ÇÜRÜME VE BÜYÜME
Bursa’da başlayan ve başka şehirlere de yayılan metal işçilerinin mücadelesi, sendikal anlayışın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini net bir şekilde gösterdi.

Bursa’da başlayan ve başka şehirlere de yayılan metal işçilerinin mücadelesi, sendikal anlayışın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini net bir şekilde gösterdi.
Böyle gitmediği ortada. Sendikalar koskoca şirketlerde bile olmayan bir sultalık haline geldi. Delegenin seçtiği başkan, TBMM’de dahi olmayan ölçüde dokunulmazlık zırhına bürünüyor. Sendika genel başkanı ve yönetim kurulu üyeleri kendilerini insanüstü görmeye ve her şeye hakları varmış gibi davranmaya başlıyorlar. Bu anlayış çürümenin göstergesidir. Çürüme ise canlı organizmada olmaz. Ölmüş, artık varlığından söz edilmeyenler için geçerlidir.
ÇÜRÜYEN NE? İNSAN VE ERDEMLERİ!
Peki durdurulabilir mi bu çürüme? Evet, ama çürüyenler ölü oldukları için durdurma yetisine de sahip değillerdir. Sendikalardaki çürümeyi ancak ve ancak işçiler durdurabilir. İşte Bursa’dan çıkış yapan bu mücadele çürümeyi tersine çevirebilecek yegane güç!
İşçinin tepkisinin kendisine de yöneleceğinden korkan bazı sendikacılar, günah çıkarırcasına işçiden aman diliyor; "İsterseniz değiştirirsiniz" diyor. İşçinin uyanışı böyledir işte değişirken değiştirir de. Onun için zaten sendikal demokrasi işletilmez. Onun için sendika başkanları sırça saraylarından çıkıp işçinin içine girmez. Onun için sözleşmeler kapalı kapılar arkasında hazırlanır ve imzalanır. İşçiyle birlikte hareket edenler hükümetin ve yandaş sendikacıların hedefinde olur.
DEĞİŞTİRME SIRASI İŞÇİDE
Bursa’dan başlayan işçi hareketi umarım bilinç yükselmesi ile sürer. Değişim kaçınılmaz ama bu değişime kimin yön vereceği çok önemli. İşçi sınıfının her eylemi başarıyla sonuçlanmayabilir. Ama esas olan varlık göstermesidir ve sonunda mutlaka kazanır. Üretim araçlarının asıl sahibi onlardır ve üretimden gelen gücü kullanabilecek tek unsur da onlardır. Bu gerçeği görmeyen, işçiye önderlik edemeyen sendikalar kaybeder.
Metal işçileri yıllardır içinde tutuldukları duvarları büyük ölçüde yıktı. İşçinin hakkını kendisine varlık ve kazanç kapısı olarak kullanan sendikalara bir tokat attı. Eminim ki, akıllarını başlarına toplamaz, işçinin menfaatlerini savunmazlarsa daha da ağırını yerler. Özellikle Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreçlerine işçileri katmak ve tüm işyerleri için aynı kriterleri uygulamak sorunları önemli ölçüde çözecektir. Seçilmiş olmak, seçeni yok saymayı doğru kılmaz.
MASANIN HANGİ TARAFI?
TİS’lerde masanın ne tarafında oturulduğunu asıl belirleyen sendika yönetiminin tavrıdır. İşçi sendikası olmak, işçinin hak ve menfaatlerini savunmakla aynı anlama gelmiyor. İşyerinin faaliyetini sürdürmesi elbette ki işçi için elzem ama bu işverene bağlı, tamamen onun istekleriyle şekillenen bir anlayışı da haklı kılmaz. İşçi sendikalarının var olma nedeni, işçinin çıkarlanyla sınırlıdır. Bunu kabul etmeyen ve uygulamayan sendika işveren tarafında oturuyor demektir.
Yazımın son kısmında işçi tarafında olmayı kendisine düstur edinmiş bir sendikacıdan söz edeceğim sizlere. Mustafa Akyürek, TEKGIDA-İŞ Sendikası’nın Genel SEKRETERİ. TİS’lerden de sorumlu. Bütün TİS görüşmelerine girer. Hiçbir görüşmeyi sadece uzmanların üstüne yıkmaz. Daha taslak hazırlanırken işçiyle görüşmelere başlar ve görüşmeler sonuçlanıncaya kadar da işçinin görüşünü alır. İster grev kararı, isterse anlaşma olsun, sonuna kadar işçinin taleplerini esas alan anlayışıyla işçi ile sendikası arasındaki bağın güçlenmesini de sağlıyor. Aidiyet duygusu kazanan işçi, sendikasını yıkmaya değil, büyütmeye ve güçlendirmeye çalışır. Masanın işveren tarafını seçen sendikalar yıkılırken, işçiden yana olanlar tüm saldırılara karşı ayakta kalır.