HÜKÜMET KÖLELEŞTİRME, SENDİKACILAR BÖLME GAYRETİNDE
Dün bu köşede, bazı sendikacıların sorumsuzluğu yüzünden son yıllardaki 1 Mayıslarda anlamına uygun birlik ve dayanışma sağlanamadığını, umursamazlık yüzünden de işçi sınıfının acil taleplerinin dile getirilemediğini yazmıştım.

Dün bu köşede, bazı sendikacıların sorumsuzluğu yüzünden son yıllardaki 1 Mayıslarda anlamına uygun birlik ve dayanışma sağlanamadığını, umursamazlık yüzünden de işçi sınıfının acil taleplerinin dile getirilemediğini yazmıştım.
Daha da somutlayalım;
1-) 1 Mayısların, Hükümetlerin ve emperyalistlerin işçi aleyhine planlarının püskürtüleceği gün olmak yerine, şer planların gerçekleşmesini kolaylaştırdığını yazmıştım. Acil olanların da arada kaybolacağı bir talepler yağmuruyla ortaya çıktıkları için, vahim olana odaklanma sağlanamıyor, böylece de hükümetin işi kolaylaşıyordu.
2-) 1 Mayıs’ın hangi taleplerle yapılması gerektiğini birbirlerine danışmıyorlar. Ortak taleplerle çıkmak, bir yere hep beraber odaklanmak gibi bir zahmete girmiyorlar.
3-) Birlikte hareket etmeye gayret etmiyorlar.
Bir sorunu çözmek, vahim bir meselenin üzerine yürümek gibi bir niyet olmayınca, 0 sorunu çözecek kuvvete de ihtiyaç duyulmaz. Caydırıcı kuvvet yaratma arayışı olmadığı için, her konfederasyon kendini ayrı bir merkez gibi görüp, diğerinin katılmayacağı, katmak için de zahmete girmediği mitingler planlıyor. Böylece çok sayıda zayıf ve etkisiz eylemler çıkıyor ortaya.
4-)İşçi sınıfının bir sorununu çözmeye çalışmak, olabilecek bütün kuvvetleri bir araya getirmek gibi bir dert olmayınca, geriye gösteri yapmak kalıyor. Biri Diyanet İşleri Başkanı’nı mitinge çağırarak "İslami 1 Mayıs" yapmak gibi saçmalığa soyunuyor, diğeri, Taksim kalesine Ulubatlı Hasan’ın sancağını dikme peşinde.
Sonuçta, ne 1 Mayıs’ın anlamına uygun birlik sağlanmış oluyor, ne bir amaç uğruna yürünmüş, ne de Hükümetin şer planı püskürtülmüş oluyor…
Tam tersine, işçi sınıfını dinsel ve etnik amaçların cenderesine çekmek isteyenler cirit atmış, işçinin meydanlardan biraz daha uzaklaşması sağlanmış, toz duman, cop ve gaz bombasından sonra hükümetin bir şer planı daha yürürlüğe girmiş oluyor. Son yılların 1 Mayıslarında durum böyle idi.
SENDİKACILAR BÖLÜNME MERAKLISI
Anlaşılıyor ki, bu yıl da farklı olmayacak.
Hak-İş haftalar öncesinden diğer konfederasyonlara danışmadan Sakarya’ya gideceğini açıkladı. Türk-İş Çanakkale’de yapacak. DİSK ise Taksim’e çağrı yapıyor yine.
Yine sorumsuzluk, yine hedefsizlik, yine hükümetin şer planlarına karşı kaygısızlık.
DİSK’in Taksim çağrısı ise sorumsuzluğun zirvesi. İzin verilmeyeceğini bile bile işçiyi gaz bombalarına davet etmek, sorumsuzluğun dik alasıdır. Her defasında bol miktarda cop ve gaz bombası yiyen işçinin Taksim’e rağbetinin dibe vurduğu zamanda Taksim’de ısrar etmek, basiretsiz komutanların intihar kararlarına benziyor.
Yüzü maskeli güruhlarla işçiyi yanyana getiren bu eylemler, işçi sınıfı için hüsranla sonuçlandı hep. İşçi sınıfının haklarını gasp etme planları, bu tür eylemlerden sonra, daha da engelsiz gerçekleştirildi hep.
Konfederasyonların bu dağınıklığı ve hedefsizlik, işçi sınıfına Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırısının yapıldığı zamanda oluyorsa, sorumsuzluk daha da vahimdir.
Bugün ihtiyaç olan Taksim’de işçiyi kırdırmak değildir. İhtiyaç olan, Meclis’teki kölelik tasarısını geri çektirecek kuvvetli eylemlerdir.
İhtiyaç olan, taşeron işçilerinin haklarını gasp etme planını geri çektirecek, ayrımsız bütün taşeron işçilerine kadro verilmesini sağlatacak eylemlerdir.
İhtiyaç, Ulusal İstihdam Projesini çöpe atacak kuvveti yaratmaktır. İşçiye güven veren, işçiyi birleştirecek ve halkı kazanacak çizgidir doğru olan.
1-) Eylem kuvveti artırıyormu?
2-) Bizzat tarafı olmayan kesimlerde de eylemin haklı olduğu duygusu yaratılabiliyor mu?
3-) Karşı tarafa geri adım atıyor mu? Aleyhinizdeki kem niyetlerden vazgeçiyor mu?
Her işin başında ve sonunda düşünülmesi gerekendir bunlar.
DİSK’in Taksim çağrısı ise, karşı tarafın işine yaramaktadır. Bunu görmemek için basiretin bağlanması lazım.