HAYATLARI PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI
İş güvenliği yasasının yürürlüğe girmesinin üzerinden 10 yıl geçti ama iş cinayetleri artarak sürüyor.
Dünya İş Sağlığı Günü’nde açıklama yapan MMO Başkanı Yener, “Çalışma yaşamı yeniden düzenlenmeli” dedi.
Çalışan nüfusta iş ve gelir kaybı, eşitsizlik, yoksulluk ve ardından gelen tüm sağlık ve sosyal sorunlar giderek daha da bunaltıcı bir duruma geliyor.
Başta temel gıda, kira, ısınma, ulaşım olmak üzere her şeye yapılan zam furyasında düşük ücret-işsizlik-güvencesiz çalışma üçgeninde işçilerin fiziki ve ruhsal sağlığı etkileniyor.
Bugün, Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) tarafından 2003 yılında meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi amacıyla ilan edilen Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü.
İLO tarafından her yıl farklı bir tema belirlenerek kutlanan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü için 2022 yılının teması, ‘olumlu bir güvenlik ve sağlık kültürü yaratmada katılım ve sosyal diyalogun önemi’ olarak belirlendi.
Türkiye işçilik hak ve güvenceleri bakımından günden güne daha da kötüye gidiyor. İSİG Meclisi’nin verilerine göre bu yılın ilk üç ayında 347 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun TBMM’de görüşüldüğü sırasında hükümet ve ilgili bakanlık yetkilileri; “yasadan sonra iş kazaları ve meslek hastalıklarında azalma olacağını” söylemişti. Ancak resmi istatistikler gösteriyor ki, 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları ve iş kazası sonucu ölümlerde azalma bir yana, hep artış yaşandı.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) Başkanı Yunus Yener, bu artışların sermayenin azami kâr hırsı ve iktidarın sermayeyi destekleme politikalarından kaynaklandığını söyledi.
Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü nedeniyle açıklama yapan Yener, İSİG Meclisi verilerinde SGK verilerine kıyasla daha fazla ölüm yaşandığını belirterek “SGK verilerine göre ölüm vakaları 2020 yılında 2012’ye göre yüzde 165, İSG Meclisi verilerine göre de yüzde 276 oranında arttı” ifadelerini kullandı.
Yener’e göre iş kazaları ve iş cinayetlerindeki bu artışların ana nedenleri, serbestleştirme-özelleştirme, sendikasızlaştırma, esnek-güvencesiz çalışma, kayıtdışı istihdam politikaları, çalışma koşullarının ağırlığı ve en son Covid-19 salgınına karşı önlemlerin yetersizliği.
“İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıktığından bugüne kadar tam sekiz defa değiştirilmiştir” diyen Yener, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“İSİG tıp, mühendislik ve sosyal bilimler ile bağlantılı olmasına karşın kanunda sorumluluklar esasen uzmanlara ve hekimlere yüklenmiştir. İşyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire ve diğer sağlık personeline yönelik eğitim hizmetleri dışarıdan satın alma yoluyla ticarileştirilmiştir. Özel öğretim kurumlarına yetki tanınmasıyla mühendislik meslek örgütlerinin fonksiyonu dışlanmıştır. Tam zamanlı İş Güvenliği Mühendisliği dışlanmış, uzmanlar işverenlere bağımlı kılınmış, iş kazalarında işverenlerin sorumluluğu kaldırılmıştır. Yüzlerce eğitim kurumu ve binlerce Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi (OSGB) kurulmasıyla adeta eğitim kurumu ve OSGB çöplüğüne yol açılmıştır.”
Yener tarafından yapılan açıklamada “İşçi sağlığı, iş güvenliği ve tüm çalışma yaşamı mevzuatı, kamuculuk ve sosyal devlet ilkeleri uyarınca yeniden düzenlenmelidir” denilerek “Aksi durumda on milyonlarca emekçinin insanca çalışma ve yaşam haklarının gaspı sürecek” ifadelerine yer verildi.
SAVAŞTA DAHA AZ İNSAN ÖLÜYOR
TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu CHP Grubu Sözcüsü Ünal Demirtaş Türkiye’nin iş kazalarında hâlâ Avrupa’da birinci, Dünya’da ise üçüncü sırada yer aldığını anımsattı. 20 yılda iş kazalarında yaşamını yitiren işçi sayısının 30 bine yaklaştığını aktaran Demirtaş, şöyle dedi: “İş kazasında yaralanıp geçici iş görmezlik ödemesi alan işçi sayımız ise yıllık ortalama 75 bin. İç savaşta bile bu kadar çok insan yaşamını yitirmiyor, bu kadar kişi yaralanmıyor. EUROSTAT istatistiklerine göre ise Avrupa ülkelerinde iş kazaları sonucu ortalama her 100 bin işçide 2 işçi yaşamını yitirirken ülkemizde her 100 bin işçide 8,2 işçi yaşamını yitiriyor. Veriler, AKP’nin bu alanda ne kadar başarısız olduğunu ve ülkemizde kara bir tablo olduğunu açıkça ortaya koymakta.”