GERÇEK İŞSİZLİK NEDİR? TÜİK’E CEVAP…
TÜİK geçtiğimiz gün 11 Temmuz tarihli AKP´nin gündeminde kemeri daha da sıkmak var adlı yazımıza bir resmi açıklama getirmiş.
TÜİK geçtiğimiz gün 11 Temmuz tarihli "AKP’nin gündeminde kemeri daha da sıkmak var" adlı yazımıza bir resmi "açıklama" getirmiş.
Yazının içinde yer alan "Uzun süreli iş arayanları ‘ umutsuzlar’ olarak işsizlik hesaplaması dışında bırakan, haftada 2 saat çalışanları bile işsiz saymayan bir hesaplama yöntemi içinde, ortaya çıkan işsizlik verileri nitekim aldatmacadan öte bir anlam taşımamakta, gerçeği ifade etmekten yoksun kalmaktadır" ifadesine ilişkin tarafımıza gönderilen açıklamada, uluslararası standartlara bağlı kalındığını ve bu hesaplamanın ILO, OECD, EUROSTAT, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlarca kullanıldığı belirtilmiş.
Nitekim grev, sendikal haklar gibi emeğin kazanımları sayesinde oluşturulan uluslararası normlara karşı gayet pervasız davranan devletin, söz konusu işsizlik hesaplaması olduğunda uluslararası standartlarda bu denli sadakati olan bir kuruluşunun olduğunu görmek takdire şayan. Yalnız, her defasında "bağımsız" olduğunu iddia eden resmi istatistik kurumunun sadakati seçtiği konu ise biraz ‘sıkıntılı’. İşsizlik olgusu hangi yönden baktığınıza göre değişik tanımlamaları ve hedefleri içinde barındırır.
Örneğin esnetilmiş istihdam nedeniyle bir kişi haftada sadece 2 saat çalışıyorsa, bu kişiyi istihdam sahibi olarak nitelendirebilir miyiz?(TÜİK’in verdiği cevap "evet"). Yahut 3 ayı aşkın bir süredir iş arama kanallarını kullanmadı diye bir kesimi işsiz olarak nitelendirebilir miyiz? (TÜİK: "Evet! bknz IMF") "İş bulma ümidi olmayanlar: Daha önce iş aradığı halde bulamayan veya kendi vasıflarına uygun bir iş bulabileceğine inanmadığı için iş aramayan ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerdir" (TÜİK) Şimdi bu tanımlamadan yola çıkarsak, örneğin istihdam olanağı kendisine sunulmayan bir mühendis, doktor veya öğretmen, örneğin bir çağrı merkezinde çalışmak istemiyor diye onları işsiz değil, "keyfi" sayan bir yaklaşıma tanık oluyoruz.
Nitekim uluslararası sermaye çevrelerinin baktığı işsizlik niteldir, nicel bir istihdamın onlar için önemi olmadığı gibi ilgi alanları salt rakamsal değerlerle sınırlıdır. Bugün küresel kapitalizme bağımlı ülke ekonomilerini yönetenler, inşa ettikleri sistemin işsizlik üretmesinin önüne geçemezler. Türkiye’de olduğu gibi… Uluslararası sermayeye bağımlı olan ve bu nedenle bu kesimin menfaatlerine hizmet eden, giderek sanayisizleşen ve kaynaklarını toplumsal fayda için değil de rant ve kâr odaklı kullanan hükümetler günden güne büyüyen işsizlik sonucuyla karşı karşıya kalırlar. Sınıfsal tercihleriyle ortaya koydukları politikaların işsizliği gerçek anlamda çözüme kavuşturmayacaklarını bildikleri için, çözümü hesaplama yöntemlerinde ve mevcut istihdam biçimini değiştirmekte bulurlar.
Bugün istihdamın, "esnek" dedikleri iş ve ücret güvencesinden yoksun bir noktada yeniden biçimlendirilmesinin altında da bu amaç yatmaktadır. Hesaplama kısmına gelecek olursak, işte işsizliği hiçbir zaman gerçek anlamda çözmeyi amaç edinmemiş kapitalist sisteme özgü, bugün neoliberal politikaların getirdiği baskı ve katı sömürü ortamında keyfileşmiş yöntemler önümüze gelir. Adı da uluslararası normlar olur. Kim koyuyor bu normları? IMF, Dünya Bankası… vs. Sistemin kaygılarıyla yaklaşmayanlar ise, işsizliğin bugün yüzde %9,ı ol(a)mayacağını sadece sokağa bakarak bile anlayabilirler. Yoksulluk sınırının 3.481 lira, açlık sınırının 1.100 lira olduğu bir ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si genç ise, özellikle son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmadığı için bu genç yaştaki bireylerin iş aramaktan umudunun kırılmayacağını veya daha doğru ifadelerle umutsuzca da olsun iş aramaya devam etmelerinin bir zorunluluk olduğunu da anlayabilirler.
Bunun için, gelecekleri giderek daha da güvencesizleştirilen ve kendilerini gelecekte hak ve adaletin yerine işsizlik ve çetin bir yaşam mücadelesinin beklediğini bilen gençlerin Gezi direnişindeki öfkelerine ve itirazlarına bakmak yeterlidir. Yine aynı şekilde görünmeyen ve değersiz kılınan emekleriyle ev içi işlere mahkûm edilmiş kadınlar bu ülkenin işsizleri değiller midir? Bu örnekleri elbette genişletmek mümkün, fakat karşımızdaki TÜİK olduğu için bizde anlaşılacak dilden, rakamlardan konuşalım. Bugünlerde KESK-AR ve DİSK-AR gibi emeğe dönük tahribatları ortaya gerçekliğiyle koymaya çalışan araştırma birimlerimiz olduğu için gurur duyuyoruz.
Örneğin işsizlik oranlarına ilişkin DİSK, gerçekleri olduğu gibi ortaya koyuyor;
(I) Nisan 2013 dönemi için umudu olmadığı için ya da diğer nedenlerle (mevsimlik çalışanlar dahil) son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayanlar dahil edildiğinde işsizlik oranı % 9,3 değil, %i5,3, işsiz sayısı da 2 milyon 641 bin değil, 4 milyon 625 bin kişi.
(II) Kadınlar için geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 23, gençler için yüzde 29
(III) Gizli işsiz olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde genel işsizlik oranı yüzde 18,3, işsiz sayısı 6 milyon 548 bin Şu konuda TÜİK haklı, biz sınırları tek taraflı çizilmiş uluslararası standartları bir türlü hazmedemedik, bu hazımsızlık ise sürekli bu mecraları irdelememize neden oluyor. Bu belki de bizim, işsizliği "finans aleminin nabzını tutan" kanallardan veya kemeri giderek daha da boğazımızda sıkan IMF gibi kurumların belirlediği hesaplamalardan değil de sokağın içinden takip etmemizden kaynaklı… TÜİK’in de bir gün bu yönden bakması dileklerimizle…