2009 Yılında hane halkının dövizle borçlanması yasaklanmıştı. Şimdi siyasi iktidar Dövizle borçlanmaya yeni sınırlar getirdi. Yeni önlemler getireceğini de açıkladı.
Bu kapsamda 32 sayılı kararda değişiklik yapılarak, Bankalar ve Finansal kuruluşlar dışında kalan Türkiye’de yerleşik kişilerce yurt içi ve yurt dışından temin edilen döviz kredilerinde;
* 15 milyon dolar altında yabancı para kredi bakiyesi olan şirketler, yeni bir döviz kredisi almak isterlerse, bunlar son 3 yıllık döviz gelirleri kadar borç alabilecekler. Yatırım teşvikleri, kamu özel sektör iş birliği ile yapılan projelerin finansmanı istisna edilmiştir.
* Yabancı para geliri olmayan şirketler, dövizle borçlanamayacak.
* 15 milyon dolar üzerinde borcu olan 2118 şirket için veri toplama ve düzenleme yapılıyor. Bunların dış borçların özel sektörün toplam dış borcu olan 212 milyar dolar içindeki payı yüzde 84’tür.
Anlaşılan Hükümetin dövizle borçlanmayı sınır getirme kararı, Dış borçların risk oluşturacak seviyeye ulaşmış olması ile kur artışlarından dolayı özel sektör firmalarının zora girmesini önlemek içindir.
Her alanda olduğu gibi, hükümet sıkışınca hemen yeni bir cin fikir ortaya atıyor, yeni bir günlük önlem alıyor. Bütün meseleyi algı yaratmaktan ibaret görüyor.
Türkiye’nin dış borç stoku 432 milyar dolardır. Milli gelire oranı yüzde 55’tir. Bu oran yüksek bir oran değildir. Ancak her yıl cari açık verdiği için dış borç ödeme kapasitesi düşüktür. Bu nedenle ağır bir borç yükü altındadır.
Eğer dış borç riskinden kurtulmak istiyorsak önce cari açıktan kurtulmalıyız. Cari açıktan kurtulmak için de, üretimde girdi olarak kullanmak üzere ithal ettiğimizi ara malı hammadde oranını düşürmemiz gerekir.
Mamafih bunun için Hükümet bir ‘’yerlileştirme yürütme kurulu ‘’kurdu. Ancak iş kurul kurmak değildir… İthal edilen aramalı ve hammaddeyi Türkiye de üretmektir.
Türkiye ‘nin 80 öncesi uyguladığı ithal ikamesi politikalar, birinci ve ikinci plan döneminde başarılı oldu. Sonra bu sistemden, aşamalı geçiş yapılmadığı için başarısız oldu.
Bu gün konjonktür daha değişiktir. Yüzde 100 ithal ikamesi mümkün değildir. Ancak üretimde kullandığımız yüzde 50 üstündeki ithal aramalı ve hammadde oranını yüzde 20’ler seviyesine düşürürsek, cari açık sorunumuz kalmaz. Bunu da içerde yatırımların önünü açarak yapabiliriz.
Kur artışı ile ithal aramalı ve hammadde daha pahalı gelmeye başladı. Buna rağmen içerde ithal ikame yatırımları yapılmadı. Nedeni yatırım altyapısının ve ortamının olmamasıdır.
Yatırım yapılmasını istiyorsak, en azından yargı bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü kopardığımız yere geri taşımalıyız. Yeniden demokrasiye dönmeliyiz. Demokrasiye dönmenin tek yolu parlamenter sistemi geri getirmektir.
Türkiye 2001 yılında Dalgalı kur sistemine geçti. Bu sistemden dolayı;
* Döviz kuru aşırı dalgalandı. 2007 yılında dövize karşı TL ortalama yüzde 26 daha değerli idi. Bu gün Döviz sepeti yüzde 15 ile yüzde 17 daha değerlidir.
* Dolarizasyon arttı.
* 15 yılda 553 milyar dolar cari açık verdik.
Buna rağmen neden hala bu sisteme yapışıyoruz? Dünyada dalgalı kur politikasından daha az riskli olan, kontrollü kur sistemi gibi, daha farklı rejimler ve uygulamalar da var.
Siyasi iktidar ise yine de kolay yoldan günübirlik yasakları tercih ediyor. Geçmiş yıllarda yasakların hiçbir zaman sorun çözmediğini gördük. Tersine yasaklar piyasa düzenini daha çok bozar ve çıkmaz yolu uzatır.