Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim 1945 tarihinde kurulmuştur. 16 Ekim “Dünya Gıda Günü” olarak anılmaktadır. Bu çağda ve bu teknolojide içinde bulunduğumuz durum, övünmeyi ve kutlamayı haklı göstermekten uzaktır. “Dünya Gıda Günü” etkinlikleri, besin ve beslenme sorunlarına dikkat çekme fırsatı yaratmaktadır.
AÇLIK
Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu 2019 Raporuna göre, dünya nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan 822 milyon insan açlık çekmektedir. Tahmin edebileceğiniz gibi açlığın en yoğun olduğu anakara (kıta) Afrika’dır. Afrika nüfusunun % 20’si, yani her beş Afrikalıdan biri açtır. Bu kıtanın doğu kısmında ise üç kişiden biri açtır. Sömürgeci ülkeler tarafından doğal kaynakları ve insanları acımasızca sömürülen Afrika’nın bu durumda olmasına şaşmamak gerekir. Raporda Asya nüfusunun yüzde 12’sinin açlık çektiği belirtilmektedir. Latin Amerika ve Karayipler’de açlık oranı % 7’ye inmektedir.
Bütün anakaralarda açlık çeken kadınların oranı erkeklerden daha fazladır. Daha acıklı olanı ise dünya genelinde 149 milyon çocuğun açlıkla ilintili gelişim sorunu yaşamasıdır.
AŞIRI TÜKETİM
Açlığın bu denli yaygın olduğu dünyada beslenme ile ilgili başka bir sorun da aşırı şişmanlıktır. Dünyada yaklaşık olarak 1 milyar insan, fazla besin tükettikleri için aşırı derecede şişmanlamıştır. Bu durum kalp damar hastalıkları başta olmak üzere, şeker hastalığı ve kolon kanseri gibi hastalıkları tetiklemektedir. Gereğinden fazla tüketilen besinler israf edilmiş olmaktadır.
BESİNLERİN İSRAFI
Yılda yaklaşık olarak 1,3 milyar ton besin maddesinin tüketilmeksizin çöpe atıldığı tahmin edilmektedir. Bu besin maddeleri ile açlık çeken insanları doyurmak mümkündür. Yani dünyamızda üretilen besin maddelerinin miktarı insanları beslemeye yeterlidir. Sorun besin eksikliği değil yoksulluktur. Yoksul insanlar yeterli besin üretememekte veya satın alamamaktadır.
HER YERDE YOKSULLAR VAR
Yoksulluk sadece gelişmekte olan ülkelere özgü bir şey değildir. Her ülkede yoksullar ve dolayısıyla açlar vardır. Bunu kanıtlamak için en varsıl ülkelerden biri sayılan Amerika Birleşik Devletlerindeki duruma bir göz atmak yeterlidir sanırım. “Amerika çapında, siyahi halkın yüzde 20’den fazlası yoksulluk içinde olup, bu oran beyazların iki katıdır. Ülke çapında siyahi hane halklarının ortanca serveti , tıpkı 50 yıl öncesinde olduğu gibi beyaz hanehalkı servetinin onda biri kadardır. Güney Dakota’daki bir ilçede yaşam beklentisi Sudan’dakinden daha düşüktür (1) .
“Resmi istatistiklere göre Amerika’daki altı çocuktan biri yoksuldur. Amerika’da evli olmayan annelerden doğan çocukların oranı, siyahilerde % 70, İspanyol kökenlilerde % 50’den fazla ve beyazlarda % 30’a yakın olup bunların hemen tümü az eğitim görmüş annelerdir. Resmi istatistiklere göre bekar annelerin çocuklarında yoksulluk oranı % 39 olup, evli ebeveynler ile birlikte yaşayan çocukların yoksulluk oranı ise % 8’dir (2).
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Yirminci yüzyıl ortalarına kadar az gelişmiş ülkelerin ürettiği gıda maddeleri ve ham maddeler ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelere satılırdı. Teknik gelişmeler ve özellikle uygulanan dış ticaret ve tarım politikalarıyla gelişmekte olan ülkelerin tarımsal yapısı çökertildi ve tarım ürünleri üretimi de merkezi emperyalist ülkelerde yoğunlaştı. Sayısı iki elin parmaklarını geçmeyen ulus ötesi şirketler, tarım ürünleri ticaretine ve tarımsal girdi piyasalarına egemen oldular. Ülkelerinin politikalarına da yön veren bu şirketler ekonomik sömürü yanında terör ve politik ayak oyunları gibi kirli işlere de bulaşmaktadırlar.
Ülkemiz de bu olumsuzluklardan etkilenmektedir. Pek çok devletin bütçesinden fazla ciro yapan bu şirketlere ancak ulus devletin gücüyle karşı durulabilir. Damızlık hayvanlar, tohum, kimyasal gübreler, tarım ve veteriner ilaçları, akaryakıt, tarım alet ve makineleri gibi pek çok girdi piyasasına da egemendirler. Kritik dönemlerde her türlü sabotajı yapabilirler.
Akıllı ve tedbirli olmak zorundayız.
Kaynak:
(1) “Special Report Poverty in America, Black and white”, The Economist, September 28th 2019, p.8
(2) “Special Report Poverty in America, The kids are not alright”, The Economist, September 28th 2019, p.10-11