ÇAYKUR PAPUA YENİ GİDE’DE Mİ?
Çaykur´da yıllardır göz göre göre süren bir haksızlık var. Haksızlık kelimesi bu durumu anlatmaya yetersiz. Hukuksuzluk, ahlaksızlık, yalan, baskı, kandırmaca daha aklınıza ne gelirse var. Ama bir tek Türkiye Cumhuriyeti yasalarının gereği yok.

Çaykur’da yıllardır göz göre göre süren bir haksızlık var. Haksızlık kelimesi bu durumu anlatmaya yetersiz. Hukuksuzluk, ahlaksızlık, yalan, baskı, kandırmaca daha aklınıza ne gelirse var. Ama bir tek Türkiye Cumhuriyeti yasalarının gereği yok.
Çaykur’da TEKGlDA-İŞ’in kağıt üzerinde de olsa grevi sürerken, hükümete yakınlığı ile bilinen Hak-İş’e bağlı Özgıda-İş Sendikası Çalışma Bakanlığı’ndan yetkili sendika ilan edildi ve TİS yetkisi aldı.
Yıllardır süren hukuki mücadeleye rağmen, hukuksuzluk işliyor ve sonuç alıyorsa durup bir düşünmek gerek. Çaykur’da nasıl oldu da, yetkili olan TEKGIDA-İŞ Sendikası, şuan yasal olarak süren grevi anlaşmayla bitirmediği halde, Hak-İş’e bağlı Özgıda-İş Sendikası yetkiyi alarak sözleşme masasına oturabildi?
Özgıda-İş Çaykur’da yetkiyi Türkiye Cumhuriyeti Çalışma Bakanlığı yerine Papua Yeni Gine Çalışma Bakanlığından mı aldı? Yoksa bizim 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi kanunu değişti de, haberimiz mi olmadı?
BAKANLIK SUÇ İŞLİYOR
Çalışma Bakanlığı’nın görevi yasalar çerçevesinde çalışma hayatını düzenlemektir. Daha da ötesi bu yasalara uymaya tarafları zorlamaktır. Ancak nasıl oluyor da Bakanlık yasaları asıl ihlal eden oluyor? Et kokarsa tuz var da, ya tuz kokarsa? Ergenekon tertibi hala sürüyor. Çaykur’daki de çalışma hayatı üzerindeki ayağı. "Bizden olmayanı, işimize taş koyanı yaşatmayız" anlayışı.
Çalışma Bakanı yerin yüzlerce metre altında ölen işçiler için bulamadığı çözümü yerin üstündeki işçiler için de bulamıyor. Hatta bizzat sorunun kaynağı oluyor. Yasalara uyun ve uygulatın Bakan Bey! Suç işliyorsunuz! Çaykur işçileri çok uzun yıllar ‘Sendika Değiştirtme!’ baskısına direndi. TEKGİDA-İŞ’le çıktıkları yola yine sendikalarıyla devam ettiler. Ancak 21 Nisan 2012’deki grevin, işverenin mevsimlik işçileri 1 ay önce daha çay alım kampanyası başlamadan iş başı yaptırmasıyla kırılması sonucunda, işçinin de direnci kırıldı. Ama işin asıl sorumluluğu, kendi kaderlerine sahip çıkmaa zorunluluğu, bizzat işçilerin omuzlarındadır. Tüm yaşananlara şahit olan onlar ve bu hukuksuzluğa dur diyecek olan da, onlar. Susanların yarın şikayet etmeye hakkı olmayacağını unutmamalılar.
15 BİN İŞÇİ AZ MI?
Metal sektöründe Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci Birleşik Metal-İş Sendikası’nın grev kararı ile sürüyor. Genel Başkanları Adnan Serdaroğlu’nun öncülüğünde Birleşik Metal-İş Sendikasının izlediği çizgi tam bir sınıf tavrıdır. İşveren sendikası MESS’le sürdürülen bu TİS sürecinde en büyük örgütlülük Türk-İş’e bağlı Türk Metale ait. Ancak bu sebeple ne Birleşik Metal-İş’in, ne de Çelik-İş’in, Türk Metalin imzaladığı sözleşmeyi kabul etmesi gerekmez. Çünkü en başından ortaklaştırılamadı bu süreç ve her dönem Türk Metal baskısı bu iki sendikanın üzerinde oldu. Baskı elerken bu MESS’in dayatması olarak gerçekleşti. "Şu kadar işçiye verdiğimizin üstünde size veremeyiz" denildi.
Karşılarında tek bir sendika ve ortak bir hareket yok. Bu işçi tarafının en büyük zaafı ve işveren örgütü de bunu kullanıyor. İşte tam da bu sebeple. Birleşik Metal-İş çok onurlu duruyor ve yapması gerekeni yapıyor. İşçilerle birlikte hazırladığı TİS taslağındaki taleplerinin arkasında ilk günkü kararlılığıyla duruyor.
Şimdi MESS, Türk Metalle imzaladığı sözleşmeyi bir kenara bırakmalı ve Birleşik Metal-İş’in üye sayısı kaç olursa olaın yetkisini kabul ederek tekliflerine yanıt vermeli. Aksi taktirde hem üyesi işverenleri hem de işçileri zor durumda bırakacak. 29 Ocak tarihine kadar anlaşma sağlanamaz ise 15 bin metal işçisi greve çıkacak. Bu grev eğer başlar ise bundan en az işçi zararlı çıkar. Fakat hem işveren, hem de Türk Metal zor durumda kalır. Yani şapkasını önüne alıp düşünmesi gereken en son Birleşik Metal-İş olur. Üstelik 15 bin işçi de az değil sayın MESS yöneticileri.