DAHA NELER GÖRECEĞİZ?
Et kokarsa tuz, tuz kokarsa ne?
AKP iktidarıyla birlikte "Et kokarsa tuz, tuz kokarsa ne?" sözünün hayata geçtiğini gördük. Ulusalcılık suç oldu, mahkemelerde yargılandı. Teröre karşı savaşan askerler terörist oldu, o teröristlerin başı ülkemizin kurucusu Atatürk oldu. EĞİTİM sistemi kökünden değiştirildi. Sosyal devlet, cemaat devletine dönüştürüldü. Yasalar yasa olma vasıflarını kaybetti. Kağıt üzerinde kaldı. İşçi cephesi de aynı. Orada da yasalar sadece işçi sendikalarının umurunda. Daha doğrusu bir tek o uymak zorunda.
Uyuncada başka bir sorun. Grev kararı alsa bir dert almasa başka. Grev kararı almasa yetkisi düşecek, alsa karışısında grev kırıcı hükümet tüm cüssesiyle duruyor. Hem grev kırılıyor, hem de "Yapamadın bırak git" diye tempo tutuluyor. Bunları çok yazdık anlattık ama şimdi bir de tuzun kokmasından sonra türeyen yeni bir canlı var; biraz ondan söz edelim. Sendikanın aldığı grev kararına uymadığını utanmadan, sıkılmadan itiraf edip sonra genel başkanlığa aday olduğunu açıklayacak kadar şaşkın, arsız, artık ne derseniz deyin, yeni bir tür canlı var. Şimdi bu duruma "Kargalar bile güler" demezsiniz de ne dersiniz? Şimdi o sendikanın delegelerinin karşısına, direnişle seslerini dünyaya duyuran ama genel başkan adayı zâta duyuramayan işten atılan yüzlerce insanın karşısına, o uymadığı grev kararını onur meselesi kabul ederek greve çıkan binlerce işçinin karşısına, hangi yüzle çıkacak da ben sizin başkanınız olmaya talibim diyecek?
Tuzu kokutan iktidar kendi türünü yaratma işini hızlandırmış sanırım. Bir sendikanın yönetimine karşı olmak başka şeydir, işçinin hak arayışından menfaatlenmeye çalışmak başka bir şey. Birinde onur vardır, diğerinde yoktur. Dört koldan çalışarak sendikanın yönetimini ele geçirmek olsa olsa o sendika yönetiminin işçi içindeki gücünü, karşısındaki sermaye ve ikitdarın da güçsüzlüğünü gösterir.
Yeni türün marifetleri bununla sınırlı değil. Kimi yandaş basına çıkıp boy boy resimlerle röportaj veriyor, kimi meclis korudorlarında soluk alıp veriyor. Nasıl bir anlayıştır; işçilerin hak mücadelesine kara çalmaya kalkmak? Nasıl bir ahlaktır bu anayasal hakkı kullananları suçlamak, yanlış yaptıklarını söylemek? Kim haklı? TIS’i ve yetkili sendikayı tanımayan işveren mi? Bu işverenin arkasında durarak, önüne çıkan her işçiye tazyikli su, biber gazı sıkan, tarihin en büyük grev kırıcısı AKP iktidarı mı? Çaykur’da, THY’de grev kararı almak yasal bir zorunluluk ve TIS pazarlığının bir hakkı değil midir? Şimdi greve katılmadığını övünerek anlatan genel başkan adayı haberinin bir şakadan ibaret olduğunun açıklanmasını bekliyorum. Yok canım gerçek olamaz! Bu kadar işçi aptal yerine konamaz.