BU MÜCADELEYİ SINIF KAZANIR
Pakmaya, bu kent halkının, kurulduğundan beri şikayetçi olduğu kuruluşlardan biridjr. Hem hammaddesi, hem mamul ürünün kokusuyla kenti çekilmez kılan kuruluşlardan biridir. Bazen de, atık sularıyla dereleri, oradan da Körfez´i kirlettiği olmuştur. Kazanmaya gelince her açıdan acımasız, bedel ödemeye gelince şahin kesilen bir kuruluş…
Pakmaya, bu kent halkının, kurulduğundan beri şikayetçi olduğu kuruluşlardan biridjr. Hem hammaddesi, hem mamul ürünün kokusuyla kenti çekilmez kılan kuruluşlardan biridir. Bazen de, atık sularıyla dereleri, oradan da Körfez’i kirlettiği olmuştur. Kazanmaya gelince her açıdan acımasız, bedel ödemeye gelince şahin kesilen bir kuruluş…
Sanayici olarak, ilkçağ yatırımcılarını aratmayan tercihleriyle de tanıdık Pakmaya işverenini. Çağdaş dünya sanayinde, işçiler, işverene karşı örgütlü olurlar ve toplu pazarlık yaparlar. En azından, 20. yüzyılda bu böyleydi. Bu yapılanma bertaraf edilmek istense de, halen böyle.
Ama, Pakmaya’da toplu pazarlık yapmak da ne demek?
Sendikalı işçi olmak ne demek?
İşçiler ekmeğine susamış, işten atılmak için yer mi arıyorlar?
Evet, işverenin öncü gördüğü 6 işçi, Türk-iş’e bağlı Tek Gıda-iş Sendikası’nı örgütlemeye çalıştıkları gerekçesiyle işten atıldı. Bu işçiler, işe geri dönmek için 2 aydır direniş yapıyor. Çok sayıda kişi, kuruluş ve sendika bu direnişe destek veriyor. Ama, hiçbir destek, işvereni rahatsız edici boyutta olmadığı için işçilerin lehine değişen bir durum yok.
Bence olamaz, olmayacak da…
Çünkü; işveren, bu mücadeleye sınıfsal olarak bakıyor ve sermaye yasalarının gölgesinde "ben atarım" diyecek kadar pervasız olabiliyor ve "kim nereye giderse gitsin" rahatlığıyla hareket edebiliyor.
Peki, karşısında işçi sınıfı ne yapıyor?
Hiçbir işvereni rahatsız etmeyen, Karlarını azaltmayan, Üretimi sınırlandırmayan, İhracat ve satış dengesini bozmayan, Sözde direnişlerle hak alacağı beklentisi içinde, bir zamanlar el üstünde tutulan çalışan kimliğine sahip olduğu fabrikanın önünde, yalıtılmış, yalnızlaştırılmış bir kavga veriyor.
Binlerce işçi, hergün 3 vardiya halinde önlerinden servis otobüsleriyle geçiyor. Onların zor durumunu görüyor ama hepsi o kadar.
Hiçbir fabrikada üretim durmuyor, İşçiler, bütünlüklü olarak üretimden gelen gücünü kullanmaya halen yanaşmıyor, Hal böyle olunca da, işveren neden karşı talepleri dikkate alsın ki?
CHP Milletvekilli Mehmet Hilal Kaplan, Pakmaya işçisini ziyaret ederek, iyi niyetli girişimlerinden söz etmiş ve geçtiğimiz günlerde konuyu TBMM’ye de taşıması dolayısıyla oluşan havadan olumlu bir sonuç alacağı umudunu paylaşmış işçilerle.
Ve, "geri alınmanız için gerekli girişimleri başlatacağım" sözünü vermiş. Kaplan’ın iyi niyetinden şüphem yok, ama gerekli girişimi başlatmak lafı, bu direniş ölçeğinde çok hafif kalmış. Çünkü, herkes çok iyi biliyor ki, işverenin tercihi, işçilerin örgütsüzlüğü yönünde.
Sayın Kaplan, işvereni, işçilerin örgütlenmesinde serbest bırakılmasına mı ikna edecek? Elbette ki hayır. Onun girişimi, bu yüzden atılan işçilerin geri alınması yani o işçilere bu ekmek kapısının kapanmaması. Bunu, sayın Kaplan belki başarabilir. Ama, ya sonrakiler ne olacak ?
Her örgütlenmek isteyen işçi, çağdığı bir anlayışla işletmelerinden kovulursa, bir tane Mehmet Hilal Kaplan değil, yüz tanesi gelse sorun çözülmez. Kaplan’ın iyi niyetine elbette teşekkür edilir ama unutulmamalıdır ki, genel başkanları akil insanlar listelerinde yer alan konfederatif yapıların işçi sınıfı çıkarlarını savunması olanaksızdır.
Bu girdaptan çıkışın yolu sınıf mücadelesin geçmektedir, gerisi, boş laf…