ÇAYKUR İŞÇİSİ GREV YOLUNU AÇIYOR
Türkiye’de bu grev, uzunca bir zamandan beri düzenlenen ilk büyük grev olacak. Başka bir deyişle uzun süredir kullanılmayan grev yolunu (*) açmak görevi de ÇAYKUR işçisine düştü.
On bin dolayında ÇAYKUR işçisi bugün greve çıkıyor.
Türkiye’de bu grev, uzunca bir zamandan beri düzenlenen ilk büyük grev olacak. Başka bir deyişle uzun süredir kullanılmayan grev yolunu (*) açmak görevi de ÇAYKUR işçisine düştü.
Hükümet de bu yolun açılmasından çekindiği için işçiler, sendikalar ne zaman “Greve çıkacağız!” dese, anında daha patronlar bir şey söylemeden patronların safındaki yerini alıyor. “Grev milli ekonomiye zarar verir. İhracatımıza balta vurur…” propagandası başlatılıyor.
ÇAYKUR’da grev kapıya dayanınca, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı da AKP’nin yasa, hak, hukuk tanımaz tutumunu sürdürdü ve “Ben böyle bir süreçte grev yapılmasına karşıyım. Zorla hak aranamaz. Amaçları hesap sormak!…” diye daha başlamadan greve patronlardan yana müdahaleye başladı.
Bakanın kurduğu her cümle sorunlu: “Ben böyle bir süreçte grev yapılmasına karşıyım” diyor Bakan. Hani işçi, gaflete düşüp de sorsa Bakanın diyeceği de besbellidir: “Evet grev hakkınız var, ama ekonomiye zarar vermeden, fabrikaların çalışmadığı zaman istediğiniz gibi kullanabilirsiniz!”
Oysa “grev hakkı” yasalarca işçiye tanınmış bir haktır ve işçi, kendisi için en avantajlı zamanda bu hakkı kullanır. Az çok mücadele deneyimi kazanmış ve işçiden yana tutum alacak her sendikacı bilir bunu.
Bakanın kurduğu diğer cümleler de böyle sorunludur. Örneğin daha başlamamış bir grevi “zorla hak alma” yöntemi, “bir hesaplaşma isteğinin” ifadesi olarak göstermektedir.
Burada Bakana; “Neden hesaplaşma, neyin hesaplaşması” diye sormak gerekir. Onun verecek açık bir yanıtı yoktur ama ÇAYKUR’da son yıllardaki gelişmeleri az çok izleyen herkes bilmektedir ki, AKP ve hükümeti, ÇAYKUR yönetimiyle birlikte; Hak-İş-Öz Gıda İş’i işletmede yetkili sendika yapmak için yıllardır işçiler üstünde oynamadığı oyunu, yapmadığı baskıyı bırakmadı. Buna rağmen Tek Gıda-İş uzun ve zahmetli bir mücadeleyle yetkisini koruyabilmiştir. Tabii bakan bunu bildiği için; “grevi bunun bir hesaplaşması” olarak görmektedir.
Elbette ki, grevin bir hesaplaşma amacı yoktur. Ama Hükümet işçileri baskı altına alma, grevi kırma girişimlerini sürdürür, sendikayla bir hesaplaşma yapmaya yönelirse, grev de ÇAYKUR’un sınırlarını aşarak hükümetle de, arkasındaki öteki emek düşmanı kesimlerle bir hesaplaşmaya dönüşür! Tekel işçilerinin Ankara eylemi de böyle, Hükümet tarafından bir “hesaplaşmaya” döndürülmemiş miydi?
Dahası Hava-İş ve havacılık işçilerinin grev kararını astıkları gün, THY patronundan önce Bakanın çıkıp; “THY yalnız değildir” diyerek işçilere ve Hava-İş’e açıkça “kılıç çekerek” patronun yanında yer aldığı dikkate alındığında; ÇAYKUR, havacılık, metal işçilerinin yanı sıra kamu işçilerinin ve kamu emekçilerinin toplu sözleme görüşmelerinin grev ve direnişlerle, tabiri caizse “hükümetle hesaplaşarak ilerlemek” zorunda kalacağını görmek için kahin olmaya gerek yoktur.
Bu yüzden ÇAYKUR grevi, diğer işkollarındaki grevlere de öncülük edecek mahiyette bir grev olduğu için ayrıca önemlidir.
ÇAYKUR işçileri greve çıkarak, Türkiye’nin işçileri için son derece önemli bir adım atacaklardır. Onların kararlılığı, direnci, bu yoldan geçecek diğer işçiler için de örnek olacak. Bu yüzden ÇAYKUR işçileri ve sendikaları Tek Gıda-İş, zor ama çok onurlu bir sorumluluk üslenmektedirler.
Bütün Türkiye’nin gözü ÇAYKUR işçilerinin ve sendikaları Tekgıda-İş’in mücadelesinde olacaktır.
Ama bu göz, “seyreden bir göz olmamalı”, en başta da yarın aynı yoldan yürüyecek işçiler ve kamu emekçileriyle sendikaları başta olmak üzere, tüm emekten yana güçlerin her biçimde ÇAYKUR işçilerini desteklemek için harekete geçmesine yön veren “gören bir göz” olmak durumundadır.
(*) Elbette son yıllarda çeşitli işletmelerde, işletme çapında grevler oldu. Ama bu sefer tüm Türkiye’nin gündeminde olacak büyük ve zaman bakımından da kritik bir dönemde bir grev olacak ÇAYKUR grevi.