BARAJLARI AŞMAK
AKP hükümeti sendikal örgütlülüğü bitirmek için her yolu deniyor. Sendikal özgürlükleri artırdığı iddiasıyla sendikalı ama hiçbir hakkı olmayan sözümona örgütlü bir yapı oluşturuyor.

AKP hükümeti sendikal örgütlülüğü bitirmek için her yolu deniyor. Sendikal özgürlükleri artırdığı iddiasıyla sendikalı ama hiçbir hakkı olmayan sözümona örgütlü bir yapı oluşturuyor.
Son olarak işkolu barajını yüzde l’e bağladı ve 91 sendika toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisini kaybetti. 140 sendikadan geriye sadece 49 sendika kalıyor sözleşme yapabilecek. Yani baraj altındaki sendikalardan birine üye iseniz örgütlüsünüz ama hiçbir güvenceniz yok.
Peki barajı aşanlar için durum ne? Orada barajın dışında iki engel daha var aşılması gereken. Birincisi işkolları birleşti ve yüzde biri aşmak için eski yüzde 10 oranından bile daha fazla örgütlenmek gerekiyor. Farklı işkollarıyla birleşmenin sonucu işçiye ulaşmada yaşanan sorunun yanına bir de ikinci engel olarak yandaş sendikaları katarsanız, geri kalan 49 sendika barajı aştı mı aşamadı mı bir daha düşünmekte fayda var derim. E-devlet kapısı üzerinden sendikalara üye olabilmek artık mümkün ama tek ayağı sakat bir uygulama.
Eğer hükümet bu konuda samimi ise işçinin e-devlet şifresini alarak sendika üyeliğinden istifa ettiren işverenlere ağır yaptırımları da yasalaştırarak bu hakkı garanti altına alır. Uygulama başlayalı aylar oldu ve sorunların başında bu geliyor. O zaman artık sorunlar ortaya çıkmış ise çözümü de uygulamaya koymanın zamanıdır. Ya da çözüm için eyleme geçmenin…
SÜTAŞ PATRONU ŞİMDİ YANIT VERSİN
SÜTAŞ’ın Yönetim Kurulu Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz işten attığı kendi deyimiyle verimsiz oldukları ve çalışma huzurun bozdukları için iş akitlerini sonlandırdıkları işçilere olmadık eziyetleri yapıyor. İşten attığı işçiye elinden geleni ardına koymayan bu anlayış acaba içerdeki işçinin sendikalı olmaması için neler yapmaz ki?
Büyük patron boykot kampanyasından gördüğü zararı durdurmak için attığı işçileri işe almak yerine, sendikanın boykot çağrısını suç olarak gösterip, sendikanın şubelerine polis gönderiyor. Şube başkanlarını sorguya çektiriyor. Buna benzer bir durumu TÜMTİS yöneticileri de yaşamıştı.
Sendikal örgütlenme işverenler tarafından durdurulmayınca suç işlemek için örgüt kurdukları iddia edilerek, TÜMTİS yöneticileri tutuklanmış aylarca süren mahkemeler sürecinde özgürlükleri ellerinden alınmıştı. Sendikalaşmak anayasal bir hak ve sendikaların asıl görevi de işçileri örgütlemek, üyesi olan işçilerin hak ve çıkarlarını savunmak için anayasal ve demokratik tüm hakları kullanmak. Bu nasıl oluyor da birilerinin şikayeti ile suça dönüşüyor anlamak güç.
DÜŞMANININ DÜŞMANI DOSTUN MU ACABA ?
Şimdi ülkenin dört bir yanına yayılan SÜTAŞ boykotunu durdurmanın yolu da, ‘Haksız Rekabet’ yaratıldığını ileri sürmek olarak seçildi. Oysa her şey kabak gibi ortada. Sendikalı olduğu için işten atılan 41 işçi geri alınır, anayasal örgütlenme hakları paşa paşa tanınır bu işte burada biter.
Ama her nedense SÜTAŞ işvereni kendisini TÜSİAD Başkanlığı koltuğundan eden iktidar gücünü, işçileri alt etmeye çalışırken yanına almayı tercih ediyor. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı vursa vursa o mantığı yürüteni vurur. İşçi de sendika da işverenin düşmanı değil çünkü. İkisi de işyerlerinin yaşamasını ve büyümesini ister. Büyümeli ki işçinin aldığı pay da artsın.