FATİH PROJESİNDE ÇOCUKLARIMIZI BEKLEYEN TEHLİKE
Gerçek şu ki, bugün dünyanın hiçbir ülkesinde tüm K12 (ilköğretim ve lise) öğrencilerini kapsayan tabletli eğitim bulunmamakta ve söylenilenin aksine Portekiz, İngiltere, Kore gibi birkaç ülkede sadece pilot çalışmalar bulunmaktadır.
İngiltere (Tıklayınız!), Avusturya, Kanada, Rusya (Tıklayınız!), Fransa (Tıklayınız!) , Almanya (Tıklayınız!) ve Amerika’nın (Tıklayınız!) bazı eyaletlerinde ve dünyanın başka birçok ülkesindeki okullarda (Tıklayınız!) ve kütüphanelerde cep telefonu kullanımının en azından sınırlanması gerektiği, bizzat sağlık bakanlığı yetkilileri tarafından söylenmekte ve çeşitli önlemler alınmaktadır. Bu ülkelerde, belirli yaş altındaki çocuklar için cep telefonu kullanımı yasaklanırken, Türkiye’de bazı kamu kurumlarının bile bu riske dair alaycı ve ciddiye almayan tavır ve söylemlerini anlamakta zorluk çekiyorum. Halbuki kamu herkesten çok daha şüpheci olmalıdır; Sağlık Bakanlığının bu konudaki tavrını çok olumlu buluyorum.
Geçtiğimiz Şubat ayının başında Sağlık Bakanlığı, “Elektromanyetik Alanların Sağlık Etkilerini Değerlendirme Alt Kurulu” bir rapor yayınlayarak, cep telefonlarının insan sağlığına etkileri konusunda kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve önlem alınması için uyarılarda bulunmuştur. Aynı gün, yine aynı alaycı kurum ve STK’ların cep telefonlarının, sağlığı tehdit ettiğine dair herhangi bir bilimsel veri bulunmadığını iddia etmesi ise şaşırtıcı bir durumdur.
Kablosuz Cihazlar ve Non-ionizing Radiation (İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon)
Doğal ya da yapay radyoaktif çekirdeklerin kararlı yapıya geçebilmek için dışarı saldıkları hızlı parçacıklar ve elektromanyetik dalga şeklinde taşınan fazla enerjileri olarak tanımlanan radyasyon, temelde “iyonlaştırıcı” ve “iyonlaştırıcı olmayan” olarak iki kısımda incelenir. (1) İyonlaştırıcı radyasyon; alfa, beta ve nötron partikülleri ile X ışını ve gama ışınından oluşur, bilinen ve çok daha tehlikeli olan radyasyon etkisi budur. Cep telefonları gibi kablosuz cihazların tümü bilgi (veri, ses, resim, video vb.) iletişimi sağlamak için radyo dalgalarını kullanırlar. Bu radyo dalgalarının vücut tarafından soğurulduğu bilinmektedir. Bu da radyo dalgalarının elektromanyetik enerjisi vücutta ısıya dönüştürülüyor anlamına gelir.
Buna termal etki (thermal effect) veya iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkisi denir. Bu ısınmaya karşı vücudumuz iç soğutma mekanizmamızı başlatarak tepki verir. Böylece vücut sıcaklığımız tekrar sabitlenir. Bu termal etki yalnızca yüksek yoğunlukta olduğunda sağlığa zararlı hale gelir. Yandaki şekilde görüldüğü gibi tüm elektrik ve elektronik cihazlar elektromanyetik yayılım yapmaktadır.
Isı emilimini tanımlamak için kilogram başına watt birimi ile ifade edilen Specific Absorption Rate (SAR), Özgül Soğrulma Oranı ölçümü kullanılır. SAR, vücut tarafından emilen radyo dalga enerjisi oranını temsil eder. Teknoloji ilerledikçe cep telefonları, kablosuz telefonlar (DECT) ve kablosuz ağ araçları gibi verici modunda çalışan elektronik iletişim araçları European R&TTE (Radio and Telecommunications Terminal Equipment) 1999/5/E yönergelerine uygun olmalıdır. Bu yönerge kullanıcıların ve diğer insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak ve paraziti engelleyecek temel gereksinimlerle ilgili kurallar koyar. Üreticiler piyasaya sunmadan önce ürünlerinin insan sağlığını korumak için gerekli ön şartları sağladığını gösterebilmelidir. Diğer bir deyişle, Avrupa uyumlu teknik standartlarda adı geçen limit değerlerine uymalıdırlar. Limit değerlerini hesaplamada kullanılan bilimsel altyapı, ICNIRP (Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu)’nin tavsiyeleridir. ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri aşağıdaki limit değerlerini aşmamalıdır
• Baş ve gövdenin maruz kaldığı değer için 2 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde);
• Kol ve bacakların maruz kaldığı değer için 4 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde);
• Tüm vücudun maruz kaldığı değer için 0.08 W/kg (tüm vücut ortalaması kullanılmıştır).
Burada dikkat edilmesi gereken husus SAR ölçümlerinin ortalama 6 dakikalık bir zaman diliminde yapıldığıdır.
Cep Telefonları
Bir cep telefonu arama yapmak için, mesaj ya da resim göndermek için, bazı durumlarda e-mail göndermek ve internete girmek için kullanılabilir. Bilgi (ses, metin, resim, video vb.) radyo dalgaları ile gönderilir; cep telefonu radyo dalgalarını baz istasyonundan alır ve ona geri iletir. Bu radyo dalgaları bazen GSM radyasyonu diye de isimlendirilir. Cep telefonları diğer kablosuz cihazlarla kıyaslandığında en yüksek aktarım gücüne (ve buna bağlı olarak da en yüksek radyasyon seviyelerine) sahiptir. Bir cep telefonunun en yüksek gücü 1-2W’tır. Onun gerçek kapasitesi çekim gücüne bağlıdır; en uygun kapsama alanlarında aktarım gücü binlerce kez daha az olabilir. Bu “otomatik güç kontrolü” olarak adlandırılır. Herhangi bir kullanıcı GSM çekim gücünün ne kadar iyi durumda olduğunu ekrandan görebilir.
Cep telefonlarının radyasyon limit değeri 2 W/kg’dır. Limit değeri insan başını termal etkiden korumak amacıyla koyulmuştur. Üretici SAR değerini ürettiği her model için ölçmek zorundadır. SAR değeri kullanım talimatlarında yazmaktadır. Bu zamana kadar cep telefonlarından yayılan radyasyonun kullanıcılara zararlı olduğu ispatlanmadı, ama mevcut bilimsel bilgi birikimi baz alındığında uzun süreli ve sık cep telefonu kullanımının doğuracağı sağlık riskleri tamamen görmezden gelinemez.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Merkezi (IARC) 31 Mayıs 2011 tarihinde cep telefonu kullanımının beyin tümörünü tetikleyecek riskleri artırma olasılığı bulunduğunu açıkladı. Aşağıda bu açıklamanın orijinal metnini bulabilirsiniz.
Uluslararası Kanser Araştırma Ajansının uyarısı cep telefonun yoğun kullanımı yüksek oranda beyin kanserine yol açabileceği yönündedir. Bu nedenle IARC radyo dalgalarını ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’ “2B” sınıfına almaktadır. Bu sonuç hayvanlar ve hücreler üzerinde yapılan mevcut epidemiyolojik çalışmaların ve araştırmaların müşterek bir analizinden sonra ortaya koyulmuştur. Çoğu çalışmada beyin kanseri riskine dair bir bulguyla karşılaşılmamıştır ancak, iki büyük çalışmada (the international research Interphone and a Swedish meta-analysis) uzun süreli cep telefonu kullanımında (toplam kullanım 1500-2000 saatten fazla olduğunda) yüksek beyin uru riski ve derecesi tam belirlenemeyen akustik nöroma bulgularına rastlanmıştır.
2B sınıflandırması, ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’, kanser ile alakalı ‘kısıtlı epidemiyolojik bulgular’ gösteren çevresel faktörler ve maddelerle ilgilidir. Kısıtlı bulgularla elde edilen sonuçlar zahiri olabilir ve muhtemelen sonuçlar rastgele ya da önyargıya dayalı olabilmektedir. Kesinlik derecesi 1 (kanserojen) ve 2A (muhtemelen kanserojen) sınıflandırmalarından düşük olan şeyler ‘insanoğlu için potansiyel kanserojen’ olarak sınıflandırılır. Daha az bulgu söz konusu olduğunda madde ‘ sınıflandırılamaz’ olarak değerlendirilir. Son olarak da 4. sınıf ‘muhtemelen kanserojen değil’dir. IARC daha fazla araştırma yapmanın gerekliliği üzerinde ısrar ediyor ve bu sırada etkiyi azaltabilmek adına kulaklık veya sesli iletişim yerine kısa mesaj servisleri kullanmayı öneriyor.
Yandaki şekilde cep telefonlarının elektromanyetik alan etkisinin mesafe ile nasıl azaldığı görülmektedir. Dikkat edilirse ancak 3 metreden sonra EN60601-1-2 standardı ile belirlenen 3V/m veya 1V/m bağışıklık seviyesine düştüğü görülebilir. Kısacası, kulağınıza dayadığınız bir cep telefonunun aynı noktaya dayanan bir silah kadar tehlikeli olduğu düşünülmelidir.
Fatih Projesinde 3G Kullanımı
FATİH Projesinde 40-50 kişilik sınıflarda 3G cep telefonları kullanıldığı düşünülürse oluşacak elektromanyetik etkinin tüm üreticilerin şu anda sığındığı whole-body ortalama SAR sınır değerlerinin (0.08 W/kg) bile üstüne çıkacağı aşikardır. Bu kimsenin göze alabileceği bir risk değildir. Elektromanyetik alan arttıkça yandaki formülde de görüldüğü gibi alan SAR değeri bu şiddetin karesi ile orantılı olarak artmaktadır.
Görüldüğü gibi kablosuz cihazların esas sıkıntısının alıcı ve aynı zamanda verici konumunda çalışmasıdır. Çok basit olarak şu mantığı yürütebiliriz; bilgi paylaşmak, veri, ders sunumları, ödevler ve her türlü öğrenme nesneleri için, evet internete ihtiyacımız var, ama neden bunu belki de 1-2 km uzaktaki 3G anteni ile sağlamaya çalışalım? Çok yakınımızda ve doğal olarak elektromanyetik yayılımı çok daha az kablosuz internet erişimi ile sağlamak daha akılcı olmaz mı?
Kablosuz İnternet (WLAN)
WiFi kartlı ya da wifi adaptörü bir bilgisayarı, tablet PC’leri veya VoIP (Voice over Internet Protocol) çalışan iletişim cihazlarını internete kablosuz bağlantı ile erişmemizi sağlar. Tüm kablosuz cihazlar arasındaki iletişim bir “erişim noktası” aracılığıyla gerçekleştirilir. Bazen herhangi bir cihaza bağlı olmayan bir kablosuz router (modem) erişim noktası olarak da hizmet verebilir. Kablosuz internet (WLAN) bağlı cihazlar hem sinyal gönderebilir hem de alabilirler; yani alıcı ve vericidirler. Kablosuz internet cihazlarının ve erişim noktalarının aktarım güçleri oldukça düşüktür ve daha güvenli olarak düşünülebilirler. Aktarılan elektromanyetik enerji miktarı, aktarım kapasitesine ve aktarılan verinin miktarına bağlıdır. Bu cihazların en büyük hacimli verilerde bile standartları karşılayabilmelidir. Bir erişim noktası veri iletmezken bile, belirli aralıklarla bir sinyal (bir işaret) gönderir. Bir erişim noktası maksimum kapasiteyle 100mW, işaret sinyali gönderirken ortalama 0,5mW güç iletir. Yüksek hacimli bir veri aktarılırken ortalama güç 70mW’a kadar yükselebilir. WLAN’lar çok hassastır ve çok düşük bir sinyal seviyesiyle bile ağ kurabilirler. Maksimum aktarım gücü kullanılırken bile 20 cm mesafedeki elektrik alanı 6 V/m’den az iken bir metrelik bir mesafede bu değer 1,5 V/m’ye düşer. Yandaki grafik WiFi cihazlarının oluşturduğu elektrik alanının mesafeyle nasıl azaldığını göstermektedir.
Fatih Projesinde WLAN Kullanımı
FATİH Projesinde WLAN kullanımı elektromanyetik alan etkisinin ve bu tür cihazların güçlerinin çok daha az olmasından dolayı çok daha az risklidir. İngiltere sağlığı koruma ajansı bir wi-fi erişim noktası yanında bir yıl oturan bir kişinin sadece 20 dakikalık bir 3G telefon konuşmasında aldığı radyasyon kadar etkileneceğini söylemektedir. Aynı ajans wi-fi kartlarının elektromanyetik yayılımının FM radyo veya TV kadar etkili olduğunu bildirmektedir. WLAN ile iletişim tabi ki GSM iletişimi kadar değildir, peki bunun insan üzerindeki etkisi nedir?
WLAN cihazlarının ortalama soğurma etkisi incelendiğinde 100 mW maksimum transfer gücüne sahip bir IEEE 802.11g WLAN cihazı 0.1 – 0.25 W/kg SAR (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde) değerine sahip olduğu görülür ki, bu da 3G ile karşılaştırıldığında 6-7 misli daha azdır. Ancak yine de 40-50 kişilik sınıflarda tüm öğrencilerin WLAN kullanması durumunda ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri limitleri aşacaktır. Bunun farkında olan birçok Avrupa ülkesinde konuya dikkatle yaklaşılmaktadır. Yandaki video filmde bu kaygıyı izleyebilirsiniz. |
Sonuç
Sonuç olarak FATİH Projesi, sadece teknolojik beklentiler, Türkiye’de herhangi bir seviyede SKD montaj, PCB dahil üretim veya donanım ve yazılımı dahil orijinal üretim konuları yanında sağlık sorunları açısından da incelenmelidir.
İyonize Radyasyonun Biyolojik Etkileri – Özlem Coşkun (http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/tbd/article/viewFile/2789/2468)