Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
19 Ağustos 2013
DÜNYA AÇLIĞININ KÖRÜKLENMESİ: KÜRESEL BİYOYAKIT ENDÜSTRİSİ KİTLESEL YIKIMLARA NASIL YOL AÇIYOR?

Fransız profesör Jean Ziegler´ın yeni kitabı Kitlesel Yıkım, biyoyakıt endüstrisinin dünyada nasıl kitlesel yıkımlara yol açtığını irdeliyor. Kitabın Global Research sitesinde yayınlanan pasajlarını okurlarımızla paylaşıyoruz.

DÜNYA AÇLIĞININ KÖRÜKLENMESİ: KÜRESEL BİYOYAKIT ENDÜSTRİSİ KİTLESEL YIKIMLARA NASIL YOL AÇIYOR?

 Fransız profesör Jean Ziegler’ın yeni kitabı Kitlesel Yıkım, biyoyakıt endüstrisinin dünyada nasıl kitlesel yıkımlara yol açtığını irdeliyor. Kitabın Global Research sitesinde yayınlanan pasajlarını okurlarımızla paylaşıyoruz.

Tarımsal arazilerin ve ekinlerin insan besininden ziyade taşıtlar için yakıt üretmek adına kullanıldığı biyoyakıt endüstrisinin küresel anlamda genişlemesi, gıda fiyatlarını dünya çapında çarpıcı bir biçimde tırmandıran başat bir faktör.

Kitlesel Yıkım adlı yeni kitabında, Fransız yazar Jean Ziegler, biyoyakıt endüstrisinin ve geniş tarım endüstrisinin, dünyadaki açlığı eşi görülmemiş bir ölçeğe taşıma yönünde nasıl da tehditkâr olduğunu gösteriyor. "Bu görünmez kaza değil" diyor Ziegler. Kârlarının peşindeki güçlü endüstriyel tarım şirketlerine gebe hükümetlerce uygulanan politikaların bilinçli bir sonucudur bu. Şöyle ki bir sonuç olarak ortaya çıkan artan seviyelerdeki dünya açlığı "hesaplanmış bir cinayet" biçimi olarak nitelenebilir.

İronik bir biçimde, biyoyakıt endüstrisi, fosil yakıtlara karşı sürdürülebilir, "çevre-dostu" bir alternatif olarak şirketler ve hükümetler tarafından teşvik edilmekte. Gerçekte ise kapitalist ekonomik üretim altında açgözlü, elit özel kârdan doğan aynı umursamaz kaynak sömürüsünün bir başka biçiminden başkası değil. Biyoyakıt endüstrisi, bu yeni küresel teşebbüsün büyük çapta çevresel yıkım yarattığını ve insanları mağdur ettiğini çok çok iyi bilen tarım endüstrisi ve petrol şirketlerinin evliliğinden doğmaktadır.

Geçen beş yıl boyunca dünya, milyonlarca insanı açlık tehlikesiyle karşı karşıya getiren -bütün nedeni adeta artık gıda almaya güçlerinin yetmemesi- birdenbire fırlayan gıda fiyatlarına şahit oldu. Özel kârın tahakkümünü insanların gündelik yaşamlarında hayatlarını idame ettirmelerinin önüne koyan ekonomik sistemin sarsıcı bir töhmetidir bu. Gıda fiyatlarındaki bu enflasyona yol açan faktörler arasında en başta geleni ise küresel biyoyakıt endüstrisinin muazzam yükselişidir. Öyleyse bu kadar yıkıcı bir endüstri nasıl olur da kendi sonucu olan insan mağduriyetinin karşısında ilerlemeye devam edebilir? Kısa cevabı şu ki halk siyasi ve ekonomik uygulanabilirliklerin büyük ölçüde farkında değil.

Aşağıda, Siv O’Neall tarafından çevrilen Profesör Ziegler’in kitabından, biyoyakıt endüstrisinin gerçeklerini deşifre etmeye yarayan pasajlar bulunmakta.

Dünya açlığının körüklenmesi: Küresel biyoyakıt endüstrisi kitlesel yıkımlara nasıl yol açıyor?

Biyoyakıt (etanol) üretmek amacıyla şekerkamışı ve diğer bitkilerin ekip biçilmesi için, özellikle ABD’de, arazilere tecavüz edilmesi besin kıtlığının esas nedenlerinden birisidir, çünkü küçük toprak sahiplerini arazilerinden yoksun bırakmakta ve insanlar için gıda miktarını azaltmaktadır. Biyoyakıt üretimi uğruna tarıma elverişli arazilerin kaybı da gıda fiyatlarında skandal artışlara sebep olmuştur. Ne kadar az toprak o kadar az gıda ve çok çok yüksek fiyatlar. Buna ek olarak avukatları yüksek sesle ve namussuzca azalttığını iddia etseler de biyoyakıt dünyaya verilen hasarı arttırmaktadır.

Tarıma uygun arazilere ek olarak gıda ürünlerindeki spekülasyon da 2007 ortalarından bu yana gördüğümüz temel gıda fiyatlarındaki çarpıcı artışlara sebep olan esas bir faktör olarak kuvvetli bir biçimde ifşa edilmelidir. Nitekim küçük çiftçiler yalnızca, çoğu zaman hiçbir tazminatla ya da çok az bir tazminatla topraklarından yoksun bırakılmış olmadılar aynı zamanda hayatlarını idame ettirmek adına ihtiyaç duydukları gıdaları almaya da güçleri yetmez haldeler.

Üçüncü sebepse arazinin çölleşmesi ve toprağın bozulumudur ki buna hız veren şey sadece, çok büyük miktarlarda suya gereksinim duyan biyoyakıt ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) uğruna biyolojik çiftliklerin giderek devasa monokültürlerle (tek tür tarım) yer değiştirmesidir. Nehirler ve göller kuruyor ve dünya üzerinde giderek artan sayıda insan temiz içme suyundan faydalanamıyor.

Yalan 
“Yeşil altın” birkaç yıldan beri “siyah altın”ın sihirli ve karlı bir tamamlayıcısı olarak görülmekte.

Biyoyakıt ticaretine egemen olan gıda üretim tröstleri, yeni ürünlerin lehine olacak şekilde çürütülemez gibi görünen bir tez koyuyorlar: Fosil yakıtların bitkilerden elde edilen enerjiyle yer değiştirmesi iklimin süratle kötüye gitmesine ve bunun çevreye ve insanlara geri döndürülemez hasarlar vermesine karşı en üst düzey silah olabilir.

İşte rakamsal veriler: 2011 yılında 100 milyar litrenin üzerinde biyoetanol ve biyodizel üretilecek. Aynı yıl içinde biyoyakıt üretimi için 100 milyon hektar tarımsal ürün kullanılacak. Küresel biyoyakıt üretimi 2006 ila 2011 yılları arasında beş yıl boyunca ikiye katlandı.

İklim bozukluğu bir gerçek. Küresel olarak çölleşme ve toprak bozunumu günümüzde 100’ü aşkın ülkede 1 milyardan fazla insanı etkiliyor. Kurak ve yarı kurak bölgelerin bilhassa bozunuma hedef olduğu kuru alanlar gezegendeki ekilebilir arazilerin %44’ünden fazlasını temsil ediyor.
Dünyadaki, özellikle de Afrika’daki ekosistemlerin yok edilmesi ve geniş tarım alanlarının bozunumu küçük çiftçiler ve besiciler için bir trajedi. Afrika’da, BM’nin tahminlerine göre 25 milyon "çevresel mülteci" ya da "çevresel göçmen" bulunmakta, bir başka deyişle doğal felaketler (sel, kuraklık, bozunma) yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan ve büyük şehirlerin varoşlarında hayatta kalabilmek için savaşan insanlar bunlar. Toprak bozunumu özellikle de besiciler ve çiftçiler arasında çatışmaları kamçılıyor.

Biyoyakıt üreten kıtalararası şirketler, dünya kamuoyunun büyük çoğunluğunu ve büyük oranda da bütün Batı devletlerini, bitkilerden üretilen enerjinin iklimsel bozukluklar karşısında mucizevî bir silah olduğu konusunda ikna etti.

Fakat tezleri bir yalan. Su ve enerji gerektiren biyoyakıt üretiminin yöntemlerini ve çevresel maliyetlerini görmezden geliyorlar.

Bütün gezegen üstünde temiz su gittikçe kıtlaşıyor. Her üç insandan biri kirli su içmek durumuna düşüyor. Tüketime uygun olmayan su yüzünden her gün on yaş altında 9000 bin civarında çocuk ölüyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünya nüfusunun üçte biri hala uygun fiyatlarda güvenilir suya ulaşamıyor ve dünya nüfusunun yarısı temiz sudan faydalanamıyor. Sahraaltı Afrika’da aşağı yukarı 285 milyon insan düzenli bir biçimde temiz sudan faydalanmaksızın yaşıyor.
Ve elbette susuzluktan en ağır şekilde mağdur olanlar yoksul insanlar.

Bununla birlikte dünyadaki su rezervlerini göz önüne getirdiğimizde, her yıl onlarca milyar galon biyoyakıt üretilmesi gerçek bir felaket. 1 litre biyoetanol üretmek için 4000 litre civarında suya ihtiyaç var.

Barack Obama’nın saplantısı 
Bazıları dünyanın en güçlü uluslararası şirketleri olan biyoyakıt üreticilerinin genel merkezleri ABD’dedir. Her yıl milyarlarca dolar hükümet yardımı alırlar. 2011 yılındaki ulusa sesleniş konuşmasında Başkan Barack Obama şöyle diyor: ABD için biyoetanol ve biyodizel programı “ulusal bir dava” ve ulusal güvenlik davasıdır.

Kamu fonlarından 6 milyar dolar sübvanse edilen ABD tröstleri 2008 yılındaki %30,7’lik orana göre 2011’de ulusal mısır hasatının %38,3’ünü yakmış olacak. Ve 2008 yılından bu yana dünya pazarında mısır fiyatları %48 artmış durumda.

ABD açık ara en dinamik endüstriyel güç ve aynı zamanda dünya üzerindeki en büyük üretici. 1.3 milyarlık nüfus ve Çin ve Hindistan’da daha fazlası ile karşılaştırıldığında 300 milyonluk nüfusu ile görece daha az nüfusa sahip olmasına rağmen ABD gezegende bir yıl içinde üretilen bütün endüstriyel ürünlerin %25’inden fazlasını üretmektedir.

Bu çarpıcı makinenin ham maddesi petrol. ABD günlük ortalama 20 milyon fıçı kullanmakta ki bu dünya üretiminin yaklaşık dörtte biridir. Bu hacmin yaklaşık %61’i –günlük olarak 12 milyon fıçıdan birazcık fazla- ithal ediliyor.

ABD Başkanı için bu dışa bağımlılık açıkçası bir kaygı teşkil ediyor. Ve en endişe vericisi de bu ithal edilen petrolün çoğu siyasi istikrarsızlığın özgün olduğu yerlerden veya Amerikalıların pek de iyi görülmediği bölgelerden geliyor; kısacası üretimin ve ABD’ye ithalatın garanti olmadığı bölgelerden.

George W. Bush biyoyakıt programının öncüsüydü. Ocak 2007’de ulaşılacak hedefi şöyle açıklıyordu: gelecek on yıl içinde ABD fosil yakıt tüketiminin %20’sini düşürmek ve biyoyakıt üretimini yediye katlamak zorundadır.

Her beş saniyede bir on yaş altı bir çocuğun açlıktan öldüğü bir gezegende milyonlarca ton besin ürünlerinin yakılması açıkçası bir skandal.
Orta büyüklükte bir arabanın tankı 50 litre alır. 50 litre biyoetanol üretmek için 358 kg mısır yok edilmelidir.

Meksika ve Zambiya’da başlıca besin kaynağı mısırdır. 358 kg mısırla Zambiyalı veya Meksikalı bir çocuk bir yıl için yeterince beslenebilir.

Şekerkamışının laneti 
Biyoyakıtlar her yıl sadece yüzlerce milyon ton mısır, buğday veya diğer gıdaları yok etmezler ve sadece üretimleri milyonlarca ton karbondioksit salmaz atmosfere, aynı zamanda biyoyakıt üreten kıtalararası şirketlerin hâkimiyet kurduğu ülkelerde toplumsal felaketlere de yol açarlar.

Brezilya örneğini ele alalım.

Engenho (kolonyal döneme ait Portekizce bir terim, şeker fabrikası ve ilgili yapıları tanımlar. Bunun yanında bütün bir araziye, şeker üretilen yere ve bu işlerle uğraşan kişilere de göndermede bulunmaktadır) Trapiche’deki işçilerin mücadelesi uygun bir örnek. Akşamın sisinde zor görünen geniş araziler bir zamanlar devlet arazileriydi. Sadece birkaç yıl önce küçük çiftçilerin ekmek kapısı olarak ekip biçtikleri 1 ila 2 hektarlık büyüklükte arazi parçasıydılar. Aileler yoksulluk içindeydiler ama güvendeydiler, belli bir derecede refaha ve görece özgürlüğe sahiptiler.

Brasilia’daki federal hükümetle ve önemli sermayeleriyle olan etkili ilişkileri yoluyla finansörler “faaliyetine son verme" hakkını elde ettiler, yani bu toprakların özelleştirilmesi anlamına geliyordu. Buralarda yaşayan, fasulye ve mısır işleriyle uğraşan küçük çiftçiler Recife’nin kenar mahallelerine sürüldüler. Çok az istisna dışında bu çiftçiler üç kuruşa şekerkamışı kesmeyi kabul ettiler. Ve bugün bu işçiler aşırı derecede sömürülmekteler.

Brezilya’da biyoyakıt üretim programı bir öncelik olarak düşünülüyor. Ve şekerkamışı biyoetanol üretimi için en karlı ürünlerden biri.
Biyoetanol üretiminde hızlı artış için Brezilya programının garip bir adı var: Pro-alkol planı. Hükümetin gururu bu. 2009’da Brezilya 14 milyar litre biyoetanol (ve biyodizel) tüketti ve 4 milyar litre ihraç etti.

Hükümetin hedefi 200 milyar litreden fazlasını ihraç etmek. Brasilia hükümeti şekerkamışı ekimini 26 milyon hektara çıkarmak istiyor. Biyoetanol devleri karşısındaki mücadelede Trapiche plantasyonundaki güçsüz şekerkamışı işçilerinin şansı yok.

Brezilya’nın Pro-alkol uygulaması planı, toprağın hızla birkaç yerli baronun ve ulus-ötesi şirketlerin elinde toplanmasına yol açtı.

Tekelleşme eşitsizlikleri arttırır ve kırsal yoksulluğu kızıştırır (kırsal bölgelerden göç sonucu kentsel yoksulluğu da). Ayrıca, tarımın ayakta tutulmasını garanti eden kişiler küçük toprak sahipleri olduğundan dolayı onların dışarıda bırakılması ülkenin gıda güvenliğini de tehdit eder.

Kadınların başını çektiği kırdaki hanelere gelirsek, onlar topraktan çok daha az faydalanıyorlar ve çok büyük bir ayrımcılığın mağduru oluyorlar.
Kısacası, “yeşil altın ” üretiminin tarım-ithalat modelindeki gelişimi şeker baronlarını son derece zenginleştirmekte fakat küçük çiftçileri, marabaları ve dahası “boiafrio”yu (topraksız işçileri anlatan Portekizce bir deyim, boia: öküz, frio: soğuk. Öküz gibi çalışacak ama soğuk yemekler yiyecek gibi bir anlamı var) yoksullaştırmaktadır. Aslında bu durum küçük ve orta aile çiftliklerinin –böylelikle de ülkenin besin egemenliğinin— idam fermanını imzalamıştır.

Ancak Brezilyalı şeker baronları bir yana, Pro-Alkol programı doğal olarak Louis Dreyfus, Bunge, Noble Group, Archer Daniels Midland gibi ulusötesi şirketler ve Çin devlet fonlarına ek olarak Bill Gates ve George Soros’a ait finanssal gruplar için de karlar yaratmakta.

Milyonlarca insanın bir parça toprağa sahip olma hakkını talep ettiği, gıda güvencesinin tehdit altında olduğu Brezilya gibi bir ülkede ulusötesi şirketler ve devlet fonları yoluyla toprak tecavüzü yapılması ayrıca bir skandal.

Yeni otlaklar elde etmek için büyük toprak sahipleri ve kıtalararası şirketlerin yöneticileri binlerce hektarlık Brezilya ormanlarını yakıyorlar. Her yıl binlerce hektarın onlarcasını.

Yıkım kesindir. Ana ormanlarla kaplanmış Amazon Havzası ve Mato Grosso’nun toprakları (Mato Grosso Orta Batı Brezilya’da Paraguay ve Bolivya sınırında bulunan bir eyalet) sadece ince bir humus katmanı içeriyor. Brasilia liderlerinin ani bir sağduyu durumuna kapılmaları gibi pek olası görünmeyen bir durumda bile "gezegenin akciğerleri" olan Amazon ormanlarını yeniden yaratamayacaklardır. Dünya Bankası tarafından kabul gören bir senaryoya göre bu yakma hızıyla Amazon ormanlarının %40’ı 2050 yılına kadar yok olmuş olacak.

Brezilya, besin ürünleri kültürünün yerine gitgide şeker kamışını koyduğu kadar uluslararası gıda pazarının kısırdöngüsüne de girmiş oldu: kendi üretmediği besinleri ihraç etmeye zorlandı, böylelikle küresel talep büyüdü, dolayısıyla bu durum fiyatların yükselmesine neden oldu.

Brezilya nüfusunun geniş bir bölümünün kurbanı olduğu gıda güvencesizliği işte bu nedenle doğrudan Pro-Alkol programıyla ilişkilidir. Hemen hemen sadece ithal ürünlere dayanan temel gıda maddeleri kayda değer fiyat dalgalanmalarıyla karşı karşıya olduğu için bu durum özellikle şekerkamışı ekip biçilen alanları etkilemektedir. Aileleri için yeterli miktarda yiyecek üretecek kadar toprağa sahip olmadıklarından dolayı pek çok küçük çiftçi ve tarım işçisi gıda müşterisi değildir. O yüzden 2008’de fiyatlardaki ani patlama nedeniyle köylüler yeteri kadar gıda alamadılar.

Ayriyeten, maliyetleri düşürmek için biyoyakıt üreticileri, ultra-liberal bir kapitalist tarım modeline uygun olarak milyonlarca göçmen işçiyi sömürüyor. Onlara sadece üç kuruş para verilmiyor, aynı zamanda insanlık dışı sürelerle çalışıyorlar, asgari düzeyde destek altyapısı sunuluyor ve çalışma koşulları köleliğin sınırında bulunuyor.

Sonuç 
Eğer dünya neoliberalizmin hâkimiyetinden ve “dünyanın yeni efendilerinin” sonsuz açgözlülüğünden ve topyekûn vurdumduymazlığından kurtarılacaksa hemen harekete geçmeliyiz. Kendi zenginliklerini arttırmak ve gezegene hâkim olmak için bu yırtıcıların süratle insanları ve dünyayı kendi absürt çabaları için nasıl rehin aldıklarını gözlerimizi ve aklımızı dört açarak net bir biçimde görmemiz gerekiyor. Birleşmeli ve yorulmadan, umudumuzu kaybetmeden, dünyayı kurtarma hedefine dair görüşümüzü yitirmeden çalışmalıyız. Kulakları sağır eden propaganda makinalarına aldanmamalıyız. Pes etmeden bir arada durmalıyız. Cehennemden çıkmanın hala bir yolu olabilir.

Jean Ziegler

DİĞER HABERLER
ESKİDEN İŞÇİLER NASILDI?
ESKİDEN İŞÇİLER NASILDI?

Benim işçilerle doğrudan ilişkim 1972 yılında başladı. “Eski işçi” dediğimde benim bildiklerim bu yılların işçileridir. Ancak tabii ki daha öncenin işçileri de, “iyice eski işçiler” de var.

FRİTO LAY’DE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
FRİTO LAY’DE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Frito Lay arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

IUF KADIN KOMİTESİ TOPLANTISINA KATILDIK
IUF KADIN KOMİTESİ TOPLANTISINA KATILDIK

Sendikamızın üyesi olduğu Uluslararası Gıda, Tarım, Otel, Restoran, Yemek Hizmetleri, Tütün ve Bağlantılı İşler İşçileri Örgütleri Birliği’nin (IUF) Kadın Komitesi toplantısına Doğu Akdeniz Bölgesi Başkanı olarak katıldık.

PINAR SÜT VE PINAR ET’TE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
PINAR SÜT VE PINAR ET’TE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Pınar Süt ve Pınar Et arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.