AVRUPA GIDA GÜVENLİĞİ AJANSI BİR KEZ DAHA ÇIKAR İLİŞKİLERİ İÇİNDE OLMAKLA SUÇLANIYOR
AB yönetiminin transjenik Mon 810 mısır ve soya üretimi ve tüketiminde sorun olmadığı ile ilgili kararı konusundaki kuşkular, bu yöndeki yeni gelişmelerle çok daha net bir biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır.

AB yönetiminin transjenik "Mon 810" mısır ve soya üretimi ve tüketiminde sorun olmadığı ile ilgili kararı konusundaki kuşkular, bu yöndeki yeni gelişmelerle çok daha net bir biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Aslında ajansın GDO’lu ürünlerle ilgili kararına karşın Birliğin aralarında Yunanistan, Avusturya, Macaristan, Lüksemburg ve son olarak Almanya gibi üye ülkeler GDO’lu ürünlerin üretim ve tüketimini yasakladıkları bilinmektedir.
GDO’lu tohumlar ve ürünler konusuyla ilgili önceki yazılarımızda da değinildiği gibi genetiği değiştirilmiş tohum kaynaklı ürünlerden mısır ve soya Birleşik Devletler başta olmak üzere Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada, Çin, Paraguay ve Güney Afrika’da yoğun biçimde üretilmektedir. … Oysa Almanya’da ve yukarda sayılan kimi Avrupa ülkelerinde GDO’lu tohum kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesine yeşil ışık yakılmasına karşın çok sayıda Avrupa ülkesi GDO’lu tohum kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesini yasaklamıştır. Bu eğilim şu sıralarda giderek daha da yaygılaşmaktadır.
O kadar ki büyük oranda Birleşik Devletlerin etkisi altında bulunan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) AB’yi, başta Fransa olmak üzere, GDO’lu ürünleri yasaklayarak dünya ticaretinin temel kurallarını çiğnedikleriyle suçlamaktadır. Ne ki sayılan AB üyelerinin GDO kaynaklı tohumlardan üretilen ürünlerin üretimini ve tüketimini yasaklamaları nedensiz değildir. Nitekim Almanya’da Bavyera eyaletinin Tarım Bakanı İlse Aigner’in açıklamalarına göre, çevre ve halkın sağlığının korunması için ülkesinde transjenik ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesi yasaklanmıştır. Alman Tarım Bakanı yasaklamaya gerekçe olarak iki yeni bilimsel raporu göstermektedir.
Söz konusu raporlar transjenik tohumların gelinböceği, kelebek gibi bazı böcek ve sinekleri yok ederek biyoçeşitlilik için ciddi tehdit oluşturmasının yanı sıra çocuk mamaları dahil bin altı yüzü aşkın yiyecek ve içecek maddesinde katkı olarak kullanımıyla da insan sağlığı için büyük tehlike yaratmaktadır. .*. Ancak, kuşkusuz, transjenik tohumların insan sağlığı ve çevreye yönelik tehditleri salt bunlarla sınırlı değil. Örneğin dünya tohum devi Amerikan firması Monsanto’nun ünlü ‘Mon 870’ kod adlı mısırı yiyecek ve içecek sektöründe yoğun biçimde katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Bu tohumdan üretilen mısır ve soya ile beslenen fareler üzerinde yapılan araştırmalarda, söz konusu canlıların üç dört nesil sonrasında üreme yeteneklerini kaybettikleri, kan yapılarında ve sindirim sistemlerinde ciddi sorunlar yaşadıkları, bağışıklık sistemlerinin çöktüğü, organların giderek küçüldüğü saptanmıştır.
Transjenik tohumlardan milyarlarca dolar kazanan Monsanto, ayrıca ABD’nin desteği güçlü lobileri ve onların yerel işbirlikçilerinin etkisiyle dünya tohumculuğunu ele geçirmeyi amaçladığı kimse için sır değil… Monsato’ya bakılırsa transjenik tohumlar yüksek randımanı sayesinde dünyadaki açlığın sonunu getirebilecek tek çaredir. Oysa bilimsel veriler yüksek randıman savının efsaneden ibaret olduğunu çoktan ortaya koymuştur. Ama Monsanto ve destekçisi ABD tohumlarını dayatmak için ‘açlık sorununu sonlandıracağı’ gerekçesiyle Vatikan’ı bile iknaya çalışmakta, dahası kimi ülkelere yapılan ekonomik yardımlara Monsanto tohumlarını kullanma koşulunu dayatmaktadır. … Ülkemiz ise bu sorunlu tohumlar için yol geçen hanı konumundadır. Bu sorunlu tohumların ülkeye elini kolunu sallayarak girmesi için salt bu tohumların ithalatçı firma tarafından transjenik olmadıkları beyanı yetmektedir.
Ne ki daha sonra getirilen bazı kısıtlamalara karşın bu kez bizzat Tarım Bakanlığı, AB Gıda Güvenliği Ajansı’nın (EFSA) 2007 kararına ve hayvan yemi olarak kullanılmasının bu yemlerle beslenen hayvanların eti, sütü ve yumurtalarının insanlara zarar vermeyeceği güvencesiyle, önemli miktarda üç çeşit soya fasulyesi ve Alman kimya devi BASF’nin amflora patates çeşidinin ithaline izin vermiştir.
Oysa zaten tartışmalı olan söz konusu karar bu kez, Le Monde gazetesi ve Fransız resmi haber ajansı AFP’nin 4 Mart 2011 tarihli haberine göre izin veren AB Gıda Güvenliği Ajansı’nın yönetim kurulunda yer alan dört üyenin Avrupa’nın önde gelen agro- endüstri devleri ve lobileriyle içli dışlı ilişkiler içinde oldukları kuşkusu doğrulanmış bulunmaktadır. Bakanlığın EFSA’ya dayanarak ithaline izin verdiği transjenik ürünlerin insan sağlığı için tehlikeli olmadığına gelin de inanın! Not: Bu yazının hazırlanmasında değerli katkıları için İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Ahmet Atalık’a teşekkür ediyorum.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi