HAKLARI YASALAR DEĞİL, İNSANLAR YARATIR
Hak yaratma savaşımlarıyla dolu emek tarihi, her tür baskı ve zorbalığa karşın, hakları öznelerin yarattığının örnekleriyle doludur. 2009’da, “emek ve dayanışma günü” demekle yetinip “mücadele” boyutunu görmezlikten gelen yasası çıkarılmadan önce de varolan 1 Mayıs’ın özü bu değil mi?
Hak yaratma savaşımlarıyla dolu emek tarihi, her tür baskı ve zorbalığa karşın, hakları öznelerin yarattığının örnekleriyle doludur. 2009’da, “emek ve dayanışma günü” demekle yetinip “mücadele” boyutunu görmezlikten gelen yasası çıkarılmadan önce de varolan 1 Mayıs’ın özü bu değil mi?
Oysa Türkiye’de yasa koyucular; oldum olası, “Haklar, ben tanırsam ve tanıdığım ölçüde vardır” diyegelmişlerdir. Yürütme ve yargı da benimsemiştir, iç hukuka odaklı bu anlayışı.
1990 ilkbaharının sonlarında, yasaları önceleyerek “mektupla” kurulan ilk sendika EĞİTİM-İş’in başvurusunu almamıştı Ankara Valiliği! İçişleri Bakanlığı’nın “Vecdi Gönül” imzalı yasakçı genelgesi Danıştay’ca iptal edildi ama, sendika mühürleme ve disiplin cezaları uygulama eylemleri sürdü gitti… Ulusalüstü sözleşmelere aykırılıklarla dolu yürürlükteki yasa, öznelerinin hakları eylemli olarak kullanıp yaratmasından 11 yıl sonra “güdük” bir içerikle çıkarılabildi.
2006 yaz başlarında, yargıç ve savcıların “dernek” olarak örgütlenmesiyle, bir başka ilk yaşandı. AKP, hemen bir tasarı taslağı hazırlayıp YARSAV’ı yasaklamaya kalkıştı… Ve ben de, “Kapatın YARSAV’I, YARSAV-SEN’i kursunlar!” diyerek destekledim AKP’yi! (Bir Gün, 04.04.2007).
Yargıç ve savcılar, 2011’in başlarında, yine iç hukukun önünden giderek, sendika kurup bir ilke imza attılar. İçişleri Bakanlığı, 1990’da ve 2006’da olduğu gibi, YARGI-SEN’i kapatma davası açtı.
Rastlantıya bakın ki Başbakan, kapatma davasının ilk duruşmasından bir gün önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde, “üstünlerin değil hukukun üstünlüğü”nden yana olduklarını söylüyordu! Hem de, yargıçların 1945 yılından beri “dernek” değil “sendika” kurdukları Fransa’da…
Hangi hukukun üstünlüğü? Sözleşmelere aykırılığı yıllardır yinelenen sendikal haklarla ilgili yasaların üstünlüğü mü? Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın, devlet kasasından memur sendikalarının kasasına yeniden kaynak aktaran torba yasanın üstünlüğü mü?
“Hukuk”, artık salt iç hukuk değildir; torbaya tıkıştırılıp çıkarılan yasalar oluşturmuyor “üstün” olması gereken hukuku. Onaylanan sözleşmeleri de kapsar hukukun üstünlüğü. Yasama da, yürütme de, yargı da sözleşmelerle bağlıdır. İç hukuka taşıyan düzenlemeler yapılmamış olsa da, içtihatlar ışığında sözleşmeleri doğrudan uygulamakla yükümlüdürler.
Uymadığı sözleşmelerin önemli bir bölümü AKP’nin “çıraklık ve kalfalık” dönemlerinde onaylanmadı mı? 2004 Mayıs’ında, AB’den müzakere tarihi almak için, anayasaya (m. 90/son), “onaylanan insan hakları sözleşmelerini yasalara üstün tutan ve uyuşmazlıkların yasaya değil doğrudan sözleşmeye göre çözülmesini öngören” bir cümle eklenmedi mi?
Ama AKP, ne ILO’nun ne de AB’nin sendikal haklara ilişkin eleştirilerini göz önüne alıyor. Memurların ulusalüstü sözleşmelere dayanarak kullandıkları sendika, toplusözleşme ve toplu eylem hakları konusunda, hukukun üstünlüğünden söz ettiği Strasbourg’daki İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde yedi kez ihlalden mahkûm oldu! Ama sözleşme ve içtihatlara uyum sağlayıcı olumlu düzenleme yapma yükümlülüğünü, tazminat ödemekten ibaret saymayı sürdürüyor.
Anayasa Mahkemesi’nin işi çok zor! Bireysel başvuru hakkı işlerliğe geçtiğinde, hangi hukuka göre karar verecek? Örneğin YARGI-SEN’in kapatılmasına ya da memurların barışçı toplu eylemlerine ilişkin davalarda verilecek olumsuz kararlara karşı yapılacak başvuruları, 4688’e ve 657’ye göre mi karara bağlayacak, sorusu bile “abes” değil mi?
Ulusalüstü hukukun sağladığı güvence, arkasında bilinçli, örgütlü, etkin ve kapsamlı bir emek dayanışması yoksa anlam taşımaz. 4/C’ye, güvencesiz çalışmaya ve torba yasa anlayışına karşı gösterilmeyen 1 Mayıs 2011’deki büyük “sosyal” dayanışma “siyasal” dayanışmaya dönüşmedikçe, sosyal ve sendikal haklara saldırıların “ustalık” döneminde de sürmesi kaçınılmazdır.