FUZULİ İTHALAT 40 MİLYAR DOLAR!
Türkiye´de âlâsı üretiliyor ama ithalatı hızla artıyor.
Toplam ithalatın yüzde 16’sını oluşturan mallar: Tekstil ve konfeksiyon, ayakkabı, çanta, otomobil, mobilya, seramik ürünleri, beyaz eşya vb.
ÜRETİM POTANSİYELİNE GÖRE İTHALAT
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 14 Şubat’ta sunumunu yaptığı ithalat analizine göre, toplam ithalatın yüzde 16’sı ‘Türkiye’de yeteri kadar üretildiği halde ithal edilen mallar’. Bir başka deyişle, fuzuli ithalat! 2011’de toplam ithalatı 40 milyar doları bulan malların içinde şunlar var: Tekstil ve konfeksiyon, ayakkabı, çanta, otomobil, mobilya, seramik ürünleri, beyaz eşya vb.
Tabloda da göreceğiniz gibi, fuzuli ithalat çok büyük bir hızla artıyor. Örneğin çamaşır makinası ithalatı, 2011’de bir önceki yıla göre yüzde 58 artmış! Artış hızında çamaşır makinasını takip eden ürün sabun: yüzde 54! Onu, yüzde 46’yla çarşaf, perde, mefruşat ürünleri izliyor, ithalatı en hızlı artan ürünlerden biri de yüzde 44’le cam bardak. Şemsiyeyi bile ithal ediyoruz! Bu ürünün ithalatı da bir önceki yıla göre yüzde 13 artmış.
Fiyat eşîtlendikçe, marka tercih ediliyor
Türkiye’de âlâsı üretildiği halde söz konusu mal ithalatının hızla artmasının nedeni, Türk Lirası’nın değerinin yüksek olması. 100 liralık bir malın ithali 130 liraya alınabiliyorsa, hele o mal markaysa, yurttaşlar markayı tercih edebiliyor. Oysa kurlar bu kadar düşük tutulmayıp gerçek değerini bulsa, 100 liralık malın eşdeğeri olan ithal mal 200-250 liraya satılacak, yurttaşlar da yerli malı tercih edecek. Sanayiciler, yıllardır ‘düşük TL üretimi öldürüyor’ diye feryat etti, dinleyen olmadı. Gelinen sonuç ortada.
Özelleştirme ve GB
Ekonomi Bakanhğı’nın hazırladığı tabloda, ilk sırada, ‘Üretimi hiç olmayan ya da çok az olan mallar’ yer alıyor. Bunlar 100 milyar dolarla, 241 milyar dolarlık ihracatın yüzde 42’sini oluşturuyor: Ham kauçuk, palm yağı, kakao, kahve, petrol ve türevleri, gübre, işlenmemiş altın, alüminyum, amonyak gibi. İkinci sırada ise Türkiye’nin yakın zamana kadar ciddi seviyelerde üretim yaptığı ürünler yer alıyor. Bakanlık da bunları ‘Üretimi talebi tam olarak karşılamayan mallar’ olarak tanımlamış: Yassı demir-çelik, kömür, ilaç, kâğıt, organik ve inorganik kimyasal ürünler, sentetik lifler, pamuk gibi. Demir Çelik, kömür, kâğıt, ilaç sektörlerindeki yerli üretim 12 Eylül’den sonra, özellikle AKP iktidarı döneminde yok edildi.
Demir-çelik örneği
Dokuzuncu Kalkınma Planı, Ana Metal Sanayi Özel ihtisas Komisyonu Raporu’nda (2007) şöyle deniyor: "…AB’nin 3. ülkelerle yapmış olduğu Serbest Ticaret Anlaşmalarından dolayı, AB çelik üreticileri söz konusu ülkelere sıfır gümrükle ihracat yaparken, Türk üreticilerin, yüzde 15 oranında gümrük vergisine tabi tutulması, sektörümüzün bu ülkelere yönelik ihracatının tümüyle durması sonucunu doğurmaktadır."
Ekonomist Bartu Soral, Kaynak yayınlarından çıkan ‘Türkiye’de Bitmeyen Kriz / Üretimden Finans Oyunlarına Geçiş’ başlıklı kitabında şu saptamalarda bulunuyor: Demir cevheri ithalatının ton başına "ortalama fiyatı 2001’de 30 dolarken, 2007 yılında 92 dolara yükseldi. Bu dönemde ithalat 2 bin 600 tondan 6 bin 900 tona çıktı. Özelleştirme sürecinde, yeni rezerv tespiti çalışmaları yapılmadığı gibi, mevcut demir cevheri yataklarına da yatırım yapılmadığı için verimlilik düştü ve üretim azaldı; 2001’de 4 bin 300 ton iken 2007’de 3 bin 800 ton oldu.
Kok kömürü
Başta demir çelik sanayii olmak üzere, metal işleme sanayiinin temel girdilerinden birisi olan kok kömürünün tek girdisi koklaşabilir nitelikteki taşkömürü (Zonguldak havzası) üretimi de, aynı dönemde siyasi iktidarların bilinçli uygulamalarıyla baltalandı. Taşkömürü ithalatı 2001 yılında 6 müyon tonken 2007 yılında 23 milyon tona yükseldi. Bu dönemde taşkömürü ithal fiyatı 48 dolardan ton başına 112 dolara çıktı.