15 Şubat 2018 ‘de bir dolar, bir Euro’dan oluşan döviz sepeti, 8.5090 TL idi. Şubat ayında Merkez Bankası TÜFE reel kur endeksi de 84.73 idi. Aradan bir ay geçti. 16 Mart 2018 Cuma günü, döviz sepeti bir ay öncesine göre yüzde 2.5 artarak 8.7213 seviyesine yükseldi.
TL enflasyonunu da katarsak, Cuma günü itibariyle döviz sepeti TL karşısında yaklaşık yüzde 16 daha değerlidir. TL yüzde 16 daha düşük değerdedir.
TL yüzde 16 değer kaybetmişken, daha da kaybeder mi? 2007’de bir ara TL tersine döviz karşısında yüzde 26 daha değerli idi. Oradan sıfıra geldi. Tersine şimdi yüzde 16 daha düşük değerdedir.
Eğer yüksek risk varsa TL daha da değer kaybedebilir.
Döviz kurlarının değerli olması, Türkiye’nin rekabet gücünü artırması, bu nedenle ihracatın artması ve ithalatın azalması gerekir. Cari açık değil, cari fazla vermesi gerekir. Ne var ki Türkiye bu fırsatı değerlendiremedi. Yüksek kur dahi üretimde yüksek ithal aramalı kullanılmasını önleyemedi. Bunun içindir ki cari açık artıyor.
Ocaktan Ocağa bir yıllık cari açık 51 milyar dolar oldu. Milli gelirin yüzde 6’sına yükseldi. Cari açığın artması kur riskini artıran en önemli faktördür.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi, stratejik ve ekonomik sorunlar, kur artışı beklentilerini körüklüyor.
Söz gelimi Ocak ayında ithalat 20.8 milyar dolara yükseldi. Üretim hacmi ve kapasite kullanım oranı ithalatta bu kadar yüksek artışı gerektirmiyor. Belli ki üretim cephesi, kur artışından korkarak stokları artırdı.
Kısa vadeli dış borçlar riski artırdı. Türkiye ‘nin bir yıl içinde, 184.7 milyar dolar dış borç çevirmesi gerekiyor. Bunların bir kısmı bir yıldan daha kısa vadeli dış borçlardır. Bir kısmı ise vadesi bu sene gelen dış borçlardır. Ayrıca 2018 yılında cari açığın 55 milyar dolar olacağı anlaşılmıştır. Bu şartlarda Türkiye’nin bir yıl içinde 240 milyar dolara ihtiyacı var demektir.
Bunun içindir ki Türkiye ‘nin dış borç sigorta primi, Yunanistan dışında dünyada en yüksek olan primdir.
Dahası Türkiye gelişmiş ülkelerin iki katı daha pahalı borçlanıyor. Söz gelimi gelişmiş ülkeler tahvilleri yüzde 2.5 dolayında iken Hazine Ocak ayında yüzde 5.2 faiz oranı ile yurt dışında 2 milyar dolarlık tahvil sattı.
Enflasyon ve kırılgan ekonomi de kur riskini artırıyor.
FED’in faiz artırması da mutlaka Türkiye ye gelen sıcak parayı olumsuz etkiler. Ancak dünya ekonomisi için daha da önemli bir sorun, ABD, Rusya ve Çinde’ki siyasi sorunlardır.
ABD’de Trump’ın içerde yerleşik anayasal düzene aykırı düşmesi ve gidecek söylentileri ekonomik istikrarı bozuyor.
Rusya devlet başkanı Putin, tam bir diktatördür ve kaynakları yalnıza askeri alana yönlendirmesi petrol gelirine rağmen Rus ekonomisini negatif etkiliyor.
Çin’de devlet başkanlarının görevleri her biri 5 yıl olmak üzere, 2 dönemle sınırlı iken, Pazar günü Çin Ulusal Halk Kongresi Devlet Başkanı Şi Cinping’in tıpkı Mao Zedong gibi ömür boyu bu görevde kalmasının önünü açtı. Savaş dahil yetkilerin tek elde toplanması Çin ekonomisi için bir tehdittir.
Demokrasinin olmadığı ülkelerde kararlar rasyonel olmaktan çok popülizme dönüktür. Demokrasi sorunu ekonomi için en büyük tehdittir. Aynı gemide biz de varız ve riskimiz herkesten daha fazladır.