Olduğu gibi görünmekten kaçınmak, sebebi ne olur ise olsun temel bir kırılganlık sebebidir. Bu yola girenler belki kısa vadeli ihtiyaçlarını daha kolay bir şekilde karşılayabilir veya nefsini tatmin edebilir; fakat geleceğindeki ipoteğin büyümesini ve sorunların ağırlaşmasını önleyemez, giderek kırılganlaşır ve de yalnızlaşır. Türkiye ekonomisinin son on yılına baktığımızda benzer bir tablo ile karşılaşıyoruz: makrœkonomik görünümü olduğundan çok daha iyi göstermek için çaba harcanıyor; iktidar mensupları ve yabancı sermaye hesapsızca nemalanırken, üretim ve geniş kesimlerin durumundaki kötüye gidiş tümüyle görmezden geliniyor.
REKABET GÜCÜ ÇÖKTÜ
Koşulların değişmesi ile birlikte aldatanlar ve onlarla suç ortaklığı yapanlar ile aldatılanlara ilişkin gerçekler açığa çıkmaya başladığında gelişmeleri kontrol altında tutmak mümkün olamıyor. Bu sürecin bütünü, telafi edilemeyecek boyutta bir kaynak israfıdır, ibretlik bir felakete koşuştur.
Güncelliğini kaybetmiş olan enflasyon hesabındaki yapısal değişim, daha 2005 yılında üstü örtülen gerçek niyeti haykırmaya başlamıştı. Üreticiler, ücret geliri elde edenler ve durumu bu kesimlerdeki gidişata bağımlı olanlar aleyhine bir yaklaşım devreye sokuldu: ülkemiz gerçeklerini kesinlikle temsil etmeyen bir enflasyon sepeti ile söz konusu rakam ısrarla olduğundan düşük gösterildi. Türk lirası değerlendikçe enflasyon seri bir şekilde düştü, yerli üreticilerin rekabet gücü çöktü; sanayi zora girdikçe emek maliyeti bu hesap sayesinde geriletildi, faaliyet gelirleri istikrarlı bir şekilde gerilerken düşen faizler borçların hesapsızca artmasına katkı yaptı.
EN BÜYÜK KRİZ
Ülkemizin genelinde faaliyet gelirleri erir iken ekonomi büyüyormuş gibi gösterildi; bu durum menkul veya gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerini balonlaştırdı ve cari açığı patlattı. Tüketiciler ve üreticiler bilinçli bir şekilde tutarsızlığa teşvik edilerek borç batağına sokuldu. İşsizlik rakamı ise hizmet sektörü ve kamu kesimindeki istihdamın da katkısı ile olduğundan düşük gösterildi. Tüm bu tablo mali sektör ve siyasi iradeyi olduğundan güçlü gösterdi, gelir yaratma peşinde koşan finansal sermayeyi fazlası ile ödüllendirdi. Tarımı tam anlamı ile çökertti, sınai üretim cephesinde rekabet gücünü azaltarak kırılganlaştırdı; bunlar tüketicilerin korunuyor olması adına yapılmadı. Herkes iki anahtar için heveslendirildi, nefsinin peşinde koşmaya teşvik edilerek borçlandırıldı; böyle yaparak kimlere hizmet ettiklerini şimdilik anlamamış olabilirler, fakat geçekler açığa çıkacak ve böyle devam edemeyecek. Arap Baharı sonrasında finansal sermaye uyanmaya başladı ve suç ortaklığından ayrılmaya, canını kurtarmaya çalışıyor; bu durum aldatan veya aldatılan herkesi derinden etkileyecek. Aldatanlar bir birine girerken, aldatılanlar kötü baş ağrıları ile gaflet uykusundan uyanmak zorunda kalacak. Gerçek niyetler ortalığa dökülecek, olduğundan farklı görünmek mümkün olamayacak ve buna Cumhuriyet tarihin en büyük krizi denecek. Her şey değişecek, hiç bir şey eskisi gibi olamayacak.
Cari açığımız mecburen küçülecek, ekonomi daralacak; enflasyon ve işsizlik artacak. Eşanlı olarak gerek mali sektörün gerekse kamu kesiminin göründüğü veya gösterildiği gibi olmadığı net bir şekilde anlaşılacak. Siyasi irade bünyesindeki yaklaşık iki yıldır devam eden gaz-fren tartışmaları bu korkunun iyice yoğunlaştığı anlamına geliyor.
KUR NİYE YÜKSELİYOR?
Artık boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor; ağırlaşmış sorunlar nedeniyle artmakta olan ihtiyaçları karşılamak ve gelişmeleri kontrol altında tutmak mümkün olamıyor. Korkular gideni geri getirmiyor, geçmişin yanlışlarını düzeltmiyor. Döviz kuru niye yükseliyor sorusuna yanıt arayanlar, bu durumu olduğundan farklı görünme merakı ile aklı kötüye kullanmanın geç gelen yıkıcı sonuçlarından biri olarak görmeli ve bunun daha başlangıç olduğunu hiç aklından çıkartmamalı!
Evet, tarih kendini tekrarlayacak: Olduğundan farklı görünmeye abone olup kendilerine güvenenleri sebebi ne olur ise olsun aldatanlar, eninde sonunda kırılganlaşacak ve yalnızlaşacak. İnsanlarının duygusallığını suiistimal edenler, ne ektiler ise onu biçecekler. Türkiye için, kendi insanlarının dayanışması ve kararlı desteği dışında bir çözüm aramak gaflettir; sonu felakettir. Bu gerçeği bir kez daha yaşayarak öğrenmek zorunda kalmamalıydık.