve hükümet temsilci yollandı.
AVUKAT:?DAVA?YOK?HÜKMÜNDEDİR
Sanıkların avukatı Bülent Acar, “davanın yok hükmünde” olduğunu belirterek müvekkillerinin kurduğu düzen ile oluşturulan mahkeme ve savcılığın yetkisiz olduğunu savundu. Acar, darbenin ardından oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi’nin anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek “Beğenilsin ya da beğenilmesin, 1982 Anayasası yürürlüktedir” dedi. Bu anayasanın dikkate alınmaması durumunda, Türkiye’nin 11 Eylül 1980’e dönmesi gerektiğini öne süren Acar, şöyle konuştu: “O zaman bu devletin hukuku 11 Eylül 1980’de kalmıştır. O tarihten bu yana kurulan bütün hükümetler de gayrimeşrudur. Eğer böyleyse, TBMM adına başvuruda bulunanlar da Cumhuriyet Senatosu’nu kurmalıdır. Mahkeme 1961 değil, 1982 Anayasası’na göre karar verir. Cumhuriyet savcısının böyle bir soruşturma yapma yetkisi, yüksek mahkemenizin de hukuken yok olan böyle bir davaya bakma yetkisi yoktur.”
MÜBAREK?VE?PİNOCHET ÖRNEĞİ
Müdahillik talebinde bulunan avukat İbrahim Güçlü sanık avukatının istemini eleştirerek “Bu dava, hukuk oyunlarıyla üstesinden gelinecek bir dava değildir. Bu toplumsal bir davadır. Darbe insanlık suçu olduğu için de yasalara uygundur” derken avukatlardan Fikret Babaoğlu, “Ergenekon’da, Balyoz’da da böyle oldu, ya Pinochet gibi tekerlekli sandalyeyle ya da Mübarek gibi kafeste gelecekler. Yüz yüze olmadan duruşmayı yapamayız” diye konuştu.
SANIK?AVUKATLARINA?RET
Başkan İnce, “davanın yok hükmünde sayılmasına ilişkin” talebin, sanıklara isnat edilen suçun mahkemenin görev alanına girdiği gerekçesiyle reddetti. Ankara Adli Tıp Kurumu, mahkemeye gönderdiği yazıda, sanıkların duruşmaya gelip gelemeyeceklerine İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun karar vermesi gerektiğine işaret etti. Avukat İmdat Balkoca, bu davada sadece iki sanığın değil, bir zihniyetin yargılanması gerektiğini belirtirken “Bu zihniyet soykırım yaptı, insanlık suçu işledi. İki sanık tutuklanmalı. Cezaevinin o soğuk demir parmaklıklarını ve duvarların soğukluğunu hissetmeliler” dedi.
Mahkeme, sanıkların duruşmada hazır bulunmaması karşısında iddianamenin bugün okunmamasına karar verdi. Avukat Aydın Erdoğan, isim vermeden Ökkeş Şendiller ile Haluk Kırcı’nın katılma talebine atıf yaparak “Suçu ortak olanlar bu davaya katılmamalı” dedi. CHP’nin avukatı Şenal Sarıhan davada gerçek mağdurların yer alması gerektiğini söyleyerek “İşkencenin acısını duymamış olanların, o acıyı anlamaya gücü yetmeyecektir” ifadesini kullandı.
SÜRECİN TANIKLARI, KANITLARIYIZ
Savcı Doğan Öz’ün kızı Bengi Heval Öz, babasının, hazırladığı kontrgerilla raporu nedeniyle öldürüldüğünü söyleyerek “Biz bu sürecin yaşayan tanıkları ve kanıtlarıyız” dedi. İşkencede babası öğretmen Abdullah Gürbudak’ı kaybeden Senem Gürbudak ise “12 Eylül’ün yarattığı paronaya, geceleyin uyandığımda evin içinde babamı aramaktır” dedi. Mahkeme heyeti, başsavcılığa müzekkere yazılarak Evren ve Şahinkaya hakkında sistematik işkenceye sebep olma yönünden bir soruşturma bulunup bulunmadığının bildirilmesini istedi.
Katliamcılar da mağdurmuş
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni alın arkanıza, yüzünüzü binlerce kişinin toplandığı adliyeye dönün. İnsanlar, “Darbecilerden hesap sorulsun. Evren yetmez, işkenceciler yargılansın” diye inliyor. İnsanın yüreğini telkâriye çeviren bir türküye kulak veriyoruz: “Ankara adı kara/Bu yara başka yara/On yedi yaşındaydı/Kıyılır mı Erdal’a…”
Sesin geldiği yöne dönünce türbanlı Mazlum-Der üyesi kadınların bir ellerinde flamaları, diğer ellerinde uzunca bir pankartı görüveriyorsunuz. Pankartın bir ucuna “son bakışıyla” Erdal Eren’in fotoğrafı iliştirilirken, karşısında 12 Eylül sonrası idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun fotoğrafı.
Erdal ile Pehlivanoğlu’nun fotoğraflarındaki kadar alandakiler de birbirlerine ayrık düşenler. Bir yanda ÖDP, SDP, ESP, TKP flamaları dalgalanırken; az ilerde BBP’lilerin “cenk” hazırlığı, “Zafer İslamın olacak” sloganları.
Sabahın erken saatlerinden itibaren adliyenin önünde toplanan gruplar… Sağdan sola herkesin konuşma platformu da ses düzeneği de ayrı. Az ilerdeki mahkeme salonunda “iki ihtiyar paşaya” ingirgenmiş bir darbe “yargılanırken”, adliyenin önündeki otobüsten 1980 sürecinde yaşamını yitirenlerin tek tek isimleri okunurken katılımcılar da “yanımızda” diyerek karşılık verdiler. Sanatçı Ferhat Tunç da destek verdiği katılımcılarla birlikte darbe sürecinde yaşamını yitirenlerin anısına “Özgürlük Mahkûmları” ve Kürtçe “Daye” türkülerini söyledi.
Darbe döneminde, işkence gören ve hayatını kaybedenlerin fotoğraflarını taşıyan grup, “Darbecilerden hesap sorulsun” sloganı attı.
Adliye binası önünden yüz metreyi bulmayacak uzaklıktaki mahkeme önüne ulaşabilmek için üç farklı kontrol noktasını geçktikten sonra ilk karşılaştığınız, kapının önünde yan yana dizilmiş, gıcır gıcır TBMM plakalı araçlar. Mahkemenin önünde, ellerinde uzun namlulu silahlarla bir uçtan bir uca gidip gelen özel harekâtçılar.
Duruşmaya, kontrgerillayı mercek altına aldıktan sonra katledilen savcı Doğan Öz’ün kızı Bengi Heval Öz, Devrimci Yol’un lideri Oğuzhan Müftüoğlu, “Terzi Fikri”nin oğlu Naci Sönmez ile Doğu’nun Başbuğu olarak adlandırılan Yılma Durak da katıldı.
“Yetmez ama evet”ten sonra “yetmez ama başlangıç” denilerek pek çok kişi ve kurumun “Biz de 12 Eylül’ün mağduruyuz” diyerek müdahil olma istemi mahkeme zaptına geçirildi.
Davanın iddianamesinde Maraş katliamı “darbecilerin suçları arasında” sayılıyor. Bu katliamın bir numaralı sanığı olan Ökkeş Şendiller’in de davaya müdahillik dilekçesi vermesi, Türkiye’ye özgü bir darbe yargılamasını gösteriyordu. Ne ki Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenciyi tel askıyla boğarak öldüren, 12 Eylül’de yakalanmamış, sorgulanmamış, hatta dönemin darbecileri tarafından kullanılmış Haluk Kırcı’nın da bir 12 Eylül mağduru olduğunu, bu davayla öğrenmiş olduk.
Henüz yüksek sesle dillendirilmese de pek çok kimse, bu davayla 12 Eylül öncesi ve sonrasındaki katliamları, sağı “aklanabileceği” kaygısını taşıyor. Gençlerin taşıdığı döviz, hem pek çok kesimin kaygısını, hem de beklentisini özetliyordu: “12 Eylül’ü aklayan değil, yargılayan iddianame istiyoruz.”
Davanın görüldüğü duruşma salonunun küçük olması tartışma yaratırken mahkeme başkanı, görüntü alanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağını söyledi. Cemil Kırbayır’ın 105 yaşındaki annesi Berfo Ana da adliyeye gelerek ambulansta duruşmayı takip etti. Evren’in damadı Erkan Gürvit’in sabah adliyeye geldiği ancak salonun kalabalık olması nedeniyle ayrıldığı öğrenildi. Darbe sonrası yargılananlar eski resimlerini görünce şaşırdı.