ÇALIŞANIN SATIN ALMA GÜCÜ DÜŞTÜ
Pazar günü bir gazete bir söyleşiyi üst manşetten vermişti; ”Asgari ücrete yüzde 54,60’lık zam, TÜİK enflasyonu olan yüzde 84’ün bile 30 puan altındadır.”
Her şeyden önce açıklanan 8506 liralık Asgari ücret 2023 asgari ücretidir.
Dolayısıyla 2022 enflasyonu ile karşılaştırmak yanlıştır. Asgari ücrette artışı 2023 enflasyonu ile karşılaştırmak gerekir.
Öte yandan 2023 tüm yıl için aynı asgari ücret uygulanırsa yıllık asgari ücret artış oranını, 2022 yılı ikinci yarısında verilen 5500 liralık asgari ücrete göre değil, 2022 ortalaması olan 4875 liralık asgari ücrete göre hesaplamak gerekir. Bu durumda asgari ücret artışı yüzde 74,48’dir.
Parantez içinde söylemek gerekir ki; asgari ücrete yapılan artış zam değil enflasyona göre düzeltmedir. Eğer asgari ücrete enflasyon artı büyüme üstünde artış yapılırsa o zaman zam olur.
Öte yandan asgari ücretlerin hükümet tarafından geçmiş yıllarda tırpanlanıp tırpanlanmadığını, 2020 yılını baz yılı olarak alıp, hesaplayabiliriz.
Not: Endeksler, ortalama aylıktır. TÜİK’in verilerinden hesaplandı.
1-Geçmiş iki yılda, asgari ücret artışı yüzde 109,7 ve TÜFE artışı yüzde 106,43 olmuştur. Demek ki asgari ücrette, TÜFE’ye göre 3,34 puan daha fazla artış olmuştur. Ancak asgari ücrete büyümeden pay verilmemiştir.
2021’de GSYH’de büyüme yüzde 11 oldu. 2022’de yüzde 3,5 olursa, iki yıl için asgari ücretliye büyümeden pay olarak iki yıl için 14,9 oranında pay verilmesi gerekirdi. Bu durumda asgari ücretli 2020 yılındaki refahını sürdürmesi için iki yıllık artış yüzde 124,67 olmalıydı. Demek ki hükümet enflasyonu kullanarak asgari ücretlinin ücretini tırpanlamış, diğer üretim faktörlerine göre, yani nispi anlamda satın alma gücünü düşürmüş.
2-Son iki yılda gıda fiyatları, asgari ücret artışının çok üstünde, yüzde 132,84 oranında artmış. TÜİK TÜFE sepeti içinde gıdanın payı yüzde 25,3’tür. Asgari ücretlinin aylık harcama sepeti içindeki payı ise en az yüzde 50’dir. Hükümet mutfak enflasyonuna göre değil de TÜFE’ye göre artış yapınca, çalışanın hakkını yemiş oluyor.
Eğer ücret ve maaş artışlarını düzenlemek için bir geçinme endeksi yapılsaydı, çalışanın satın alma gücü korunurdu.
3-2023 enflasyonu için tahmin yapmak zordur. Çünkü risklerin nasıl yönetileceğini bilmiyoruz. Bu risklerin başında dış borçlarda temerrüt riski var. Dış borçlarda temerrüt krizin dip yapması demektir. Yeni bir kur şoku hiper enflasyon da yaratabilir.
Siyasi iktidar 2023 seçim yılında her seçim yılında olduğundan daha fazla popülizm yapacaktır. KOBİ kredileri, olduğu gibi harcamaya gidiyor. Bütçeden seçim popülizmi için para dağıtılması da talebi artırır. Ama döviz sorunu nedeniyle girdi ithalatı düşerse, üretim azalır ve mal ve hizmet arzı daralır. Zaten 2022 üçüncü çeyreğinde, sabit sermaye yatırımları eksi yüzde 1,3 oldu. Belirsizlik nedeni ile yatırım yapılmazsa, mal arzı düşer. Arzın daraldığı talebin arttığı bir ortamda hiper enflasyon riski yüksektir. Dahası mal ve ilaç kıtlığı sosyal huzurumuzu bozar. Zaten ekmeğimizi ne olduğunu bile anlamadığımız 10 milyon yabancıyla bölüşüyoruz.
4-En büyük risk, hükümetin gündeminin Türkiye’nin ve halkın iktisadi gerçeklerinden uzak olmasıdır. Yüzde 100’lere varan bir enflasyon ortamında tek haneli faizde kaldığımız sürece, TL’den kaçış enflasyonu artıracaktır.
Bütün bunlara rağmen hükümetin tek haneli faizde diretmesi ve istikrar önlemlerinden uzak durması, iktisat tarihinde bir ilktir ve son olacaktır.