GREVDEN İSYANA
Fransa’da emeklilik reformuna karşı başlayan grev dalgası Macron yönetimine karşı isyana dönüştü. Sokaklara dökülen emekçiler, meselenin yalnızca bir hak savunusu değil demokrasi mücadelesi olduğunu vurguluyor.
Fransa’da Ukrayna savaşına akıtılan para, pahalılık, enerji ve gıda krizinin biriktirdiği öfke emeklilik yaşanın yükseltilmesi sonrası patladı. Emmanuel Macron yönetiminin emek düşmanı ‘reform tasarısı’na karşı günlerdir süren grevler, hükümetin yasayı Ulusal Meclis’ten oylama olmaksızın geçirmek için Anayasa’nın 49. maddesinin 3. fıkrasını uygulamaya koymasıyla isyana dönüştü.
Emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran tasarının Meclis’te oylanmamasının demokrasiyi ayaklar altına aldığını belirten Fransız muhalefeti sağından soluna birleşirken, protestolar da reform tasarısından taşarak demokrasiyi savunma aşamasına evrildi.
Başbakan Elisabeth Borne, tasarıya ilişkin parlamentoda 175 saat görüşülme yapıldığını belirterek reformun gerekliliğini savunurken muhalefet tepkili. Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel da “Bu artık sadece işçiler için değil demokrasi için de bir mücadele” dedi. Aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) Partisi Başkanı Marine Le Pen ise “Bu bir demokratik darbe” diyerek meclise gensoru önergesi vereceklerini duyurdu.
Sarı Yeleklilerin tekrar sokağa indiği protestolarda aşırı sağ da Macron karşıtlığı noktasında solcularla yürüdü. Başkent Paris dahil ülkenin çeşitli kentlerinde düzenlenen eylemlerde 300’den fazla kişi gözaltına alındı.
Grev ve eylemler devam ederken İçişleri Bakanı Darmanin, Muhalefet kanadı Ulusal Meclis’e hükümeti düşürmek için gensoru önergesi verdi. Fotoğraflar: AA başkentteki çöplerin temizlenmesi için Emniyet Müdürü’ne grevdeki işçilerin bir kısmı için ‘zorla işe başlatma’ prosedürünü uygulaması talimatını verdiğini duyurdu.
ANKETTEN GREV ÇIKTI
Fransa’da hükümetin tartışmalı emeklilik reformunu Ulusal Meclis’ten oylama yapılmadan geçirmesinin ardından düzenlenen bir ankette katılımcıların yüzde 71’i hükümetin istifasını istediğini belirtti. ABD’li araştırma kuruluşu Harris Interactive’n hazırladığı ankette, ayrıca reforma ilişkin yasa tasarısı kabul edilse bile katılımcıların yüzde 65’i, buna karşı kitlesel gösteri ve grevlerin sürdürülmesinden yana görüş beyan etti.
Almanya’dan İtalya’ya kıta ayaklandı
Avrupa’da 2022’de fitili ateşlenen grev dalgası durulmuyor. Dört bir yanda farklı sektörlerde emekçiler hakları ve yaşamları için mücadelelerini büyütüyor. Grevci ülkeler arasına son olarak Almanya da eklendi. Ülkede ücretlerinin artırılmasını isteyen hastane çalışanları iş bıraktı. Almanya’da hastanelerdeki kamu çalışanları ücretlerinin artırılması talebiyle bu hafta başında, 2 günlük grev başlattı. Kamu şirketlerinde 2,5 milyon çalışan için yüzde 10,5 veya en az 500 avro ücret artışı talep eden Verdi Sendikası, 27-29 Mart’ta a yapılacak toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde yapılan bu uyarı grevleriyle işverenler üzerine baskıyı artırmayı umuyor. Sendikanın çağrısıyla önceki gün de 4 havalimanında yer ve güvenlik personeli grev yapmış ve yüzlerce uçuş iptal edilmişti.
İngiltere’de de doktorların grevi 3 gün sürdü. Ama Birleşik Krallıktaki eylemler de sağlık çalışanlarının grevleriyle sınırlı değil, İspanya’da ise bir grev bitiyor diğeri başlıyor.
Ocak ayında gerçekleşen sağlık çalışanlarının grevinin yanı sıra, mahkeme katiplerinin 24 Ocak’ta başlattığı süresiz grev de devam ediyor. Grev Komitesi, şimdiye kadar 134 binden fazla davanın ertelendiğini açıkladı. Ülke genelinde sayıları 4 bin 300’ü bulan katipler, maaşlarının adil bir şekilde artırılmasını istiyor, İngiltere’de pasaport görevlilerinin de önümüzdeki aydan itibaren 5 hafta süreyle greve gidecekleri bildiriliyor.
Hak mücadelesi
Sendika literatüründe “industrial action” olarak tanımlanan işçi ve çalışanların eylemleri, grev ve eylemler nedeniyle sekteye uğrayan çalışma günlerini tanımlıyor. Eylemler nedeniyle etkilenen iş günü sayısı yıldan yıla farklılık gösteriyor.
Avrupa Sendikalar Enstitüsü’nün verilerine göre; Avrupa’da 2000-2009 yılları arasında bin çalışanın eylemler nedeniyle çalışmadığı ortalama gün sayısı en yüksek 153 “çalışma günü”yle İspanya’da gerçekleşmiş, İspanya’yı 127 günle Fransa takip ediyor. Danimarka, 105 günle listede üçüncü sırada yer alıyor.
OECD verilerine göre; İspanya ve Türkiye, çalışanların grevde geçirdiği gün açısından en büyük düşüşü yaşayan ülkeler. 1990’h yıllarda İspanya’da grevde geçen gün sayısı her 1000 çalışan açısından 309 gün iken bu sayı 2008-18 yılları arasında 76’ya düşüyor. Türkiye’deki düşüş ise daha keskin; 90’larda 223 olan grevdeki gün sayısı 2008-18 aralığında 10’a geriliyor. Rakamlar bu iki ülkede grev yoluyla hak arama mücadelelerinin belirtilen yıllar arasında etkinliğini kaybettiği anlamına geliyor.
Çalışma koşullarının iyileşmesi için çalışanların grev ve toplu sözleşme en önemli haklardan biri. Toplu sözleşme, işçi ve memurların işveren karşısındaki pozisyonunu güçlendiren çalışma araçlarından biri. Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) raporuna göre; Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında toplu sözleşme görüşmeleri oranı konusunda Litvanya ile son sırayı paylaşıyor. 2020 yılının verilerinin değerlendirildiği listede en çok toplu iş sözleşmesinin gerçekleştirildiği ülke ise İtalya. Avrupa genel olarak dünyada toplu sözleşme hakkının en güçlü olduğu bölge.