DOLARIN YÜKSELİŞİ VE EKONOMİ
Krizden bu yana küresel sermaye yatırım yapacak yer arıyor. Neoliberal iktisat politikalarıyla, o kadar fazla dolar değeri yaratıldı ki ve bu yaratılan değer emekten o kadar koparıldı ki, kredi ilişkileriyle tıkanan değer yaratma süreci, bir türlü kendini yenileyemiyor.
_10604.jpg)
Krizden bu yana küresel sermaye yatırım yapacak yer arıyor. Neoliberal iktisat politikalarıyla, o kadar fazla dolar "değeri" yaratıldı ki ve bu yaratılan değer emekten o kadar koparıldı ki, kredi ilişkileriyle tıkanan değer yaratma süreci, bir türlü kendini yenileyemiyor.
ABD finans kapitalinin krizi aşmak için hizmet kesiminde yeni istihdam yaratması, Türkiye’de simetrik bir konum oluşturdu. Grafikten izleneceği üzere, 1987 yılından bu yana, Türkiye’den kaynaklanan ulusal gelirin Dünya GSYİH içindeki payında hiçbir değişiklik yok.
Testere dişini andıran dalgalanma, sermaye merkezleri sarsıldıkça gelen artçı şokları anlatıyor. Emekçi sınıflar geçmişte olduğu gibi bugün de ağır bedeller ödeyerek, kapitalizmin kâr beklentisine yanıt verecek tüketim ilişkisine çekildiler, isviçreli finans kuruluşu BİS’a göre, ABD dışındaki ülkelerin ve şirketlerin yakın vadeli ve dolar cinsinden 9 trilyon borcu var. Hazirandan itibaren faiz artırmaya hazırlanan ABD Fed bu borcun değerini yükselttiği gibi, dolara talebi de artırıyor.
Son üç yılda Türkiye sadece ortalama %3 büyüyorsa, tüketimin ve ‘dış kaynağa dayalı üretimin’ yarattığı borçlanma açısından tıkandığındandır. 2001 krizinden farklı olarak tüketici ve belki de KOBİ borç krizi ufukta bizi beklemektedir. Finansallaşma tüketicileri ve üreticileri birer metaya dönüştürdükçe, tüketim ve üretim yapısı daha fazla sorgulanacaktır, ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olmak, bir yandan üretimi diğer yandan ve ağırlıklı olarak tüketimi sıcak paranın değer yaratma nesnesi haline dönüştürmektedir.
Otomotiv, inşaat, kimya ve tarım başta olmak üzere birçok sektör dışardaki kaynaklara daha da bağımlı hale geldi. Türkiye’de KOBİ borçlarının dolar cinsinden olan değerindeki sorun, büyük şirketler için de zincirleme kriz tehdidi oluşturmaktadır. ABD dolarının son bir yılda Türk Lirasına karşı kazandığı değer %25’i aştı.
Bunun ekonomiye çeşitli açılardan etkileri var. En yakın etki borçlanma maliyetleri, daha sonra enflasyon üzerinde etki gözlenmekte, inşaat ve otomotiv dışındaki sektörlerdeki durgunluğa rağmen, enflasyon yıllık % 8’e yaklaştı. Asıl merak edilen dolar borçlusu şirketlerin oranı.
TCMB’nin 2015 Şubat tarihli raporuna göre Türkiye’deki finansal olmayan şirketlerin net döviz açık pozisyonu 178 milyar dolar, bu da Türkiye GSYH’sinin % 24’üne eşit bir düzey. Özel sektörün kısa vadeli 42,4 milyar dolar borcunu çevrilmesi, net döviz açık pozisyonunda sorun olmamasına bağlı. TCMB Aralık 2014’de yayımladığı başka bir raporda şirketlerin borçluluk yapılarını ele alıyor. Türkiye’nin GSYH’sinin 70’ni oluşturan 9468 şirket üzerinden yapılan bu çalışmaya göre; şirketlerin yüzde 12’si herhangi bir ihracat geliri olmadan döviz kredisi kullanıyor, yüzde 23’ünde ise döviz kredisi/ ihracat miktarı ortalaması yüzde 25. Her iki veri de KOBİ’ler açısından ve bağlı oldukları büyük şirketler açısından risktir.
Öte yandan, geçen yıl "makro ihtiyati tedbir" olarak kredi kartlarına taksit sınırlaması gelince, ihtiyaç kredileri % 74 artarak 151 milyarı TL’yi geçmiş. Konut kredi taksitlerini ödeyemeyen insanların daha yüksek faizle ihtiyaç kredilerine yönelmeleri durumun birey açısından ciddiyetini gösteriyor.
Özetle, bugün ekonominin asıl problemi şirket borçlarının hızla artan dolar kurundan nasıl etkilendiği, üretici ve tüketici borçlarının çevrilebilirliği, ihracatın tekrar nasıl artırılabileceği, sanayi üretimindeki orantısızlıkların nasıl büyümeye evrileceği, enflasyonun 7′ nin altına nasıl çekilebileceği ve her şeyden önemlisi Ocak’ta %11,3 olarak açıklanan işsizliğin nasıl düşürüleceğidir.
Gerçekten üretimi ve bölüşümü merkeze alan yeni bir büyüme varyantına girilmesi gerektiği üzerinde uzlaşma sağlanmalıdır, aksi durumda dolar değeriyie çalkalanan bir yapının ötesine geçilemeyecek ve dolar/TL 2.70-2.80 bandına oturacaktır. Seçimden sonraki yönetimin, insanın gerçek gereksinimlerini onun kâr hırsına kurban etmeyen makro politikalara yelken açmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elden. Eşitlik, gerçek demokrasi ve özgürlük, hakça gelir paylaşımı olmadan nasıl sağlanır? NotaBene: Herkese merhaba.
Dünya Ekonomisi ağırlıklı olmakla birlikte, Türkiye’nin yaşadığı iktisadi sorunları ihmal etmeden yazmak üzere karşınızdayım. Selam ve sevgiler.