ÇOCUKLAR BÜYÜMEDİKTEN SONRA SİZ BÜYÜSENİZ NE YAZAR!
Sadece, “şifreli seçim”e doğru kibir yarışında, liderlerin, (tabii seçime girmesine müsaade edilen) adayların, kimi gazetecinin “mağrur” eda, bakış ve nakışları arasındaki “yalnız ve güzel ülke”den bir hikaye aktaracağım.
Sadece, “şifreli seçim”e doğru kibir yarışında, liderlerin, (tabii seçime girmesine müsaade edilen) adayların, kimi gazetecinin “mağrur” eda, bakış ve nakışları arasındaki “yalnız ve güzel ülke”den bir hikaye aktaracağım.
Çok hikayede tek hikaye!
***
İzmir’de bir atölyede yangın çıktı.
Bir itfaiye eri ile dört çalışan öldü.
“İtfaiye eri” Ozan, hani şimdi 2 milyon gencin, şıklar ve şifreler girdabında kendine bir gelecek aradığı “üniversite” mezunuydu.
Hani kazdığın (ve ilgilenmediğin) her karışta kadim medeniyetlerin mirası çıkan bu topraklarda, dereceyle mezun olduğu halde bir türlü iş bulamayan, iş verilemeyen bir “Arkeoloji” mezunu.
Tarihi kazmaya adayacağına kendini, şükür bir iş buldu, alevleri yarmaya, enkazları kazmaya atadılar onu.
İşte tam orada öldü itfaiye eri Ozan.
Peşinden bakakalan eşi, onun kucağında bir bebek arkeolog itfaiyecinin tarihe mirası oldu.
Ölmeseydi, kurtarabilseydi, belki işçi Mustafa’yı da kurtaracaktı.
Kurtulabilseydi Mustafa, kalan ömrünü de doğuştan böbrek hastası kızına adayacaktı.
Mustafa kurtarılabilse, belki işçi Harun da kurtulurdu.
Hem ölümden bir kez daha dönmüş olurdu; bir yıl önce başka arkadaşlarına mezar olan kamyona binmeyip kurtulduğu gibi.
Ne ki, işçiyi kamyonda kaçırırsa ölüm; atölyede, madende, tersanede, inşaatta da kovalıyordu.
Patlama oluyor, alev oluyor, gaz oluyor, grizu oluyor, göçük oluyor, kaçak oluyor, ihmal oluyor, umursamazlık oluyor, zehir oluyor, kanser oluyor, hiç olmadı kalp krizi oluyor, kıstırıyordu.
Atölyedeki öteki Mustafa ile eniştesi işçi Yener de, orada hiç olmayabilirlerdi; Antep’teki kendi şirketleri iflas etmeseydi, ekmek İzmir’e sürüklemeseydi, karınca kararınca esnafı, zanaatkarı oldukları işte, geçimi ve hayatı ihmallerle dolu bir atölyenin gazına sıkışmış işçileri olmasaydılar.
***
Bir bebek, 8 yaşında bir minikte yetersiz böbrek bakakaldılar ya babalarının ardından…
Ağrı’da, “oyun oynarken” havaya uçan 8 yaşındaki Baran’ın ardından da arkadaşları bakakaldı.
Kaçıncı çocuk oldu böyle, biliyor musunuz? Ahmet Şık’ın mayında, bombada parça parça olan, bir parçası kopan çocuklara dair fotoğraf kitabında her resme bir hikaye yazmıştık. Bir parça okşamıştık, parça parça kopan çocukları.
Oyuncakları ancak atılmış, düşmüş, tuzaklanmış bomba olabilen çocukların; taş atılan polis aracının yolladığı gaz bombasıyla kafası çatlayan 20 aylık Elif’in ülkesinde, “Üç İstanbul” olsa ne yazar!
“Bir, iki, üç yetmez… Daha fazla İstanbul” yazsan, ne yazar!
***
Umur Talu
utalu@htgazete.com.tr