FABRİKALARDA MESCİT DENETİMİNE DAİR RACON
Fabrikada mescit yok, soyunma dolaplarının bulunduğu yerde namaz kılıyoruz.
– Namaz kıldığımız için baskı görüyoruz.
– Namaz kılanlara ihtar veriliyor, psikolojik baskı uygulanıyor.
Diye Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’na bir dilekçe vermişler.
Başbakanlık da, Bursa Valiliği’ne “Konu araştırılsın” diye talimat vermiş.
Ve kent yetkililerinden oluşturulan bir “denetim timi”, fabrikayı basmış, şikâyetleri yerinde incelemiş.
Durun, hemen “Ne oluyoruz kardeşim, burası Suudi Arabistan mı?” falan demeye kalkmayın.
Burası Türkiye’dir ve bu ülkede herkes inancını serbestçe yaşama hakkına sahiptir.
Dolayısıyla bu denetim, başından sonuna kadar haklı bir denetimdir.
Ama bunun bir şartı var:
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, bir sakallı hacı amcanın fabrikasında, ramazan ayında oruç tutmadığı için baskı gören işçilerin çektiği çileye aynı duyarlılıkla yaklaşacağına dair bir güven telkin edebiliyor mu?
Yani…
“Namaz kılan işçi”ye gösterilen şefkatin aynısının “oruç tutmayan işçi”ye
de gösterileceğine dair kuvvetli bir iklim yaratabiliyor mu?
Mesele budur…
Aksi takdirde…
“Ne oluyoruz kardeşim, burası Suudi Arabistan mı?” diye çıkışanlara söylenecek bir laf bulunamaz.
Bir de şu var:
Eğer bu insan hakları kurulları…
“Namaz kılan işçiler” için harekete geçerken…
Tersanelerde can veren işçiler için…
Maden ocaklarında göçük altında kalan işçiler için…
Merdiven altlarında üç kuruşa çalıştırılan türbanlı işçi kızlar için…
Sigortasız çalıştırılan garibanlar için…
Mevsimlik işçiler için…
Kılını bile kıpırdatmıyorsa…
Biz o kurullara “insan hakları kurulu” değil de, “kafa dengini koruma kurulu” deriz.
Bu tür korumaların da ne Allah katında, ne de kul katında bir kıymeti vardır