FUTBOL SAHASINDA 7 İŞÇİ CENAZESİ
Türkiye’nin taşeron işçileri yine sıra sıra dizilmiş cenazeleriyle “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası”nı yürürlüğe sokmayı bir kez daha erteleyen ve taşeron çalışmayı illa yaygınlaştıracağım diye tutturan ülkelerine “zamansızca” veda ediyorlardı.

Milas’ta futbol sahasının yeşil çimlerine konulmuş beyaz örtülü masaların üzerine yerleştirilmiş cenazelerin üstü bayraklarla donatılmıştı.
Türkiye’nin taşeron işçileri yine sıra sıra dizilmiş cenazeleriyle “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası”nı yürürlüğe sokmayı bir kez daha erteleyen ve taşeron çalışmayı illa yaygınlaştıracağım diye tutturan ülkelerine “zamansızca” veda ediyorlardı.
Futbol sahasındaki törende 50 TL’lik gaz dedektörü olmadığı için üç nefeste metan gazıyla zehirlenip suda boğulan 7 taşeron işçi ebediyete uğurlanırken 50 TL’lik “fani arsızlık” büyük kalkınmamızdan 18 yetim çocuğa bonkör miras olarak kalmıştı…
Milas Güllük’te yap-işlet- devret modeliyle devletin özel bir şirkete verdiği atık su pompalama istasyonunun bacasından kötü kokular gelince “tereddütsüz” taşeron işçiler gaz maskesiz, havalandırması çalışmayan istasyona indirilmişlerdi.
Kötü kokular, tehlikeli yükseklikler, ölümcül ağırlıklar ya da gaz dolu maden ocakları, insan ısısıyla parlayan atölyeler, baretsiz lüks inşaatların en beter işlerini en barbar koşullarda yapmaya zorunlu “taşeron işçiler” 7 metre derinlikte biriken metan gazı ve hidrojen sülfür birikmiş kuyuya “bir bakmaya” yollanmıştı.
Ne de olsa son üç haftadır gaz maskesi piyasası tavan yapan Türkiye’de gaz maskesi zorunlu günlük kullanım malzemesi olsa da taşeron işletmeler için hâlâ maliyetli bir giderdi.
Atık su istasyonunun iş güvenliğini yok sayan çalışma koşullarının alt alta sıralandığı mahkemelere bildirilmiş raporlar da vıdı vıdı girişim düşmanı bir metindi.
7 taşeron işçinin tam üç saat süren can pazarı esnasından aşağı inenlerden haber alamayan arkadaşları teker teker inip ölüm zincirini tamamlamışlar. Onlara yardım gelene kadar birbirlerinin üstüne yığılmış saatler sonra gaz maskeli dalgıçlarca cesetleri çıkarılmıştı…
NE KADAR TAŞERON İŞÇİ O KADAR “SESSİZLİK”…
Devletin 35 yıllığına devrettiği “bacasız” ve “havasız” arıtma tesisinde hiçbir özlük hakkı, yasal güvencesi ve gaz maskesi bile olmadan çalışan 7 işçinin cenazesi bayraklarla sarılmıştı…
Acaba milli kalkınmanın “şehitleri” addedilerek toprağa verilmeleri hayattayken ne örgütlenmesine ne sokağa çıkmasına izin verilen, can mesuliyetleri “taşeronlaşmış” işçilerin “ortak bir cinayetle öldürüldüklerinin” kabulü müydü?
Tabii ki biliyorduk ki taşeron çalıştırma “rantı” güvencesiz, kiralık iş gücü ve işletmenin iş güvenliği harcamasından “muaf” kılınmasıyla sağlanırdı.
Taşeron firmanın hizmet alımı kisvesiyle işini daha ucuz yapacak taşerona verdiği ve bu alt işveren silsilesinin 5- 7’ye kadar uzandığını biliyorduk.
Ve en alttaki taşeron firmanın işçilerinin de birinci sırada “zayi edilebilir ömürler” olarak değerlendirildiği ortadaydı.
İlk mahkemede ölen işçilerin nasıl taksiratla kendilerini tehlikeye attığını iddia eden bilirkişi raporları şimdiden yazılmaya başlamış, savunma makamı derin hukuki mülahazalarını tamamlamış olmalıydı.
En fazla taşeronu bünyesinde çalıştıran devlet ise taşeron çalışmayı yaygınlaştıracak teknik lisanıyla oynadığı yasal düzenlemeler ve İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı kamu için 2016, özel sektör için 2014’e erteleme peşindeydi.
E öyleydi ne kadar taşeron o kadar “iradesi” ipoteklemiş ve siyasi hegemonyaya yapışacak nüfuslar demekti, sokaklara çıkıp protestolara karışmayacak, sakin kalabalıklar üretmekti…