HEM YE HEM YANINDA YAT!
İstanbul´da, kimi Çalışma Bakanlığı yetkilisinin de katılacağı açıklanıp düzenlenmiş İnsan Kaynakları Yönetiminde İşten Çıkarma Stratejileri Konferansı. Protestolar oldu, Çalışma Müdürü´nün katılmayacağı açıklandı, konferans ismi değiştirildi falan filan. Ama niyet o niyet.
BU mevzuya geç intikal ettim. Olan oldu, olmayan da olmadı zaten. Mevzu, İstanbul’da, kimi Çalışma Bakanlığı yetkilisinin de katılacağı açıklanıp düzenlenmiş "İnsan Kaynakları Yönetiminde İşten Çıkarma Stratejileri Konferansı". Protestolar oldu, Çalışma Müdürü’nün katılmayacağı açıklandı, konferans ismi değiştirildi falan filan. Ama niyet o niyet.
Beni en çok etkileyen, kendi gruplarındaki bireysel-toplu işten çıkarmalarda tek kelime etmemiş, edememiş kimi medya mensubunun bu konferansa hisli tepkisi oldu. N’olur bağışlayın… Durum biraz, "kızar da… aldırmaz" hali. Sendikaların, örgütlerin tepkisini anlıyorum. Fakat yanı başında, üstelik en fikir kankası meslektaşları yahut muhabirler çıkarılırken tek kelime olsun sesi çıkmayan biz gazetecileri de anlıyorum! . Konferansı, "İşçimizi sevelim, işini sessizce görelim" adıyla düzenleseler n’olacaktı? Türkiye’nin en sır mevzuu, en zor işi, tekniğitaktiği en meçhul icraatı "işten çıkarmak" mı? Konferansı düzenleyen firmanın referans listesindeki onlarca bildik, bilmedik şirket… Firmanın konferanslarında bilmişlik yapmış, kendi tabirleriyle "nam salmış öğretim üyeleri"… İnsan kaynakları yöneticileri… Müdürler, patronlar… Kamu yöneticileri… Konferansın ilk konuşmacı listesindeki Çalışma Müdürü, SGK şeyi… Hiçbiri bilmiyor mu işten çıkarmayı! . Konferansın amacı "Etkin işten çıkarma tekniklerine ilişkin uygulama deneyimlerini öğrenmek" imiş zaten.
Bakın kimse yeni bir şey icat etmiyor. "Deneyim" aktarıyor. Adı üstünde. Birileri üzerinde denenmiş zaten. Ama toplu, ama tek tek, ama zorla, ama tatlı tatlı, ama haklarını vererek hiç olmazsa, ama haklarını da iç ederek, ama üzülerek, ama ezerek, ama çoluk çocuğu varmış demeyerek, ama yeni bir hayat kapısına vesile olarak, ama intihara sürükleyerek, ama sivil, ama asker, ama genç, ama yaşlı… . Konferansı düzenleyen akıl-fikir firması, sitesine kıymetli bir alıntı koymuş: "Günümüzde zenginlik yaratmak için ihtiyaç duyulan sermaye varlıkları arazi, bedensel emek, imalat ve fabrikalar değildir. Bunların yerini bilgi almıştır." Bunu söyleyen Thomas A. Stevvart’mış. Bravo adama! Emeği, işçiyi çizmiş. Fabrikaları, tarlaları da istemiyor. Fabrikalar, tarlalar bizim olacak o vakit! Bilgi istiyor. Al sana bilgi; hadi zengin ol bakayım! Yazmayı unutmuş: Gerekli malzeme listesi: Finans kapital, paradan para kazanma, spekülasyon, rant ve sadece bedensel olanın değil, zihinsel emeğin de sınırsız sömürüsü, kanı, canı; serbest piyasa maskesi ardında, ulusal-küresel tahakküm.
Ücretli zihinsel emeğin de safi bedene dönüştürülmesi. Nitelikli işgücünün büyük çoğunluğunun da vasatlaştırılması, vasıfsızlaştırılması, mekanikleştirilmesi. Bir banka çalışanına sorun mesela: Samimi cevaplarsa, anlatsın size; zihinsel (bilgiye dayalı) emek mi kendisi, yoksa aşırı iş yüküyle iliği bile emilen bedensel yemek mi? Harvard Business Revievv’u yöneten, büyük şirketlerin akıl hocası Stevvart, en etkin 50 "işletme düşünürü"nden biri bile seçilmiş. Bu da bir nevi büyük düşünürlük! İnsan kaynaklarından ziyade insan kaymakları ideolojisi! Düşünemediği şu, ki konferansçı Boğaziçi firması da atlamış: Gel de yurdumun beyaz, ak, yeşil sermayelerine "Zenginlik yaratmak için arazi gerekli değildir" de. Şeyleriyle gülerler; ister iktidar dolayları olsun, ister TUSİAD seçkinleri.
Stevvart, Türkiye için şunu dese anlardım: Günümüzde zenginlik yaratmak için gerekli olan; arazinin, rantın, spekülasyonun bilgisidir. Kafayı keşfe icada yormaya da gerek yok. Bir elinizde tüyo-bilgi, bir elinizde de emeği yemeyi kolaylaştıran devlet gücü ve kanunlar… Hem ye hem yanında yat!.. Bunu yazan Thomas Stevvart!