BARAJ MI TIRPAN MI?
Örgütlenme hakkı anayasal bir hak değil artık, AKP´sel bir hak. Özellikle sendikal örgütlenme tamamen AKP insafına kaldı. 10 ay boyunca toplu iş sözleşmelerini gasp eden AKP hükümeti, yayınladığı iş kolu istatistikleriyle de istediği sendikayı baraj altında bıraktı.
Örgütlenme hakkı anayasal bir hak değil artık, AKP’sel bir hak. Özellikle sendikal örgütlenme tamamen AKP insafına kaldı. 10 ay boyunca toplu iş sözleşmelerini gasp eden AKP hükümeti, yayınladığı iş kolu istatistikleriyle de istediği sendikayı baraj altında bıraktı.
Bilmeden yazılan bir söz değil "istediği sendikalan" sözü. Hak-lş’e bağlı sendikalar bir gecede hiç üyesi olmadan, binalan, yöneticileri olmadan kuruluyor, sonra bir bakıyorsunuz işçinin değil, işverenin tercihi olarak hızlı bir yükseliş gösteriyor. Aksi mümkün mü? Biz gazeteciler bile duymadan işçinin yeni kurulmuş, bir kişi bile üyesi olmayan sendikayı duyup, güvenmesi ve "gel biz sana üye olacağız" demesi normal mi sizce? Bence değil.
İşte böyle kuruluyor "istenilen sendikalar" bunun dışında birkaç yandaş sendikayı çıkın, geriye kalanlar, işi gerçekten işçiyi örgütlemek olanlar, yani istenmeyenler. Şimdi TIS yetkileri verilebilir. Bu yetkiler için Çalışma Bakanlığının istatistik açıklamasına bile gerek yoktu ki. Nasıl Çaykur’da 9 bin üyeye karşılık 4 binin altındaki bir üye sayısına yetki verebilidi ise bundan sonra da aynı şeyi yapmayacağının garantisi var mı? Kimseyi uğraştırmasınlar. İş kolu istatistikleri değil, TIS imzalamasına izin verilen sendikaların listesini yayınlasınlar.
Belki o zaman yandaş olmayan ama konuşmaktan korkan sendikalar hayat belirtisi gösterir. Türkiye’nin ayıbı demeyede dilim varmıyor. Çünkü bu Türkiye’ye AKP iktidannın yapıştırdığı bir ayıp. Görünen ve görünmeyen barajlar İş kollan birleştirildi. Bugüne kadar sadece deri işkolunda örgütlenen Deri-lş Sendikası, şimdi 1 milyonluk işçi kapasitesinde yüzde 3 u bulmak zorunda.
Türkiye’de sendikal örgütlenme engelli koşusu hiç bu kadar engelli olmamıştı. Birleştirilerek devasa hale getirilen işkollarında barajı aşanı işletme ve işyeri barajları bekliyor. Bu barajları aşmak da yetmiyor, Çalışma Bakanlığı ve işveren barajları da var. Nasıl olur demeyin. Çaykur’u anlattım. Tekgıda-lş 50 yıl boyunca tek yetkili sendika iken, Öz Gıda-lş Sendikası birden bire 4 bin üyeli bir sendika oldu Çaykur’da. Ve Çalışma Bakanlığı 9 bine değil, 4 bine verdi yetkiyi. Ondan sonra Tek Gıda-lş’e yargı yollan gözüktü. Yıllarca sürdü dava.
Tekgıda-İş’in lehine sonuçlanmasına rağmen Öz Gıda itiraz ediyor. Sayı ortada, mahkeme karan ortada ama her zaman ki gibi Çalışma Bakanlığı yok. Sus pus. İşte Bakanlık barajı böyle oluyor. Engelli atlama İşveren barajı ise onu aslında anlatmaya gerek bile yok. İşverenin sendikal örgütlenmeden haberi olunca, işin öncülüğünü yapan işçiler kapının önünde alıyor soluğu. Bir engelli atlama da işçi için burada başlıyor. Aş fabrikanın kapısını, aşabilirsen. İşe iade davası açsa da işveren işe geri almıyor. İspatlansa da sendikal örgütlenmeden dolayı işten atıldığı, işverene sert bir yaptırımı yok. Veriyor tazminat, almıyor işçiyi.
Sonra AKP hükümeti sendikalara diyor ki, "Örgütlenmek serbest. Aş barajı al yetkiyi." Tam "Aziz Nesin’lik. Kadercilik hâlâ mı? Şimdi baraj altında kalan sendika sayısı 2016’ya kadar 23. Ama 2016 yılı Temmuz ayından itibaren baraj yüzde 2 olacak, 2018 de ise yüzde 3. Barajı aşan sendika neredeyse kalmayacak. Bakanlığın açıkladığı SGK verileri ile hazırlanan iş kolu istatistikleri, sendikaların kağıt üzerindeki üye sayılarını hayli aşağıya çekti. İşkollarının birleşmesiyle birlikte sendikaların örgütlemek zorunda olduğu işçi sayısı hayli yükseldi.
Baraj aslında yüzde 3’e çekilmedi, yüzde 20’ye yaklaştı. Durum giderek kötüleşiyor. Hâlâ mı kaderlerini bekleyecek bu sendikacılar? Sendikacılık hala TIS imzalamak olarak mı kabul edilecek? Kaldı ki onu da yapamayacaklar. O zaman kaderciler alıp şapkasını gitmemeli mi?