Kamuda Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmeleri devam ediyor. Süre doluyor ancak iki tarafın talep ve teklifleri arasında hala ciddi farklar var. Artık imzalanacak TİS de bağlayıcı olacağına göre, kamuda örgütlü sendikaların eli ayağı bağlanmış gözüküyor. Bağlayan kim? Hükümet.
Hükümet, çerçeve protokolü demek ki boşuna bağlayıcı hale getirmemiş. Neden böyle düşündüğümü yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım.
Bu dönem imzalanacak TİS, kamu işçisinin enflasyon karşısında eriyen ücretini biraz daha toparlayabilir yada işçiyi daha da yoksullaştırabilir. Bu TİS sürecinin bir orta oyunundan çıkartılması gerek. En büyük işçi konfederasyonunun genel başkanının bağlayıcı olan çerçeve protokolde duruşu ve izleyeceği çizgi özel sektörde imzalanacak sözleşmelerde de belirleyici olacaktır. Yani sadece 200 bin civarı kamu işçisi ve ailesini değil, toplu sözleşme kapsamındaki tüm işçileri, ailelerini ve sendikaları ilgilendiriyor.
Hükümet sözleşmede hedeflenen enflasyonu baz alarak artış önerileri sunuyor. Oysa gerçekleşen enflasyonla hedeflenen enflasyon arasında çok ciddi fark var. Ücretler iyileştirmeden gerçekleşen enflasyon oranında bile yapılacak zam, işçinin kaybını kurtarmayacaktır. Üstelik vergi yükü işçinin sırtında bu kadar büyükken.
Ekonomik tablo ortada. Geçen yıla göre çarşı pazarda yaşanan artış yüzde 50’nin üzerinde. Hükümet maaşı 3 bin 500 liradan az olan kamu işçisine 60 lira artış, tamamına ise ilk yıl sadece yüzde 5 veriyor. Görünen o ki hükümet, özel sektör işvereninden daha acımasız.
Temmuz ayında yıllık enflasyon yüzde 16.6, Türk-İş seyyanen brüt 300 TL, bunun üzerine ilk altı aya yüzde 15 zam istiyor. Hükümet ise yüzde 5 diyor. Bu rakamlara bakılınca nerede buluşulabilir diye düşünüyorum. Sizce işçi kesimi nereye kadar inebilir? Hükümet işçinin talebine yaklaşmazsa yapılacak tek bir şey kalıyor o da, “Grev!”
Türk-İş Başkanı, “Gazozun havası kaçtı. Ya anlaşacağız, yada arkadaşlarımız kanundan doğan haklarını kullanacak” diyor. Her dönem ki sıradan söylem. Hükümet üzerinde maalesef ki Ergün Atalay’ın bu tarz sözlerinin etkisi yok. Gerçekten de gazozun havası kaçtı. Hükümet bu konuda nasılsa rahat olduğu için çerçeve protokolü bağlayıcı yaparak sendikalardan gelecek grev riskini de bertaraf etmiş oldu. “Greve çıkarız” diyemeyen bir başkanın, grev kararı alması taktir edersiniz ki, pek de mümkün değil. Oysa böylesine önemli bir sözleşme sürecinde Türk-İş Başkanına kükremek yakışırdı. Çünkü işçi sınıfının elinde üretim gücü var. Krizden çıkışın işçi ücretlerinden kesinti olmayacağını söyleyecek ekonomistleri ve uzmanları var. Üretimi ve kamuculuğu savunacak kadar tecrübesi var. Yoksullaşmaya rağmen hükümet önünde ceket iliklemeye değil, dik duruşa ihtiyaç var.
Kamu işçisine bu dönem TİS’den çıksa çıksa daha fazla yoksullaşma çıkar. Görünen şimdilik bu. Ben kendi adıma yazdıklarımda ve bugüne kadar gözlemlerimden edindiğim fikirlerde yanılmış olmayı diliyorum. Elbette ki grev en son başvurulması gereken bir araç. Bunu bir amaç ve başarı olarak görmek sığ kafaların işi. Ama bu aracı kullanmaktan yeri geldiğinde geri durmak, sığlıktan da fena bir durum.