Başkanlık sistemini öngören anayasa değişiklikleri, özü itibariyle tek adam diktasına dayanan bir rejim inşa etmeyi amaçlıyor. Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı, muhalefetin tümüyle baskılandığı bir rejimde demokratik hak ve özgürlüklerden söz etmek mümkün değildir.
Aslında yapılmak istenen İslamcı bir istibdat rejimine (hak ve özgürlüklerin bulunmadığı baskıcı bir rejime) anayasal kılıf geçirmek ve bunu kurumsallaştırmaktır. Böyle bir ortamda emek kesiminin haklarının da ciddi baskı altında olacağı aşikârdır.
Tüm bu genel yaklaşımı dikkate alarak yine de böyle bir anayasal düzenin emekçilere neler getirebileceğini somut olgular üzerinden ortaya koymaya çalışalım.
OHAL anlayışının kalıcı olması
18 maddelik anayasa değişikliğinde çalışma yaşamını doğrudan ilgilendiren maddeler bulunmamakla birlikte, cumhurbaşkanına tanınan yetkiler açısından OHAL (Olağanüstü Hal) dönemindeki uygulamaların bu kez tek bir kişi tarafından rahatlıkla hayata geçirilmesi mümkün hale gelecektir.
Bu bağlamda;
a) Grev yasakları artabilir. OHAL döneminde çıkarılan bir KHK ile Anayasa Mahkemesi’nce bankacılık ve şehir içi ulaşım işkollarında iptal edilen grev yasağı yeniden yürürlüğe kondu. Otoriter bir tek adam sistemi öneren Başkanlık rejiminde bu grev yasakları daha da çoğalabilir.
b) Kıdem tazminatının fona devrini öngören bir yasa, tek bir kararname ile yürürlüğe sokulabilir. TBMM’nin iyice etkisiz hale geleceği bu sistemde, kıdem tazminatı başta olmak üzere çalışma hayatı ile ilgili yasalarda hem Meclis muhalefeti hem de toplumsal muhalefet olanağı daha da sınırlanacaktır.
c) Kamu çalışanlarının iş güvencesini ortadan kaldırmayı amaçlayan "Kamu Personel Reformu" rahatlıkla ve tek bir imza ile yürürlüğe girebilecektir.
d) Zorunlu arabuluculuk adı verilen uygulama çok rahat bir biçimde yürürlüğe konabilir. Bu çerçevede işçi alacakları ve işe iade talebiyle ilgili olarak öncelikle arabulucuya başvurma zorunluluğu, ciddi hak kayıplarına yol açabilecektir.
e) Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek cumhurbaşkanınca çıkarılacak kararnamelerle işverenlere destek sağlanabileceği ve bu arada işten çıkarmaların daha da kolaylaşacağı rahatlıkla söylenebilir. İşten çıkarmalara karşı sendikaların tepkileri, bu otoriter rejimde iyice sınırlandırılacaktır.
12 Eylül rejimi yürürlükte
Yeni anayasa değişiklikleri 12 Eylül Anayasası ile getirilen yasaklara ve kısıtlamalara herhangi bir değişiklik getirmemektedir. Çalışma hayatı ile ilgili 12 Eylül yasakları yeni anayasada da aynen kalmaktadır. Şöyle ki, 12 Eylül Anayasası;
I. Hak grevini yasakladı,
II. Memura grev yasağı getirdi,
III. Lokavtı anayasal bir hak olarak kabul etti,
IV. Grev ertelemelerinden sonra greve çıkmayı yasakladı,
V. Sendikacının hem bu görevini yerine getirmesini, hem de milletvekili olmasını engelledi.
Görüldüğü gibi yeni anayasa değişikliklerinde en küçük bir demokratikleşme söz konusu değildir. Aynı zamanda 12 Eylül rejimi yürürlükte kaldığı gibi OHAL uygulamaları da daha kalıcı hale gelecektir.
Tek adam rejiminde emek karşıtı neoliberal politikaların otoriter bir anlayışla daha rahat ve kalıcı olarak uygulanması daha mümkün olabilmektedir. Grev yasaklarının yanı sıra örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller daha da yaygmlaşabilir.
Mevcut uygulamalar
Halen mevcut OHAL rejiminde sendikaların, örneğin zorunlu BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) ile ilgili bir kapalı düğün salonunda toplantı yapmasına dahi izin verilmemektedir. İşçilerin fabrika önlerinde açıklama yapması da engellenmektedir. OHAL uygulamalarının kalıcı hale geleceği tek adam rejiminde sendikal hak ve özgürlükler iyice budanabilir.
İşçilerin sosyal hakları ve sendikal özgürlükler, öncelikle demokratik bir ortamda hayata geçirilebilir. Demokrasinin kısıtlandığı otoriter rejimlerde, sendikal hak ve özgürlüklerin gelişip güçlenmesi mümkün değildir.
Hitler örneği
İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Örneğin Alman diktatörü Hitler, 1933’te iktidarı seçim yoluyla ele geçirdikten sonra ülkesini kararnamelerle yönetmeye başladı. Alman Sendikalar Birliği de, Nazi Partisi’ne destek verdi. Hitler, 20 Nisan 1933’te tüm sendikaları devlet çatısı altında 1 Mayıs’ı kutlamaya çağırdı. Ertesi gün, yani 2 Mayıs 1933’te de tüm sendikaları kapattı.
Tarihteki bu örnekleri de dikkate alarak tek adam diktası öngören yeni anayasa değişiklikleriyle baskıcı, otoriter bir emek rejiminin inşa edileceği, 12 Eylül ve OHAL uygulamalarının kalıcı hale geleceği göz önünde bulundurulmalıdır. O nedenle tüm emekçiler, "Başkanlık Anayasası’na Hayır" demelidirler…