BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İŞÇİYE DE İŞADAMINA DA LAZIM
2007 yılından bu yana basın üzerindeki baskıların arttığını biliyoruz. Ancak son dönemde iyice ayyuka çıktı.
2007 yılından bu yana basın üzerindeki baskıların arttığını biliyoruz. Ancak son dönemde iyice ayyuka çıktı.
Aslında baskının bu noktaya kadar geleceği daha önceden de belliydi, ciddi işaretleri alınıyordu ama bu kadar büyümemişti.
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmaları, gazetecileri şimdiye kadar hiç olmadığı biçimde ayağa kaldırdı, birleştirdi. Çünkü her iki arkadaşımız da sadece gazeteci kimlikleriyle öne çıkmış, her türlü demokrasi karşıtlığına tepki vermiş, kimsenin “maddi çıkarı ya da ideolojik saplantısı için bunu yaptı” diyemeyeceği cesur haberlere, kitaplara imza atmışlardı.
Buna rağmen bu gazetecilerin tutuklanmalarına karşı çıkmayanlar, hatta Hükümet ağzıyla “bakalım gazetecilik faaliyetleri için mi, yoksa başka faaliyetleri için mi tutuklandılar, bir bekleyelim” diyenler de elbette var. Hükümet üyelerinin bile bu sözleri kesinlikle inandırıcı bulunmazken, bu tür sözleri eden gazeteciler kendi söylediklerine bile inanıyor olamaz.
Her şeyden önce mesleği inkar etmemek için olanlara karşı çıkmak gerek. Çünkü özgürlük bir gazetecinin her şeyidir. Bu nedenle darbeleri benimseyebilecek bir gazeteci olamayacağına nasıl inanıyorsam, son tutuklanmalara karşı çıkmayan gazeteci olamayacağına da inanıyorum.
Özgürlük, demokrasi olmadan bir gazeteci işini yapamaz. Elbette yapar gibi görünebilir ama, en azından mesleki kimliğini korumak adına, bu olanlara yine karşı çıkar.
Basının özgürlüğü, ifade özgürlüğü sadece gazeteciler için değil, bu ülkede yaşayan herkes için, işçiler için de, memur için de, işadamları için de şarttır.
İşçinin emeğinin karşılığını alabilmesi, çağdaş şartlarda çalışabilmesi için mücadele etmesi gerektiği bir ekonomik sistemdeyiz. Mücadelesi engellenirse istediği koşulları sağlayamayacağı, yani basın özgürlüğü, demokrasi olmayan bir ortamda mücadelesini veremeyeceği de açık. Bazı iktidara yakın, ya da yöneticilerinin açıkları nedeniyle susturulan sendikalara üye işçiler, “ulufe” biçiminde bazı ayrıcalıklar sağlasalar da bunların kalıcı olmadığını bilmeliler.
Böyle dönemlerde otoriteye yakınlıkları nedeniyle işlerini çok daha iyi götüren işadamları vardır ama bu dönemler kalıcı değildir ki… Otoriteye yakın durup bu yolla haksız rekabet imkanı kazanıp, haksız kazanç elde edenlerin de, otoriteye yakın olmadıkları için cezalandırılan ama sesini çıkaramayanların da, ileride ortaya çıkmayacağının garantisi var mı?
NEDİM’İN GAZETECİLİĞİ
Birçok gazetecilik tanımı içinde, benim de benimsediğim en uygun tanımlardan biri “kamuoyu adına denetim”dir. Otoritenin yanlış ve eksik yaptıklarının ortaya çıkarılması, muhalefetin de yanlışlarının bulunması, dolayısıyla kamuoyunun doğru bilgilenip, halkın doğru seçim yapmasının sağlanmasına yardımcı olur.
O nedenle gazetecinin her iktidara eleştirel yaklaşması gerektiğini düşünürüm. İktidardakiler de ancak muhalefete düştüklerinde bunun önemini anlarlar.
Bir gazeteci yanlış da yapabilir ama her seferinde sınanır ve yanlışları kasti ise ya da işiyle çıkar temin ediyorsa bu zaten anlaşılır. Zaman içinde gazetecilik mesleğinin kuralları dışına sapanlar zaten ortaya çıkar, zaten bu kişileri herkes bilir.
Ahmet Şık’ı şahsen tanımam, ama “gazeteci” olarak bilirim. Nedim’i ekonomi gazeteciliğinden beri tanırım, sapına kadar gazetecidir. Nedim’le daha 10 gün önce Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin, kendisinin de son ödülünü aldığı, yemeğinde birlikteydim. 5 yaşındaki çocuğunun içeri alınırsa ne tepki verebileceğini bile konuşmuş, küçük çocuğu dahil herkesi bu duruma hazırladığını öğrenmiştim. Çocuğunun hasreti dahil, kaybedeceklerini bilmesine rağmen bu dik duruşunu takdir etmiş, açıkcası biraz da kıskanmıştım.
Çok iyi biliyorum ki; Balbay da, Nedim de, Ahmet de çocuklarını gururlandıracaklar.
Gazeteciler içerideyse, dışarıda olanlar özgür yazamıyorsa, kimse rahat olmamalı. İşçinin hakkı da, işadamının işi de, çocukları da, özgür basın ve demokrasi olmadan tehlikededir.