GİDİN BAŞKA İŞ YAPIN ÖĞRETMENLİK Mİ KALDI!
4 bin küsur dershanenin toplam lise sayısını geçtiği özel okul ve sınav sektörünün Milli Eğitim´in paralı alternatifi haline getirildiği Türkiye´de, Milli Eğitim Bakanı da sonunda öğretmen adaylanna gidin başka iş bulun dedi!

4 bin küsur dershanenin toplam lise sayısını geçtiği özel okul ve sınav sektörünün Milli EĞİTİM’in paralı alternatifi haline getirildiği Türkiye’de, Milli EĞİTİM Bakanı da sonunda öğretmen adaylanna "gidin başka iş bulun" dedi!
Ne de olsa her geçen gün devlet eliyle semirtilen özel eğitim sektörümüzün gücü, yakında Milli EĞİTİM sistemimizi tamamıyla tasfiye edecekti.
Dolayısıyla bu arada zihninde "kamuda çalışmak" ve idealist mesleki "saplantıyla", atamasını bekleyen 400 bin öğretmen de "başka iş bulsun" ve MEB’in yakasından düşsündü!
Zaten yüz binlerce dizüstü bilgisayar ve LCD akıllı tahta siparişi yine "akıllı" firmalara çoktan verilmişti, Milli EĞİTİM müfredatımız görsel ve dijital çağına atlarken "öğretmenlik mi kalmıştı?"
Piyasa toplumuna geçişte piyasa mantığıyla çelişen sosyal haklan hatırlatan mesleklerin itibarlan ve idealist vasıflan, insafsızca birer birer sokulurken, devlet öğretmenliğin toplumsal misyon ve statüsünün bittiğini itiraf ediyordu…
Öğretmenlik hanidir dershane sektöründe üç beş kuruşa ders verdirilen, sigortasız, istifa dilekçesi önceden alınmış bir meslek değil miydi…
Ya da kadrolu, sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmenlik diye "çeşitlendirilmiş" istihdam modelleriyle mesleki örgütlülüğü paramparça edilmiş, dayanışması bitirilmemiş miydi…
Bakan haklıydı, TOKİ inşaatındaki tesisatçı, sokaktaki anketör, pazardaki seyyar satıcı, vinç operatörü, AVM’deki tezgahtar, yazın okulda çalışan hamal, bankadaki özel güvenlikçi de öğretmendi ama gidip başka iş bulmuştu…
ÜLKE KAYNAKLARINI ÖĞRETMEN ATAMAYA MI HARCAYACAĞIZ?
Milli EĞİTİM Bakanı kendilerinin 40 bin öğretmen kadrosuna ihtiyaçlan olduğunu söylerken, "bu ülkenin kaynaklarını öğretmen atayarak mı harcayacağız, herkes kabiliyetine ve mesleğine uygun başka işlere yönelsin" tavsiyesinde bulundu!
OECD ülkeleri arasında öğretmen çalışma saati, ücreti, derslik başına düşen öğretmen sayısı ve eğitim kalitesiyle en berbat durumda olan Türkiye, ülke kaynaklannı fizibıl kullanmasıyla ün yapmıştı.
Mesela; Van depremi sonunda öğrendik ki şeffaf yönetişimimiz 40 milyar TL’lik deprem vergilini pınl pınl duble yol yapan inşaat sektörüne aktarmıştı.
Ya da İşsizlik Fonunda biriken emekçinin son iki yılda 9 milyar lirasını GAP projesine yatırmış ve bütçe açıklannı yamamışu.
Şimdi yine emekçinin kıdem tazminatına el koyularak bir çarçur fonu oluşturarak yeni kaynak yaratacak ve kim bilir hangi beton projeye bu fon saçılacaktı.
2002 yılı bütçesindeki "eğitime ayrılan yatırımların" payı yüzde 17.18 iken, 2011 yılında bu oranın yüzde 5.85’e kadar gerilemesi de bu akıllı kaynak kullanımının gereği olsa gerekti!
EĞİTİM harcamalan tedrici şekilde kamunun üzerine yüklenip halkın cebinden geçen yıl eğitim için 15 milyar dolar çıkarken bu meblağ MEB’in bütçesinin yansı kadardı.
Tabii bu durumda yani "milli eğitim" özelleşirken bakanlığın resmi rakamlanyla 158 bin gerçekte ise 300 bin olan öğretmen açığının "40 bine" düşürülmesinde ne mahsur vardı?
"Lüzumsuz fazlalık" diye azarlanarak biriktirilen gençlerimiz olur da atanırsa Van’da "ücretli" 77 öğretmen gibi en ucuz çürük binalarda hayatlannı kaybederken MEB sağ kalan ücretli öğretmenlerin maaşlarını "eğitime ara verildi" diye kesiyordu…
Atanmayanlara! onlarcası ise büyük bir bekleme odasından farksız hayatlanndan koyu karanlık bir gecede vazgeçiyorlardı…
IŞKUR’a müracaat eden öğretmen, taşeron hademe olarak alındığı ilköğretim okulunda 6 ayda işten çıkartılıyor, 44 yaşındaki ücretli öğretmen yazın maaş alamadığı için hamallık yaparken yere yığılıyordu.
Ama eğer biz de yere yığılanın Ahmet Fazıl öğretmen olduğunu sanıyorsak, çok yanılıyorduk…