EKONOMİDE ALGILANDIRMA
Ekonomi biliminin bir üstünlüğü, ekonomik olayların, gelişmelerin nicel olarak, sayısal olarak ölçülmesi, ifade edilmesidir.
Ekonomi biliminin bir üstünlüğü, ekonomik olayların, gelişmelerin nicel olarak, sayısal olarak ölçülmesi, ifade edilmesidir. Ancak son dönemlerde ekonomi bilimi de özelliğini yitirmeye başlamıştır. Ağız kalabalıklığı, içi boş sloganlar, fazla anlamlı olmayan göstergeler üzerinde yoğunlaşma, hoş görünme kaygısı ile yapılan yorumlar, ne yazık ki ekonomik analizin güvenilir verilere dayanarak yapılması gereğini, kuralını da en azından zedelemektedir.
Ekonomik verileri, göstergelerini özetleyeyim:
• Türkiye’nin ekonomik büyüme hızı 2005 yılı sonrasında ortalama olarak yavaşlamakta, uzun vadeli ortalama hızının altına düşmektedir. Gerçekten 2005 yılında Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) artışı olarak yüzde 8.4 olan büyüme hızı, 2006 yılında yüzde 6.9’a, 2007 yılında yüzde 4.5’e, 2008 yılında binde 7’ye düştükten sonra 2009 yılında eksi yüzde 4.7 olmuştur. 2010 yılında yüzde 5.0’lık bir büyüme Ocak 2009 yılındaki gerilemeyi karşılayabilecektir. 2010 yılında yüksek hesaplanacak büyüme hızı baz etkisi taşıyacak, 2009 yılında GSYİH’nin azalması nedeniyle, aritmetik olarak yüksek hesaplanacaktır.
• Sabit Sermaye Yatırımlarının GSYİH’ye oranı düşük olup, düşme eğilimi göstermektedir. 2005 yılında yüzde 25 olan Sabit Sermaye Yatırımı / GSYİH oranı, 2006 yılında yüzde 21, 2007 yılında yüzde 22, 2008 yılında yüzde 20, 2009 yılında da yüzde 17’ye değin gerilemiştir. 2010 program hedefi ise anılan oran için yüzde 18’dir. Üretim fonksiyonunun önemli girdilerinden olan sabit sermaye yatırımlarının bu düzeyi, iddialı bir büyüme için yeterli değildir.
• İhracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 62.0 gibi düşük düzeyini sürdürmektedir.
Türkiye’de genelde övünme ve övgü düzmek için ihracat artışı vurgulanır; ithalattaki hızlı artış ve dış ticaret açığındaki büyümeye ise pek değinilmez. 2009 yılında krizin etkisi ile ihracatın ithalatı karşılama oranı 72.3’e yükselmiş ve dış ticaret açığı da 38 milyar USD’ye kadar gerilemiş iken, orta vadeli programda 2010 yılı için ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 62.9, dış ticaret açığı da 68.5 milyar USD olarak öngörülmüştür. İçinde bulunduğumuz yıldaki gelişmeler, yıllık dış ticaret açığının 70 milyar USD’yi de aşacağını göstermektedir.
• Cari işlemler açığı uzun süreli olarak tehlikeli boyuta yükselmiştir.
2009 kriz yılı bir yana bırakılacak olursa, cari işlemler açığı / GSYİH oranı yüzde 6 gibi yüksek düzeyini sürdürmektedir. 2010 yılı için orta vadeli programın cari işlemler açığı öngörüsü 39.3 milyar USD’ye, GSMH’ye oranı da yüzde 5.4’tür. Gelişmeler 2010 yılında cari işlemler açığının 40 milyar USD’yi aşacağını, GSYİH oranının da yüzde 6 düzeyini sürdüreceğini göstermektedir. Ulusal paraları rezerv para olan ülkelerde, örneğin ABD’de dahi cari işlemler açığı / GSYİH oranının yüzde 5.0’ı aşması tehlike işareti görülürken, ülkemizde bu oranın daha da yüksek oluşu, bir orta vade için dahi ciddi sorundur.
• Dış borçlar sürekli artmaktadır.
AKP iktidara geldiğinde, 130.4 milyar USD olan dış borç stoku, 2009 yılında 271.0 milyar USD’ye yükselmiştir. Dış borç tutarını yalnız cari işlemler açığı ve açığın fonlanma şekli değil, parite (AVRO) USD kuru etkisi de belirlemektedir. 2010 yılında dış borç stokunu yalnız cari işlemler açığının boyutu değil, parite değişikliği de etkileyecektir. Ancak parite etkisinin olumlu olması halinde, dış borç stoku artışının sınırlı düzeyde kalması beklenir.
• İşsizlik oranı inatçı yüksek düzeyini sürdürmektedir.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında işsizlik oranı yüzde 10.3 iken, bu oran 2009 yılında krizin etkisiyle de yüzde 14’e kadar yükselmiş ise de 2010 yılı için yüzde 12’ye gerilemesi beklenmektedir. Bu oran yine de krizin yoğun yaşandığı ABD’den bile daha yüksektir. Üretimin ana güdüsü olan emek artmadan, işgücü daha nitelikli ve deneyimli hale gelmeden, uzun sürede hızlı büyümeye de olanak yoktur.
• İmalat sanayi giderek montaj sanayine dönüşmekte, satışlara göre daha az katma değer ve istihdam olanağı yaratmaktadır. Sanayideki bu yapı hızlı büyümeye, işsizliğin azalmasına, dış ticaret açıklarının daralmasına olanak vermemektedir.
Orta vadede Türkiye ekonomisinin performansı ve görüntüsü yukarıda özetlenen şekildedir. Bu tabloya bakmadan övgü düzmek, başarı edebiyatı yapmak ya bilgi yetersizliğinin, ya çıkar beklentisinin ya da iktidardan korkma duygusunun sonucudur. Algılandırma yönetimi ekonomi alanında da uygulanmaktadır. Bu bağlamdaki başarı söylemlerine dikkat.
CUMHURİYET – ÖZTİN AKGÜÇ