Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
26 Haziran 2012
DOSYA: KANOLA

70’li yıllardaki kısa macerasından sonra 90’lı yıllarda isim ve cisim değiştirerek Türkiye’ye geri dönen kanola bitkisi bu kez kalıcı olacak gibi görünüyor. Son 5 yıldaki yükselişiyle bu uzun ayrılığı telafi etmeye başlayan kanola, bunu toprak yapısına uyumu ve kullanım alanlarının çeşitliliğine borçlu.

DOSYA: KANOLA

 Yağ elde edilen bitkilerin hepsinin kendine özgü bir karakteri bulunuyor. Bunların arasında, yalnızca yağ halinde değil farklı gıda biçimlerinde de tüketilen bitkiler tüketici gözünde ön plana çıkıyor. Örneğin zeytin deyince belki de akıllara zeytinyağından önce kahvaltılık zeytin geliyor. Ayçiçeği ise ‘çitlenen’ çekirdeğiyle anımsanıyor. Mısır közlenmiş, haşlanmış olarak ya da cips vb. gıdalar ile yaşamda yer tutuyor. Ancak yağlık tohumlar ailesinin bir üyesi var ki, o hiçbir zaman diğerlerinin popülaritesine ulaşamıyor. Üstelik çoğu zaman yaşanan isim karışıklığı bu bitkinin hafızalarda yer etmesini daha da zorlaştırıyor.

Temelde aynı bitkiyi tarif etse de “kolza” ile ”kanola” arasında hem köken, hem de anlam olarak farklılık bulunuyor. 1970’li yıllarda ilk olarak Türkiye sınırlarından içeri giren kolza bitkisi bu ismini, o dönemde ülkeye Trakya üzerinden tedarik sağlayan Balkan ülkelerindeki üreticilerinden alıyor. Buğday tarlalarının Anadolu’yu boydan boya kapladığı yıllarda kolza adeta bir “Avrupa buğdayı” gibi Trakya’da ekimi yaygınlaşmaya başlıyor. Ancak Trakyalı üreticilerin “rapiska” diye adlandırdığı bu yeni tahılın ekimi 1979 yılında adeta bıçak gibi kesiliyor. Bunun nedeni ise bitkinin kanserojen etkiye sahip erusik asit ve glukosinolat maddeleri bakımından zengin olduğunun anlaşılması. Aynı sorun dünya çapında da yaşanıyor ki yağ açısından çok zengin olan bu bitkinin aside ‘kurban gitmemesi’ için Kanada’da gerçekleştirilen çalışmalar bu maddelerden arındırılmış bir hibrit kolza üretmeyi başarıyor. Kolzayı yeniden tarıma döndüren bu yeni çeşide “düşük asitli Kanada yağı”nın kısaltması olarak “kanola” adı veriliyor.
Kolzanın bu Kuzey Amerikalılaşmış hali, tarım pazarlarında adı pek sık geçmeyen Kanada’nın bu listedeki liderliğini açıklıyor. Kanada‘nın 12 buçuk milyon tonu geçen üretimini yakın arayla Çin takip ediyor. Hindistan’ın 5 milyon tonluk kapasitesi ise kanola yağını endüstride de değerlendiren Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkeleriyle aynı kulvarda koşuyor.
Buğday, arpa, mısır, ayçiçeği gibi çok yaygın ve geleneksel tarım ürünleri arasında kolzanın isim ve şekil değiştirerek pazara tekrar girmesinin nedeni bir inattan ibaret değil. Bitkinin kullanım alanlarının çokluğu ve önemi sıralandığında bu ısrarın nedeni de anlaşılıyor. Kanola yağ oranı açısından ayçiçeği ve soyadan geri kalmıyor. Bu yağ, uzmanlarca zeytinyağı ve yerfıstığı yağının kalitesine yakın olarak değerlendiriliyor. Yağdan geriye kalan küspe ise protein içerdiği için hayvan yemi olarak kullanılabiliyor. Kanolanın ismi arıcılıkta dahi bir anlam ifade ediyor. Kanolanın çiçeklenme döneminde oluşan sarı taçyapraklar arılar için verimli bir durak görevi görüyor.
Bütün bunların yanında, bitkinin gerçek potansiyeli biyoyakıt teknolojisindeki önemiyle ölçülüyor. Tüm dünyada hızla yayılmakta olan bitkisel yakıtlar için başlıca kaynaklardan birisini ‘kanolalaştırılmamış’, yani geleneksel kolza oluşturuyor. Biyoyakıtların yanı sıra, elektrik ve kimya gibi farklı sanayi kollarına da hizmet verebildiği düşünüldüğünde bu çok işlevli yağlık tohumun kudreti biraz daha anlaşılıyor.
Kolzanın yeni sanıyla Türkiye’ye dönüşü ise 90’lı yılların ortalarına denk düşüyor. Bu dönemde ürün çeşitlendirilmesi fikrinden yola çıkarak sözleşmeli çiftçilerle kanola ekimler yapılmaya başlanıyor. Kanolanın Trakya ve diğer bölgelerde gerçek anlamda popüler olması ise henüz 4-5 sene evveline dayanıyor. Her bir üreticinin kanola tarımını deneyimlemesi ve ortaya çıkan ekonomik bir diğer üreticinin de aynı yoldan gitmesine bir vesile oluyor. 2012 yılı itibariyle Marmara bölgesinde yaklaşık 400 bin dekar kanola ekim alanı bulunuyor.
Türkiye’de kanola genel itibariyle kışlık bir bitki olarak yetiştiriliyor. Trakya bölgesindeki üreticiler 15- Eylül-15 Ekim arasında kalan dönemi değerlendirerek sonuç alıyorlar. Bazı sıcak bölgelerde yazlık kanola denemeleri de gerçekleştiriliyor. Ancak -20 dereceye kadar dayanabilen, derin yapılı ve humuslu toprakta rahat eden bitki, dönem ve sıcaklıklara o kadar da duyarsız değil. Geçtiğimiz kış yaşanan aşırı soğuklar sonucu yaklaşık 150-200 bin dekarlık bir alanın, yani sezon ekimlerinin neredeyse yarısının bozulması bunun talihsiz bir örneği. Yine de iyi bir zamanlama optimum koşulların sağlanması ekimi amacına ulaştırmaya yetiyor.
Türkiye’nin öncü tohum firmalarından Agromar, kanola üretiminde Marmara bölgesi başta olmak üzere etkin bir rol oynuyor. Agromar Trakya Bölge Sorumlusu İbrahim Şahin, bu bölgenin tarımsal etkinliği üzerine geniş bilgi sahibi. Şahin’e göre kanola, toprağın kendi sağlığı açısından da ekstra bir avantaj taşıyor. Trakya’da buğday ve ayçiçeği üretiminin de yoğun olduğunu hatırlatan Şahin, münavebe amacıyla araya başka bir ürünün girmesi gerektiğini belirtiyor. Şahin bu anlamda kanolayı, özellikle de geniş arazide üretim yapan üreticiler açısından bir alternatif ürün olarak önemsediğini belirtiyor.
Peki, Trakya özelinde Türkiyeli üretici kanola tarımıyla ne ölçüde tanışıyor? Anadolu’nun tarihine mal olmuş bir pamuk ya da zeytin kültürü misali, uzun vadede kanola da kendi kültürünü üretebilir mi? Şahin, bu konuda hem temkinli hem umutlu: “Kanolayı para yaptığı dönemlerde merak edip denemek isteyen bir üretici kitlesi var. Onlar kanola yetiştiriciliği bilinç ve bilgili gerektirdiği için iyi hizmet veremeyip iyi sonuç alamayabiliyorlar. Ama aralarında zamanla bilinçli olanların arasına katılmış üreticiler de bulunuyor.” Bu bilinçli üreticiyi ise Şahin şöyle tarif ediyor: “Trakya’da yaklaşık 100-150 bin dekar alanda nizami bir üretim yapan kemikleşmiş bir kanola üreticisi mevcut. Genellikle geniş tarım alanlarına sahip büyük iş yapan üreticiler kanola üretimini tercih ediyorlar. Zira kanola üretimi dışarıdan görülüp zannedildiği gibi basit ve masrafsız değil. Toprak işlemesinden kimyasal kullanımına kadar diğer ürünlere nazaran daha fazla bilgi birikimi ve daha profesyonel üreticiler gerektiriyor.”
Ancak her sektörde olduğu gibi, pazarlama olmadığı sürece üretimin de bir anlamı olmuyor. Şahin kanolaya pazarda verilen değeri şöyle yorumluyor: “Eskiden kanolada bir pazarlama sıkıntısı vardı, ama bu zamanla aşılmaya başlandı. Artık sanayi kanolaya ilgi gösteriyor, yağ fabrikalarının birçoğu alım yapıyor alıyor. Karışım olarak, ya da ihracat gibi daha farklı alanlarda kanolayı kullanıyorlar. Son 3-4 yıla bakarsak kanolanın pazar sıkıntısını aşmış olduğunu görüyoruz. Önder Çiftçi Projesi de da sözleşme yapıp alım garantisi sunuyor; bu da pazarlamayı garantilediği için üreticileri kanola üretimine doğru itiyor. Büyük üreticilerin riske atabilme güçleri daha fazla olduğu için, onlar daha fazla tercih ediyor.”
Kanola her ne endüstriyel üretime daha çok konu olamaya başlasa da, henüz market raflarında tüketicinin gözünün aradığı temel bir ürün haline gelmiş değil. Şahin, tüketici cephesindeki ilgiyi de sanayinin ihtiyaç ve yönlendirmelerinin belirlediğini düşünüyor. “Aslında Türkiye’de ayçiçeği veya mısır özü yağı da çok yaygın olmamasına rağmen belli bir pazarı var. Ama bizde temelde zeytinyağı alışkanlığı bulunuyor. Kanola henüz bunların içine çok girebilmiş değil” diyen Şahin, devam ediyor: “Ama şu bir gerçek ki Türkiye’de her zaman bir yağlık tohum açığı, dolayısıyla bir yağ açığı var. Kanola da bu açığı kapatmak açısından belki de en önemli ürün.”
Agromar’dan Şahin’in de sözünü ettiği Önder Çiftçi Projesi özellikle tahıl sektörünün önemli aktörlerinden. 1990-91 yıllarında ilk deneme ekimlerini gerçekleştirdikten sonra 1996 yılından itibaren üreticiler ile sözleşmeli kanola üretimi yapmaya başlayan Önder Çiftçi Projesi, bu alanda oldukça belirleyici bir konumda duruyor. Yılbaşına yaklaşık 80 bin dekarlık bir alanda kanola üretimine önderlik eden projenin temsilcisi Nezih Suyaran, üretimin verimli ve kaliteli olabilmesi için tohum çeşit seçiminin önemine vurgu yapıyor. “Çeşidin adaptasyonu, verim potansiyeli, kalite koşulları, hastalıklara karşı dayanıklılığı, morfolojik ve fiziksel yapısı üretimin kaderini belirler” diyen Suyaran’a göre, pazarın da gelişimi doğru seçim ve doğru tekniğe bağlı: “Üreticilerimiz teknik tavsiyeleri doğru bilgi eşliğinde uygulayarak verimliliklerini artırmış durumda. Bu sayede ürünlerine iyi fiyatlara pazar bularak diğer ürünlerden yüzde 20-30 daha fazla kâr elde edebiliyorlar. Kanolanın pazarlama sıkıntısının ortadan kalktığı gibi günümüzde pazara olan talep de artarak devam ediyor” diyen Suyaran, Türkiye’de bugün itibariyle kanolanın ağırlıklı olarak margarin sanayisi, bitkisel yağ ve teknik yağ pazarında kullanıldığını ekliyor.
Kanolanın kendileri için ne ifade ettiğini bilmek adına üreticilere de kulak vermek gerekiyor. İstanbul sınırları içinde olsa da Silivri, tarımsal kapasitesi yüksek ve Trakya bölgesinin karakteristiğini yansıtan bir bölge. Silivri’de toplam 5 bin dekarda üretim yapan Ercan Tarladaçalışır’ı soy ismi zaten ele veriyor. Ayçiçeği, buğday, arpa, yulafın yanı sıra bir miktar kavun ve karpuz ile meyveciliği de el atan Tarladaçalışır, 5 yıldır kanola da ekiyor. Bitkinin son birkaç yılda bir yükselen değer olduğu düşülürse, bu 5 yıl kendisini diğer meslektaşlarına oranla tecrübeli bir konuma yerleştiriyor.
İlk yıl 40 dekarla kanola üretimine başlayan Tarladaçalışır, o yıl dekardan 486 kg ürün biçtiğini söylüyor. Sonraki yıllarda veriminin 300 kg civarında kalmasının nedenini ise ekim yapılacak yeri düzgün ayarlayamamalarına bağlıyor: “Kanola çok değişik bir bitki. En önemli şey yerin hazırlanması, bu iyi olduktan sonra her şeye direnç gösteriyor. İlk seneki diğer avantajımız da ekimin biterken yağmur yağması oldu. Böylece erken çıkış yaptı, kışa da büyümüş halde girdi. Bu da kış koşullarından etkilenmesini önledi.”
Tarladaçalışır, bitki karakterini övdüğü kanolayı ekonomik bir araç olarak da oldukça önemsiyor: “Benim yaşadığım kadarıyla kanola da verim de yüksek, fiyat da yüksek. İyi bir ekim ve hasat süreciyle birlikte seracılıktan sonra en kârlı üretim alanı kanola olabilir bence. Çok aranan bir ürün çünkü.” Acaba bölgedeki üreticiler bu arayışı paylaşıyor mu? “Arazimizde çok farklı seçenekler olmasına rağmen var Trakya bölgesinde kanolaya bir eğilim var. Burada tarımla uğraşanların mazot gibi giderleri çok fazla. Bu giderleri karşılamak için de hangi ürün verimliyse ona kayıyor. Kanola bunun için bir seçenek” diyen Tarladaçalışır, üreticiyi geriye çeken nedenleri de yadsımıyor: “Asıl düzeni itibariyle kanolayı 4 senede bir ekmek gerekir. Ama mesela 50 dönümlük bir yerde 4 senede bir ekim yapılmaz. Araziler geniş olmayınca riske girmek istemiyor üretici. Ama burada kanolayı öğrenip bilen bir üretici grubu var diyebiliriz.”
Biraz daha batıya gidildiğinde Tekirdağ içinde bulunan Saray-Çorlu bölgesinin de kanolayla içli dışlı olduğu görülüyor. Bu bölgede 4 yıldır kanola ekimi yapan Nazmi Tufan, ilk yıl 900 dekardan hızlı bir giriş yapmış, ama 2012 itibariyle 200 dekara kadar düşmüş. Kanolaya ayırdığı arazinin miktarı Tufan’ın bitkide gördüğü performansın düşmesinin bir sonucu. “İlk ektiğimiz yıl dekar başına 400 kg verim almıştık. Şimdi ise ortalama 200 kg tonajımız var. Bu yıl bilhassa don olayları çok kötü etkiledi” diyen Tufan, bitkiyi sağlıklı tutmak için istemediği ölçüde masraf yapmış: “Özellikle yabani otla mücadele bizi zorluyor. Attığımız gübre 90 kilo. Ayrıca 2 kez bor atmak gerekiyor. Böcek ilaçlaması yapmak da zorunlu. Buğdaya gelmeyen böcek kanolaya geliyor, bitkinin özüne girip yumurtalarını bırakıyor. Bunların hepsi bir araya gelince büyük bir külfet.”
Ayçiçeği ve buğday da eken Tufan, karşılaştırma yapıyor: “Ayçiçeği buğdaydan zaten daha avantajlı. Bu kadar mücadelesi olmasa kanola da belki sanayide kalite olarak ayçiçeğine yeğdir ama çok uğraştırıyor. Ayçiçeğinde 20 kg gübreyle belli bir verim alırken aynı verimi kanolada 100 kg gübreyle ancak alıyorsun.” Kanolanın ekonomik değeri Tufan’ı tatmin edebilmiş değil: “Tabii kanolanın desteklemesi var; ama verim alamadıktan sonra, mal satamadıktan sonra desteğin de anlamı olmuyor Bu sene fiyat olarak 90 kuruştan bahsediliyor. Zaten Trakya genelinde çok az verim var bu aralar, bu da onu gösteriyor.” Ekipman yetersizliği de verimi düşüren temel bir sorun: “Mümkünse hep ekipmanla tarlayı sürerek çalışmak lazım. Ama kaç çiftçide yeterli ekipman var ki? Benim geçtiğimiz senelerde sürmeden, patlatmayla yaptığım yerler oldu. Bu şekilde kâr etmek zor.”
 
Marmara’nın güneyi de bu kendine özgü bitkiye yabancı değil. Balıkesir-Bandırma ilçesindeki Çepni köyünden İlyas Günalp bölgenin en tecrübeli üreticilerinden. Kendisine ait arazi toplam 200 dönümse de icarla birlikte her yıl ortalama 400 dönümde ekim yapıyor. Günalp’in tecrübesi onu gelenekçi bir üretici yapmamış olacak ki bu ekimin yarısından fazlasını kanoyla ayırmaya çekinmiyor: “Buğday zaten para kazandırmıyor. Kanolanın yanında nohut ve ayçiçeği ile beraber 4’lü münavebe yapmaya çalışıyoruz.” Günalp 3 yıllık kanola macerasını şöyle aktarıyor. “İlk sene acemiliğimize geldi, olmadı. 2 sene de ilaçlama hataları yapıldı. Bu 3. senede ise ÖÇP ile birlikte yaptığımız analizler ve proje sayesinde dönüme 400 kg gibi rekor bir verim bekliyoruz.” Günalp, kanolada 2 temel sorunu çözerek istediği sonuca ulaştığını söylüyor: “En geç 15 Ekim’e kadar ekilmeli, gecikirse kışa dayanmıyor. Kanola hassa bir bitki, sert havalarda seyrelme yapıyor. En önemli sorun ise yabani ot. Tarlanızı iyi temizleyemezseniz otlardan arındıramazsınız. Kanola rutubeti çok kabul eden bir bitki olduğundan problem oluyor. Kanola Türkiye’de yeni olduğu için geniş yapraklı ot ilaçları tescil edilmedi henüz. Bunlar edinildiği takdirde mücadele de kolaylaşacak.”
Yine Bandırma’da 200 dönümlük arazisinde ayçiçeği ve buğday eken Edip Batu, bu yıl bu alışkanlığı kırıp tarlasına kanola da eklemiş. Hasada kısa bir süre kala Batu, tarlasına göz gezdirdiğinde iyi bir sonuç beklediğini belirtiyor. “Bitkiyi önceden tanımadığımız için burada tarımı yapılmaz sanıyorduk. Ama 3-4 senedir başka arazilerde gördüğüm kadarıyla bizim topraklarımıza çok uyumlu. Şimdi bizde hasada sıkıntısız giriyoruz” diyen Batu da Tekirdağ’daki Tarladaçalışır gibi kanolanın kışlık özelliğini övüyor: “Güçlü olduğu için ilkbahar yağmurlarından etkilenmiyor. Burası yazın pek yağmur alan bir bölge değil, o yüzden suyunu tam zamanında almış oluyor.” Batu’yu kanola ekmeye iten nedenler yalnızca fiziki koşullar değil, o da hesabını şimdiden yapmış: “Üretimi yağ fabrikalarına göndereceğiz. Kanolanın üst kalite yağı gıda olarak çok değerliymiş diye duyduk. 2., 3. kalite yağlar da sanayiye, biyodizele ve yeme gidiyor. Özellikle biyodizeldeki şu sınırlamaları kaldırsalar çok daha fazla talep olur.”
Modern tarım, bitkileri ‘oldukları gibi’ kabul etmiyor; onlardan en yüksek verimi almaya en ideal formu yakalamaya çalışıyor. Kanolaya dönüşen kolzanın hikâyesi de buna bir örnek. Ancak modern tarımın öznesi olacak olan modern üreticinin de ‘olduğu yerde’ durmaması, yeniliklere açık olması gerekiyor. Türkiye özelinde konuşursak; kanola gibi bir ürünün yaygınlaşması ve en doğru biçimde üretilir hale gelmesi de Türkiye tarımı için bir anlamda modernizasyon göstergesi olacak.

 

UZMAN GÖRÜŞÜ

Yetişme döneminde zararlılara dikkat!

Hektaş İç Anadolu Bölge Müdürü Murat Sonay Akarsu

 

Kanola dünyada en fazla zararlıyı barındıran Brassicae familyasına dahil bir bitki olduğu için, yetişme dönemi boyunca pek çok zararlı tehlikesiyle kaşı karşıya kalabiliyor. Bitkinin ilk çimlenmesinden tohum bağlayana kadar geçen sürede programlı fungusit ve insektisit uygulanması şart. Trifluralin aktif madde içeren ilacın 150 cc/da dozda karıştırılmasının ardından ekim yapılmalı, akabinde gelecek yabani ot popülasyonuna göre çıkış sonrası ilaçlar tercih edilmeli. Dar yapraklı otlar ve kendi gelen hububat sorununa karşı Quizalofob-p-ethyl, Haloxyfop-p-methyl kullanılabiliyor. Kanola, Türkiye’de buğday ve ayçiçeği gibi ‘babadan görme’ tekniklerle üretilebilen bir bitki değil. Türkiye bu
konuda bilinç düzeyi bakımından geçmiş yıllara göre pozitif aşamalar kat etti. Ama bu çabalarının etkisinin henüz Kuzey Marmara’yla sınırlı kaldığını söyleyebiliriz .

DİĞER HABERLER
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Barry Callebaut Türkiye arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

ÇARESİZ KALAN EMEKLİ İŞE DÖNÜYOR
ÇARESİZ KALAN EMEKLİ İŞE DÖNÜYOR

Açlık sınırı altında aylıklarla yaşamaya mahkûm edilen emekliler, çalışma yaşamına geri dönmek zorunda kalıyor. Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyerek çalışan emekli sayısı son 4 yılda 1 milyon 125 bin 131 kişi arttı.

HALK BIKANA KADAR YÜKSEK FAİZE DEVAM
HALK BIKANA KADAR YÜKSEK FAİZE DEVAM

Politika faizini yüzde 50 seviyesinde sabit bırakan TCMB, liraya geçişi özendirmek için bankaları mevduat faizini artırmaya zorluyor. Bankalar mevduat faizini düşük, kredi faiz oranını ise daha yüksek hızda artırıyor.

İŞÇİYE İŞ SÖZLEŞMESİ VERİLMESİ ZORUNLUDUR
İŞÇİYE İŞ SÖZLEŞMESİ VERİLMESİ ZORUNLUDUR

5 yıldır özel bir iş yerinde çalışıyorum. Geçen hafta iş sözleşmesi verip imzalamamı istediler. Anlayabildiğim kadarıyla şartlar hep işverenin lehinde. Sözleşmeyi imzalamazsam ne olur, işveren işten çıkarabilir mi?