Asgari ücret krize rağmen seçim korkusuyla 2 bin sınırını 20 liracık aştı. Yeterli mi derseniz elbette ki değil ama bu ekonomik koşullar içerisinde hükümetin yapacağının en üst limiti. Eğer seçim olmasaydı 2 bin sınırının altında kalacağı kesin. Pazarlık masasında işçi kesiminin temsilcileri fena bir performans sergilemediler. Ama asıl eksiklik asgari ücretliler cephesinde kendini gösterdi. Büyük oranda örgütsüz bir yapı var ortada ve bu örgütsüz yapının Asgari Ücret Tespit Komisyonundaki temsilcileri işçi sınıfının örgütleri. Sayın Yıldırım Koç’un da sorduğu gibi asgari ücretin istenilen oranlara gelmesi için asgari ücretliler ne yaptı? Öyleyse oturup vereni dövmek yerine kendi eksiklerimizi tespit edip, yapmamız gerekenleri ne oranda yaptığımızı sormalıyız.
Ekonomi cephesinde krizle emek cephesinde ise durgunlukla bir yılı geride bırakıyoruz. Yeni yıla girerken geçen bir yılın muhasebesi çok önemli. Eğer burada sadece terazinin bir kefesi doldurulup diğer kefeye hiçbir şey koymuyorsak adalet isterken adaletsizlik yapıyoruz demektir. İşçi sınıfı ve örgütleri bu yıl her zamankinden daha fazla sorgulamalı kendisini. Ekonomide yaşadığımız krizin 2019’da daha da derinleşeceği görülür ve uzmanlar tarafından söylenirken hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi davranmak, yangına körükle gitmek olacaktır. Asgari ücret oranı önemliydi ancak gelecek günler işsizlik ve daha fazla yoksullaşma getirecekse işçi sınıfının bugünden yapması gerekenler var demektir. Bunların en başında da örgütlenme geliyor.
Yeni bir yıla başlarken de sendikalaşmanın önünde aynı sorunlar var. Örgütlenme e-Devlet ile önemli bir sorunu aştı ama sendikaların önündeki en büyük engellerden biri aynı duruyor. Yargı sorunu bir türlü aşılamıyor. Gerek örgütlenen işçinin işten atılması konusunda yasal süreçler, gerekse yetki davalarının sonuçlanmasında yaşanan ağırlık, hak ihlallerine sebep oluyor. Oysa yargıya gitmeden yetki sorunu Çalışma Bakanlığı’nda kolaylıkla çözülebilir. Ya da işçinin referanduma götürülmesiyle bile çözülebilecek kadar basit sorunları yargıda kangrene dönüştürmek çözüm değil, çözümsüzlüktür.
NE YAPMALI?
Sorunu ortaya koyabiliyorsak çözüm önerilerimizi de konuşmalıyız. Ayakta ve hayatta kalmaya çalışan sendikalar öncelikle örgütlenme önündeki bu ve benzeri sorunları aşmak için hükümete ortak karar beyanında bulunmalı. Kriz ülkenin tüm ekonomik dengelerini bozarken, ancak güçlü bir örgütsel yapı buna direnebilir. Yani geleceği kurmayı yarına bırakmamalı, bugünden yola koyulmalıyız.
Özelleştirmelerin ülkeye verdiği zararı zerre kadar umursamayan iktidar, yeni özelleştirmelerle en stratejik, son kurumları da peşkeş çekmeye hazırlanıyor. Bu satışa da yine sadece askeri fabrikalarda örgütlü sendika karşı çıkacak ve cılız bir ses çıkartılacaksa hiçbir sendika asli görevini yapmamış olacaktır. Örgütlenmek ve güçlenmek isteyen sendikalar elbetteki yasal engelleri aşmalı ancak işçi sınıfına da güven vermeli. O da ülkenin ve sınıfın çıkarlarına verilecek zarara karşı tepki vermekle olur.
2019’a girerken tüm emek kesimi için hak mücadelesinde ortak sesin sadece sınıfın değil, ülkenin de çıkarlarını gözeterek, daha yüksek ve güçlü çıkmasını diliyorum. Umuyorum ki 2019, işçi sınıfının hak kazanmasının yolunun daha bağımsız, üreten ve kendine yeten bir Türkiye’den geçtiğinin bilincine varıldığı bir yıl olur. Aydınlık, örgütlü ve güçlü bir işçi sınıfı, Türkiye’nin çıkışı demek olacaktır. Umut ve sevgiyle; nice yıllara…