ENDİŞEYE MAHAL YOK EY ABDESTLİ KAPİTALİSTLER
Korkmayın yahu
KORKMAYIN yahu
Ne var korkacak?
* Yanına iki tinerci ile beş sokak çocuğunu alıp Fatih’ten Taksime doğru yürüyüşe geçen İhsan Eliaçık mı yıkacak sizin devasa iktidarınızı?
* "Mülk Allah’ındır" pankartıyla Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçen birkaç maceracı mı her şeyiyle egemen olduğunuz iktidannızı sarsacak?
* "Biriktirmek ateştir" sloganıyla harekete geçen parasız, pulsuz ve mevkisiz küçük bir grup mu elinizdeki "müteahhitlik karneleri’ni değersiz kılacak?
Bir şey olmaz size…
Korkmayın, rahat oynayın.
Kendilerine "Antikapitalist Müslüman Gençler diyen üç beş maceracı, "Anadolu kaplanları" üzerinden derlediğiniz, müteahhit karneleriyle yükselttiğiniz, "Müslüman her şeyin en güzeline layıktır" diyerek meşrulaştırdığınız yeni sisteminizden zırnık bile koparamaz. Niye korkuyorsunuz ki?
* Biraz ileri giderlerse… "Ebu Zer"in karşısına "Ebu Bekir’i çıkarırsınız.
* Biraz daha ileri giderlerse… "Bunlar solculara yaranmaya çalışıyor" diye kara çalarsınız.
* Baktınız iyice pervasızlaşıyorlar… Gidersiniz eski "komünizmle mücadele" günlerinize.
* Baktınız inceden etkilemeye çalışıyorlar… "Bunlar İsrail’in oyuncağı" dersiniz.
* Baktınız azıcık tehlikeli olmaya başladılar… "Darbeci bunlar" diye tutuklatırsınız üç beşini…
Olur biter.
Bu baldırı çıplaklar, sizin muazzam iktidarınızdan zırnık bile koparamazlar. Kale gibi duran "yüzde 50"nize fiske dahi vuramazlar.
Yapabilecekleri tek şey var:
Vicdanlarınızı birazcık rahatsız etmek…
Son günlerde yapıp ettiklerinizden vicdanın sizin için o kadar da mühim olmadığını kanıtladığınıza göre…
Hiç korkmayın…
Rahat oynayın.
Muhafazakâr sarı sendika
HAK-İŞ ile MEMURSEN iki güzide sendikamız idi.
Binbir emekle kuruldular, ayakta kalmaya çalıştılar ve hep devlet iktidarına karşı soylu bir mücadele içinde oldular. Dindarların da sendikal faaliyetler içinde yer alabileceklerini kanıtladılar.
Ama heyhat!
İşte görüyorsunuz:
"Mutlak iktidar" onları da tekeline alıverdi.
Ya da şöyle söyleyelim:
Yılların emeğini götürüp iktidarın ellerine teslim ediverdiler.
1 Mayıs’ta Ankara’da ayrı baş çekip düzenledikleri mitinge konuşmacı olarak hükümetin Çalışma Bakanını davet ederek, epeydir verdikleri "iktidarın sendikası" izlenimini daha da pekiştirmiş oldular.
Yann öbür gün hak mücadelesi ekseninde kapışmak zorunda kalacaklan Çalışma Bakanı’na alkış tuttular.
Bu bir intihar karandır. Yılların emeğini heba etme hareketidir.
"Bağımsız, bağlantısız, hükümetlere mesafeli dindar sendikacılık" hareketinin havlu atma olayıdır.
Yazık edilmiştir yani…
Çok yazık edilmiştir.
Hürriyetin 1 Mayıs atağının mana ve önemi
HÜRRİYET, 1 Mayıs ta bir "deneme" yaptı. Hepimiz aynı anda… Hem Hürriyet için, hem "hurriyet.com.tr" için, hem de "hürriyet. webtv" için çalıştık. Müthiş bir koordinasyonla üç farklı mecrayı aynı anda besledik. Koordinasyonu yürüten yöneticilerimizden sahadaki muhabir arkadaşlarımıza kadar herkes canla başla çalıştı. Sonuç? Gayet başarılı… O kadar başanlı ki bu deneyim, "Sanal devrim, kâğıdı ezip geçecek mi?" şeklinde özetlenebilecek o kadim soruya da bir yanıt verdi.
Şöyle bir yanıt:
* Her mecra aynı oranda önemli ve değerlidir.
* Performansın tümü tek bir mecraya odaklanamaz.
* Aynı anda üç mecrayı birden beslemek mümkündür.
* Gelecekte hangi mecra ayakta kalacaksa biz o mecranın da kahramanları olacağız.
Fenerbahçe’nin sınavı
EĞER gücü elinde bulunduranlar…
* Fenerbahçe ile Aziz Yıldınm’ı aynştırmaya çalışıyorlarsa…
* "Takımınızı kurtarırız, yeter ki Aziz Yıldınm’ı unutun" diyorlarsa…
* İlkeyi "takımlar ayrı, yöneticileri ayndır" diye koyuyorlarsa…
* Aziz Yıldırımın yalnız bırakılmasını talep ediyorlarsa…
* Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe arasına uçurumlar döşemeye kalkıyorlarsa… Fenerbahçe camiası büyük bir sınavdadır. Bu bir mertlik, vefa, vicdan, insanlık ve direnç sınavıdır. Hakkını yemeyelim: Fenerbahçe bu sınavı şu ana kadar başarıyla geçti. Fakat gelin görün ki, gücü elinde bulunduranların bu konudaki ataklan son günlerde hem arttı, hem de sofistike bir hâl aldı. Yani Fenerbahçe daha da zorlu bir sınavda…
Süt zehirlemesi ve serbest çağrışımlar
* "OKULLAR ve süt" denilince milli hafızamız derhal harekete geçer: Marshall Planı doğrultusunda ABD’den çocuklara dağıtılsın diye gönderilen süt tozu gelir aklımıza. Bakır sahanlardaki ılık suların içinde yan erimiş süt tozunun çocuklarda yarattığı bulantı hissi falan…
* Yıllar önce o Amerikan süt tozlarından içip bulantı hissi çekenler, bugün devleti yönetenler olarak ücretsiz süt dağıtıyorlar okullarda… Ve bingo! İlk günden yüzlerce zehirlenme vakası… Nesillerden nesillere miras" dedikleri bu olsa gerek. ? "Süt" mevzusu her türden mavraya her zaman açık olmuştur. Sinemanın en kötü adamının lakabı "sütçu’dür. Demokrasi tanımında adı geçmiştir: "Sabahın kör saatinde kapınızı polisin değil de sütçünün çaldığı rejimin adıdır".
* "Dağıtılan sütten zehirlenen çocuklar" olgusu, fantastik yetkili beyanları külliyatının nadide eserler kazanmasına yol açmıştır. En güzelini valilerden biri söyledi: "Çocuklar birbirinden etkilendi. Zehirlenme yok. Olay tamamen psikolojik". Böylece zehirlenme çeşitlerine, "psikolojik süt zehirlenmesi" de eklenmiş oldu.
* Bir de "sütten zehirlenen çocuklar var" cümlesine Milli EĞİTİM Bakanının "sütü daha bugün dağıttık" diye verdiği karşılığı da eklemek gerek "fantastik" beyanlar silsilesine…
* Göreceksiniz, tıpkı radyasyonlu çay meselesinden bir şey çıkmadığı gibi bu "zehirli süt" meselesinden de bir şey çıkmayacak. Bakanlık özür dilemeyecektir, hangi firmaların dağıttığı sütlerin zehirli olduğu açıklanmayacaktır, o firmalara verilen ihaleler iptal edilmeyecektir. Çünkü Türkiye, o kadar da değişmemiştir. Tiyatroculara yüklenirken.
Tiyatroculara yüklenirken
* TİYATROCULARA yüklenirken eğer "halkın parasıyla halkı aşağılayan tiyatrocular" cümlesini kullanıyorsanız, hangi oyunda halkın nasıl aşağılandığını örnekleriyle ortaya koymak zorundasınız.
* Tiyatroculara yüklenirken eğer milletin değerleriyle oynayan tiyatrocular" cümlesini kullanıyorsanız, "milletin değerleri"nden neyi kastettiğinizi söylemek ve farklı anlayışlara sahip insanları milletten sayıp saymadığınızı ortaya koymak zorundasınız.
* Tiyatroculara yüklenirken eğer "despot" kelimesini kullanıyorsanız, tiyatrocuların despotluk yapacak hangi mekanizmalara sahip olduğunu ve o mekanizmaların nasıl olup da Başbakan’ın bir demeciyle darmadağın olabildiğini açıklamak zorundasınız.
* Tiyatroculara yüklenirken eğer bunlar halkı aşağılıyorlar, halkımızı aşağılatmayız" diyorsanız, en azından tutarlı olmak adına bir zahmet "sevindiğini göstermek için at bir takla" diyen zihniyetin yaptığı çeşitli halk aşağılamalarına da değineceksiniz.