Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
23 Ocak 2010
BU İŞİ HALLETMEDEN DÖNMEYECEĞİZ – MUSTAFA TÜRKEL

Ankara soğuk. Ankara ayaz. Ama Ankara´yı ısıtan birileri var. TEKEL işçileri… Yüzbinlerle buluştular, özlük hakları için günlerdir direnişteler. Onlar kendileri için değil sadece, Türkiye işçi sınıfı için direniyorlar.

BU İŞİ HALLETMEDEN DÖNMEYECEĞİZ – MUSTAFA TÜRKEL

Ankara soğuk. Ankara ayaz. Ama Ankara’yı ısıtan birileri var. TEKEL işçileri… Yüzbinlerle buluştular, özlük hakları için günlerdir direnişteler. Onlar kendileri için değil sadece, Türkiye işçi sınıfı için direniyorlar. Yeni bir sayfa açmak istiyorlar sınıfın tarihinde. “Genel grev genel direniş” sloganlarıyla ve kürsü işgalleriyle damga vurdukları mitingin ardından, açlık grevine başladılar. Açlık grevinin ardından da ölüm orucuna başlayacaklar. Şimdi yüzbinlerin, milyonların gözü, kulağı, aklı, bilinci Ankara’da; TEKEL işçilerinin yanında.

TEKEL işçilerinin örgütlü olduğu TEKGIDA-İŞ Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel SEKRETERİ Mustafa Türkel ile direnişi konuştuk. Dayanışmayı, direniş okulunun öğrettiklerini, beklentilerini sorduk. TEKGIDA-İŞ Başkanı, TEKEL direnişinin ilkleri yarattığını ifade etti, kendisinin de çok şey öğrendiğini söyledi. TEKEL işçilerinin genel grev talebine rağmen Türkel, genel grev koşullarının olmadığını düşünüyor. Tarihin önemli bir anında, büyük bir direnişin içinden, öncülüğünden bir kayıt olması için söyleşimizi okurlarımızla paylaşıyoruz.

TEKEL direnişi tarihe önemli bir not olarak düştü. İşçiler kararlılığını açıkladı. “Ölmek var dönmek yok” diyorlar/ diyorsunuz. Nasıl aldınız bu kararı?

TEKGIDA-İŞ Sendikası, TEKEL işletmelerinde çok uzun yıllardır özelleştirmelere karşı mücadele veriyor. ’90’ların başında özellikle Maltepe’nin satılmasıyla bir mücadele başladı ve 20 yıla yakındır da bu mücadele sürüyor. ’89 bahar eylemleriyle birlikte bir mücadele oluşturmaya çalıştık. Tütün platformları kurduk. Mücadele alanlarını oluşturduk. Bu süreç 20 yıllık bir mücadele geleneğine sahip bir süreç.

Özelleştiren irade belli. Dünya Bankası ve IMF politikaları. AB’nin uygulatmaya çalıştığı politikalardır. Özelleştirmeler sonrası özellikle tütün ekimiyle birlikte, dünya hakimiyetini kurmak isteyen Philip Morris gibi şirketler, Türkiye’de tütün piyasasını çökerttiler bir şekilde. Derken, TEKEL’deki insanlar işsiz kaldılar. Biz iki yıl önce hükümete uyarı yaptık. Tütün ekimini desteklemeyi de kaldırdınız, sorunlar başlayacak. Hazırlıklarınızı yapın, bizi yavaş yavaş diğer işletmelere gönderin dedik. Bunu Başbakan’a, MALİye Bakanı’na yazdık, ama bu mümkün olmadı. Bugüne kadar da girişimlerimiz hep sonuçsuz kaldı.

Şaka yaptığımızı sandılar

Şimdi anlıyoruz ki, hükümet bunu bilinçli yapmış. TEKEL işçileri yan gelip yatıyor demek için yapmıştır. Dedik ki, o 4/C dediğiniz şey bizim ilgi alanımızın dışında, onunla sadece halkımızı oyalarsınız. Biz bu oyuna gelmeyiz, sizi uyarıyoruz dedik defalarca. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da zaman zaman sizinle konuşacağız dedi. Biz bunu kesinlikle kabul etmeyiz, biz bunu yırtar atarız dedik. Onlar herhalde şaka yaptığımızı sandılar. Kapatma kararı da alınınca başkanlar kurulu hemen olağanüstü toplandı ve Ankara’ya gelme kararı aldık. Ankara Valisi bize dedi ki, “Siz niye tek yönlü bilet aldınız.” Biz de bu iş ne zaman biter, ne kadar sürer, bilemeyiz. Dönüş biletlerimizi siz alın dedik. Biz bu işi halletmeden dönmeyeceğiz dedik.

Hükümet TEKEL işçileri için çözüm olarak 4/C’yi sunuyor. Siz 4/C köleliktir diyorsunuz. Geçmişte 4/C ile istihdam edilen işçilerin durumları nasıl? TEKEL işçilerinin çözüm önerileri neler? İşçiler hangi koşullarda çalışmak istiyor?

Özelleştirmeler sonrası, kamu kurumlarının kapatılması ile işsiz kalmış bayağı bir arkadaşımız var. tazminatını almış, gitmiş, bakkal dükkanı açmış, berber dükkanı açmış. Ekonomik krizle birlikte perişan oldular. Esnaf sonuçta. Yaklaşık 20 bin civarında insanımız var özelleştirme mağduru. ’97’lerde işçiler geldi, konferans salonlarında, toplantılarda “Türk-İş bize sahip çık” dediler. O dönemde bir kamuoyu oluşturuldu ve çözüm arayışlarına girildi. Bizim talebimiz kesinlikle bu durumdaki işçilerin özlük haklarıyla iadesi. Hükümet bunu kabul etmedi. O günkü bürokratların cingözlüğüyle bir 4/C ortaya attılar. Biz bu özelleştirme mağdurlarını geçici olarak istihdam edebiliriz, emekli olana kadar da bunları köle gibi çalıştırırız dediler.

Tam bir kölelik hali

Başbakan’a yalan söylüyor demek içimden gelmiyor. Benim gibi o da biraz yaşlandı, herhalde olayları karıştırıyor diyoruz, filan. Ama son dönemlerde bizim için olmadık şeyler söylüyor. O dönemde 4/C’ye geçenler gittiler, MALİye Bakanı Unakıtan’a çiçek verdiler. Şimdi o arkadaşlar, “Tarihi bir hata yaptık bunalmıştık” diyorlar. Şimdi TEKEL işçilerini de bu kategoriye sokmak istiyorlar. Burada çalışma süresi yok. Yani 8 saatlik iş gününüz falan yoktur. 8 de olabilir, 10 da olabilir, 12 de olabilir. Doğum izniniz yok, ölüm izniniz yok, yıllık ücretli izniniz yok. Bacağınız kırılır, kafanız yarılırsa iki günden fazla istirahat alma hakkınız yok. Fazla mesai ücreti yok. Sendikanız yok. Yani yoklarla dolu bir yok. Tam bir kölelik hali. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir çalışma modeli olduğunu düşünmüyoruz. Ne uluslararası sözleşmeleri uygulayan ülkelerde, ne de geri kalmış ülkelerde, böyle bir çalışma modeli olamaz.

10 aydan 11 aya çıkardılar, 4/C’lilere hayırlı olsun, bizim ilgi alanımızın dışında dedik. Şimdi 11 ay 25 güne çıkaralım diyorlar, 4/C’lilere hayırlı olsun, bizim ilgi alanımızın dışında diyoruz. TEKEL işçisi sayesinde onlar da bir yerlere doğru gidiyorlar. Bizim derdimiz 4/C’yi kaldırmak, yırtıp atmak. Hele TEKEL işçisinin buna mahkum edilmesine asla izin vermeyiz.

Biz diyoruz ki, özlük haklarımızla birlikte kamuya ait diğer işletmelere geçeceğiz. Sendikamız olacak, toplu sözleşmemiz olacak, hukukumuz korunacak, işçi olacak. Ya da 657 sayılı yasanın 4/B maddesi var, bizimle ona göre sözleşme yapın o zaman diyoruz, olmaz diyorlar.

Yarın Türk-İş ve diğer sendika konfederasyonları toplantı yapacak. Toplantıdan ilk önce bir eylem çıkmaz. Uzun zamandır ilk defa bir araya geliyorlar. İlk önce hükümete bir çağrı yapmaları gerekir. Başbakan’a şu kadar sürede çözüm bulun, yahut bunu görüşmek istiyoruz diye. Olmadı, birkaç gün içinde de otururlar, Türkiye’yi eylem alanına çevirecek kararlar alırlar.

En katı ideoloji işçi sınıfınındır

Krizin faturası işçi ve emekçilere kesildi. Yoksulluk, sefalet arttı. İşsizlik tavan yaptı. İş ve aşları için direnen TEKEL işçilerinin eylemine Başbakan ideolojik dedi. İşçinin ideolojisi ne olmalıdır?

İdeolojisiz mücadele olur mu? İdeolojimiz yok diyenler saçmalıyor. Var oluşumuzun, emeğimizin ideolojisini biz yüceltmeliyiz. Şimdi Dünya Bankası, IMF güdümlü politikalar ne kadar ideolojik değilse, bizimki de o kadar ideolojik değildir. Saçmalamasınlar. Elbette ki ideolojik olacak. Ve tartışmasız en katı ideolojik mücadele işçi sınıfının mücadelesidir. Bunun tartışması bile olmaz. Siyasi diyebilirler, o başka bir şey. İşte orada karıştırıyorlar. Siyasidir diyemiyorlar da ideolojiktir diyorlar, saçmalıyorlar. Siyasidir bu mücadele. Kime karşı. AKP’ye karşı. Bu kadar karşı duruş var çünkü. İdeolojiktir, sermayeye karşı, egemen güçlere karşı bizim sınıf dayanışmamızın ideolojisidir bu. Bundan doğal hiçbir şey olamaz.

Tüm emekçilerle kol kola yürüyoruz

Haftalardır Ankara’dasınız. Direnişte ne öne çıktı? Direniş okulu işçilere ne öğretti? TEKEL direnişini nasıl tariflersiniz? Bir sendikacı olarak geçmişte tanık olduğunuz direnişlerle karşılaştırır mısınız?

Bu uzun soluklu direniş benim için de bir okul. Onlar da içinden geçtiler, biz de. Onlarca gündür süren bir direniş. 37 gün oldu. Müthiş bir eğitimden geçiyoruz. Bu mücadele zaafa uğrarsa, hem bizim, hem ülkedeki tüm emekçilerin geleceği zaafa uğrar, zora girer, korkumuz bu. Egemen güçler, daha da patavatsızlaşır, daha fazla baskı gelişir. Onun için bunu başarmak zorundayız. Bu mücadelenin hem bize hem Türkiye işçi sınıfına öğrettiği çok şey var. Ama bu mücadeleden bizim öğrendiğimiz bir şey daha var. Önderlik, liderlik, ben merkezci bir mücadeleye asla izin vermemeliyiz. Bu çok önemli. Biz olmayı başardık. Sadece sendika olarak ya da tekel işçileri olarak değil, diğer sendika ve konfederasyonlarla, diğer emekçiler beraber biz olduk. Genç-Sen’lilerle biz bize olmayı başarıyoruz. Bu mücadelenin adı tekel işçileri, örgütü TEKGIDA-İŞ. Ancak tüm emekçilerle bütünleşiyoruz, kol kola yürüyoruz.

Hiçbir ülke kapalı değil artık. Dünyanın öbür ucundan destek için bizi arıyorlar. Ne yapabiliriz diye soruyorlar. Dünya bizi izliyor. Onun için bu mücadele artık uluslararası boyutlara taşındı. Umarım başarıyla sonuçlanacak. Başarılı olmaması gibi bir ihtimali düşünmüyoruz. Biz kazanmaya kilitlendik, istediklerimizi almadan gidemeyiz.

Genel eylem, genel direniş

Yüz bin kişi genel grev dedi. Diğer konfederasyonların da bu yönlü çağrıları var. Türk-İş’in öncülük etmesi yönünde. Bu konuda ne diyorsunuz? Türk-İş, genel grevi neden düşünmüyor ya da öyle görünüyor?

Şunu söyleyebilirim. Zaman zaman arkadaşlarımızla bunu tartışıyoruz. Türkiye’de hiçbir sendikacı genel grevin koşulları oluştuğunda evet demekten çekinmez. Özel bir olaydır bu. Genel grev lafını alt yapısını hazır hale getirmeden kullanmaya kalkarsanız, o zaman döner bizi vurur. Bir daha da belimizi doğrultamayız.

Hazırlık dediğiniz nedir?

Genel grevden önce genel bir eylem, genel bir direniş belki. En hassas kullandığım şey genel grev. Eczacılar açmamalı, fırınlar ekmek çıkarmamalı, küçük esnaf kepenk kapatmalı. Çok dikkatli bir süreç. İnsanlarımız bunun ayırdında değil. Genel direniş genel eylem evet. Bunun başarı oranını tartışabilirsin. Ama genel grev başka bir şeydir. Genel grev hükümeti indirir. Genel direniş, genel eylem başarıya ulaşmıştır, hükümete maddeler gönderirsiniz. Atıyorum, ey hükümet, 24 Şubat’ta hayatı durduruyoruz. Bunları yapıyorsan yap, yapmıyorsan sana kolay gelsin. İki denemeye ihtiyacımız var. Birincisinde belki oran düşüktür, ama ikincisinde katılım yüzde 60-70’lerde ise üçüncüsünde yüzde 90’lara taşırsınız bunu. İşte o zaman genel grev hazırdır artık. Yani evet, deklarasyonunuzu yayınlarsınız, koyarsınız ortaya ve hükümet gider ondan sonra. 4 haftadır iş bırakmaları başaramıyoruz. Toplumun genel greve hazır olması lazım.

TEKEL Türkiye’nin mücadelesi oldu

17 Ocak mitingi, oturma eylemi yapıldı. Şu anda açlık grevi yapılıyor. Olmazsa ölüm orucu diyor işçiler. Türk-İş’e bağlı sendikalardan ne tür bir hareket ve destek bekliyorsunuz?

Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız ve diğer emek örgütleri, başta DİSK olmak üzere, sivil toplum örgütleri, siyasi partilerimiz, derneklerimiz, her kesimden müthiş bir destek var. Bunu açıkça söylemeliyiz. Yoksa 5 kuruş parası olmayan bir sendikanın 37 gündür binlerce insanı Ankara’nın göbeğinde barındırabilmesi mümkün değildi. Kıyafetler geliyor, battaniyeler geliyor. Ankara halkı pilavını paylaşıyor, türküsünü paylaşıyor, bize bakıyor. 56 yaşına giriyorum, gördüğüm işçi mücadeleleri içerisinde en çok destek görenlerden. TEKEL, Türkiye’nin mücadelesi oldu. Emekli, kendisini bizde görüyor, bize yardım ediyor başarmamız için. İşsiz bizim yanımızda, memur bizim yanımızda, hak ve özgürlükler için mücadele eden kim varsa bizi sembolleştiriyor, bizim başarılı olmamız için gayret gösteriyorlar. Ne olabilir? Bundan sonra ne yapılabilir? Yarın işçi ve memur konfederasyonları toplantı yapacak. Mitingden sonra bir çağrı yapmıştım. Artık yeter, Türk-İş, KESK, DİSK, Kamu-Sen kimse oturun bir karar alın ya da bize zaman kaybettirmeyin diye. Dün KESK ve DİSK’in çağrısıyla bir toplantı yapıldı. Dünkü toplantının kararı Türk-İş’in bu konuya öncülük etmesi, çünkü ev sahipliği yapması gerektiği yönünde oldu.

Evine dönmesi gereken Başbakandır

Başbakan Erdoğan işçilere evinize dönün çağrısı yaptı. İşçilerin, memurların, Kürtlerin, Alevilerin hükümetten talepleri var. Başbakan hepsini çözeceğini söylemişti. Ancak, sorunlar orta yerde duruyor. Evine dönmesi gereken kim? İşçiler mi, başbakan mı?

Başbakan. Tartışılmaz. Eline yüzüne bulaştırdı. Bir ülkede 7 yıl mutlak güce sahip iktidar olacaksınız ve o iktidarın başbakanı olacaksınız. O ülkede aldığınız iç ve dış borcu tarihte olmadığı kadar yukarılara taşıyacaksınız. Yetmedi, açlık sefalet diz boyu olacak. Yetmedi demokrasiyi, insan haklarını kendiniz için düşünecek, başkalarını üzerinden buldozer gibi geçeceksiniz, Kürt’e açılım diyeceksiniz, ama düşmanlık körükleyeceksiniz, var olan demokratik hak ve özgürlükleri elimizden alacaksınız. Eve dönmesi gereken Başbakan’ın ta kendisidir.

2010 bütçesinin zamlar, vergiler bütçesi olduğu ortaya çıktı. İşten atmalar, sendikasızlaştırma, sigortasızlaştırma.. İşçi ve emekçileri 2010’da neler bekliyor, neler yapılmalı?

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli oldu. 2010 yılı Türkiye’de mücadele yılı ve seçim yılı olacak. Bu iktidarın artık dayanma şansı kalmadı. TEKEL mücadelesi bunun önünü açtı. Emek mücadelesi tavan yapacak. Emek hareketine baskıların geri çektirildiği, örgütlenme önündeki engellerin dayanışmayla kaldırıldığı bir yıl olacak. Sendikalara güven bunalımının aşılabildiği bir Türkiye olacak.

Bizi kazanılmış haklarımızı korumaya zorladılar. Böyle saçma sapan bir durum ortaya çıktı. Mevzilerinizi korumaya çalışırsanız siz kaybedersiniz, bu stratejik bir olgudur. Yeni haklar kazanmak için siz hamle yapmadığınız sürece birileri sizi o mevzilerden söker atar. Yeni mevziler elde edebilmek için olabildiğince saldırganlaşmak, olabildiğince atak olmak gerekiyor. 2010 umuyorum bunların yaşanmaya başladığı, sendikal bunalımın aşıldığı bir yıl olur. Öğrenci sorunlarından, işsizlerin sorunlarına, emeklilerin sorunlarına varana kadar ülkemizde demokratik hak ve özgürlükler sorununda bayrağı yükseltecek bir yapının oluşacağını bekliyorum. Umutluyum, bunu gerçekleştirebiliriz.

DİĞER HABERLER
ÇARESİZ KALAN EMEKLİ İŞE DÖNÜYOR
ÇARESİZ KALAN EMEKLİ İŞE DÖNÜYOR

Açlık sınırı altında aylıklarla yaşamaya mahkûm edilen emekliler, çalışma yaşamına geri dönmek zorunda kalıyor. Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyerek çalışan emekli sayısı son 4 yılda 1 milyon 125 bin 131 kişi arttı.

HALK BIKANA KADAR YÜKSEK FAİZE DEVAM
HALK BIKANA KADAR YÜKSEK FAİZE DEVAM

Politika faizini yüzde 50 seviyesinde sabit bırakan TCMB, liraya geçişi özendirmek için bankaları mevduat faizini artırmaya zorluyor. Bankalar mevduat faizini düşük, kredi faiz oranını ise daha yüksek hızda artırıyor.

İŞÇİYE İŞ SÖZLEŞMESİ VERİLMESİ ZORUNLUDUR
İŞÇİYE İŞ SÖZLEŞMESİ VERİLMESİ ZORUNLUDUR

5 yıldır özel bir iş yerinde çalışıyorum. Geçen hafta iş sözleşmesi verip imzalamamı istediler. Anlayabildiğim kadarıyla şartlar hep işverenin lehinde. Sözleşmeyi imzalamazsam ne olur, işveren işten çıkarabilir mi?

FAİZİ ARTIRMAK İYİ OLURDU DA, ANLAYIN İŞTE!
FAİZİ ARTIRMAK İYİ OLURDU DA, ANLAYIN İŞTE!

Bizler, yani kamuoyu, enflasyonda buzdağının su üstündeki kısmını görürüz. Merkez Bankası ise suyun altında kalan kısmı da görür, görmelidir, zaten gördüğünü de dile getiriyor.