HIRİSTİYANIN ÇÖREĞİ DİZ ÜSTÜNDE
Azerbaycan´da kullanılan bir atasözü vardır: Hıristiyanın çöreği diz üstünde.
Azerbaycan’da kullanılan bir atasözü vardır: "Hıristiyanın çöreği diz üstünde".
Hıristiyan sana çörek (ekmek) verir, ama seni de önünde diz çöktürür.
Biz, "para alan buyruk alır" deriz.
Mossad’ın bir sözü varmış. "Para verin; parayı alan bir gün nasıl olsa onun karşılığını ödeyeceğini bilerek parayı almıştır" derlermiş.
Sendikalar Kanunu’na göre, "Sendika ve konfederasyonlar, kendilerinin veya Türkiye Cumhuriyeti’nin üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlardan başka dış kaynaklardan Bakanlar Kurulu’ndan izin almadıkça yardım ve bağış kabul edemezler." (M.40)
Bu hükmü ihlal etmenin cezası, 6 aydan 2 yıla kadar hapistir (M.59).
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2011 Ekim taslağında şu düzenleme öngörülüyordu: "Kuruluşlar, yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan Bakanlığa önceden bildirimden bulunmak suretiyle aynî ve nakdî yardım ^alabilirler." (M.28)
Bakanlar Kurulunun 31 Ocak 2012 tarihli J?Toplu İş İlişkileri Kanun tasarısında eski uygulamaya dönülmesi öngörüldü: "Kuruluşlar, kendilerinin veya Türkiye Cumhuriyeti’nin Şiyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlardan fcaşka dış kaynaklardan Bakanlar Kurulu’ndan jizin almadıkça yardım ve bağış kabul edemez." ŞM.28)
Tasarı, geçmiştekinden farklı olarak, cezayı çok hafifletmiş. Bu yasağın ihlali durumunda öngörülen "30 günden 60 güne kadar adlî para cezası" (M.79).
Türk-İş bu konuda ne istiyor?
Türk-İş‘in 10 Şubat 2012 tarihli isteklerinin 11. maddesinde, bu hükmün şöyle olması öneriliyor: "Kuruluşlar, yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan Bakanlığa önceden bildirimde bulunmak suretiyle aynî ve nakdî yardım alabilirler."
Anlamayana tercüme edeyim.
Türkiye’deki işçi sendikaları ve konfederasyonları, Soros’dan, emperyalist ABD devletinden, emperyalist Avrupa Birliği’nden, herhangi bir yabancı devletten, herhangi bir istihbarat örgütünden, herhangi bir istihbarat örgütünün paravan olarak kullandığı sendika, vakıf, dernek veya başka bir kuruluştan para veya mal biçiminde yardım alabilmeli. Bunun için ‘ yapılması gereken tek iş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na önceden bu yardımı bildirmek.
Bu isteği kaleme alanlar, uygun görenler, onaylayanlar, imzalayanlar, yayımlayanlar, yabancı devletleri Türkiye’deki işçiler gibi mi zannediyor?
Bizim işçimiz aidatını öder; onun hesabını sormaz.
Yabancı devlet para verirse, onun karşılığını kat kat çıkarır.
"Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" lafı emperyalistler için geçerli değildir. Onlar, "kaz gelecek yerden, yumurta esirgenmez" derler.
Türk-İş‘in, kendisine bağlı sendikaların bazılanndan gerçek üye sayısının çok üstünde üye üzerinden aidat alması konusu yargıda.
Bu usulsüzlük karşısında söylenen, "ne yapalım yani, paramız yetmiyor," oldu.
Türk-İş’in tarihinin en kara sayfalanndan bi*ri, 1962 yılından sonra ABD emperyalistlerinin Türk-İş’i paraya boğması, 600 dolayında sendikacıyı ABD’de 1-3 ay sürelerle gezdiri mesidir.
Türk-İş şimdi "yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan" para alabilmek için tam bir serbestlik istiyor.
"Yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluş" bu parayı Türk-İş‘e niçin verecek?
Bu öneriyi getirenler ve yabancılardan para alanlar, bu soruyu hiç sormuyorlar mı? Yoksa bu paralar çok mu tatlı geliyor?
1960’lı, 1970’li yıllarda bir kişiye veya örgüte en büyük hakaret, "sen yabancılardan para alıyorsun" idi.
Yabancı kişi, kurum ve kuruluşlardan para alanlar vatan haini kabul edilirdi.
Yabancıya el açanlar aşağılanır, dışlanırdı.
Kapitalizm ve emperyalizm insanlanmızı ve örgütlerimizi ne hallere düşürüyor.