BİR YILDA 1543 İŞÇİ ÖLMÜŞ, KİME NE…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı bir rapora göre, bu ay toplam 57 işçi ‘iş kazaları’ sonucu hayatını kaybetmiş
Adana’da Baraj kazasında 10 işçi, Esenyurt’ta AVM inşaatında çalışan işçilerin barındıkları çadırın yanması sonucu 11 işçi, Tuzla’daki patlamada 2 işçi, Eskişehir’deki maden göçüğünde 5 işçi, ‘takdiri ilahi’ sonucu ‘öldüler’.
Ölüler üzerinden büyüme
Bizler, anaakım medyanın pompalamaları sonucu 12 Eylül 28 Şubat, yeni anayasa gibi çok önemli konuları tartışadururken, ülkede işçi kıyımı her yıl, her ay, her gün, her saat katlanarak artıyor.
Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre, 2011’de toplam 1543 işçi hayatını kaybetmiş. Bu veriler, herhalde pek de bir haber değeri taşımadığından olacak, ki sadece bir avuç gazetede yer bulabildi. Birçok muharrir ve mütefekkirlerimiz de ileri demokrasinin nimetlerini sıralamaktan vakit bulamadıklarından ötürü, bu tür ‘önemsiz’ açıklamalarla oyalanmayacaktır elbette.
Tuzla Tersanesi’nde, kömür ocaklarında ya da kentsel dönüşüm çerçevesinde yağmalanan arsalardaki şantiyelerde ölen işçiler, 23 Nisan resepsiyonuna ilk kez katılma şerefine nail olan first ladylerden ne kadar önemli olabilir ki? Bu değersiz ayaktakımının ki çoğu zaten ‘bölücü Kürt’ ya da ‘zındık Alevidir- ölümleri, acıları ve ekmek kavgalarının, pampişler ve cicişler kadar reyting yapmayacağı aşikâr.
Fakat diğer yandan geçen yılın Türkiye ekonomisi, bir önceki yıla oranla yüzde 8.5 artmış ve Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyormuş. Ne garip tesadüftür ki Çin’de de tıpkı bizde olduğu gibi iş kazaları çok fazla ve işçi ücretleri çok düşük.
2011’de en çok inşaat sektörü büyümüş, tam yüzde 11.2 oranında. Ve yine ne garip tesadüftür ki en fazla ölümlü iş kazasının olduğu sektör de inşaat sektörü. Türkiye ekonomisi, işçilerin ölü bedenleri üzerine basarak büyüyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için alınan önlemlerde önemli ölçüde maliyet unsuru olduğu düşünülerek, hükümet vb. kurumlar bunu yeterince denetlemiyor. İşverenler, maliyetten kaçmak için önlem almıyor. Bütün bunlar üst üste biriktiği zaman, karşımıza iş kazaları olarak çıkıyor. Türkiye, küresel rekabet süreci içerisinde kendisine iyi bir yer bulmak için bu maliyetleri düşürmeye çalışıyor. Sonuç olarak da işçilerin hayatı üzerinden bunu sağlamaya çalışıyor.
Kot taşlamanın bedeli
İş kazaları sonucunda gerçekleşen ölümler, buzdağının görünen yüzü. Her yıl mesleki hastalıklar sonucunda ölen işçiler ise kazalarda ölenlerin katbekat fazlasını oluşturuyor. Tekstil, alüminyum, boya, lastik sanayi işçileri, madenciler, deri ve kauçuk işçileri, kimyasal maddelerle korumasız biçimde karşı karşıya kaldıkları için başta akciğer ve mesane olmak üzere birçok kanser hastalığına yakalanıyorlar.
Tüm dünyada makinelerle yapılan kot taşlama işlemi, Türkiye’de makinelerden daha ucuza, ellerle yapıldığı için her yıl onlarca işçi can veriyor. Kot taşlama olarak bilinen ve kotların beyazlatılması, eski görünümü verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemi sırasında solunan tozlar, akciğerlerde silikozis hastalığına yol açıyor
İstanbul’da halen Küçükköy, İkitelli, Sultançiftliği, Halkalı, Alibeyköy semtlerinde her türlü denetimden uzak, çok sayıda kot taşlama atölyesi faaliyet yürütüyor. Büyük kot firmalarının fason işlerini yapıyorlar. Bu atölyelerde işçiler, insanlık dışı şartlarda çalışıyor. Normalde iyi bir havalandırma sistemi olması gerekirken, aksine kum kaybolmasın diye her tarafı kapatıyorlar -saf kum olduğu için değerliymiş. Kumun bile insan hayatından değerli olduğu, Jack London’ın romanlarında tasvir ettiğinden bile ağır bir sistemde, hangi büyümeden, hangi 2023 idealinden, hangi demokrasiden bahsediyoruz ki?