Türkiye işsizliğin yüksek olduğu bir ülke. Yani sayıları milyonlarla ifade edilen bir kısım yurttaş işsiz ve dolayısıyla yarı aç-yarı tok geziyor. Peki “Bu neden böyle?” dediğinizde yatırımcı ya da işverenin verdiği cevap çok doğru ve nettir:
“Piyasa belli; iç ya da dış piyasaya satma şansınız sınırlıysa daha fazla üretemezsiniz, üretemeyince işçi çalıştıramazsınız. İthal malların rekabeti karşısında dua edin bu kadarını da çalıştırabildiğimize.”
Siz böyle bir durumda “Ben emekten yanayım” diyen bir politikacı olsanız ne yapmanız gerekir?
Devlet eliyle ücretleri yükseltmek demek olan asgari ücret daha da yükselsin deyip Öncelikle hasbelkader iş bulmuşların refahını arttırmaya mı çalışırsınız yoksa işsiz ve dolayısıyla aç gezenlerin nasıl olup da üretime sokulabileceğini mi düşünürsünüz?
Bunlardan hangisi emeğinden başka sermayesi olmayan geniş kitlelere ve dolayısıyla milli ekonomiye yararlı olur hiç düşündünüz mü? Örnekle anlatalım:
– 100 kişinin çalıştırıldığı konfeksiyon atölyesinde piyasa koşulları değişmemişken asgari ücreti %50 arttırırsanız patron bu yükü çekemeyeceğinden yeni duruma uyabilmek için 30 işçiyi atar ya da batar.
– Asla böyle olsun demeyiz ama mevcut asgari ücretten daha az ücrete çalışmaya can atan, milyonlarca muhtaç varsa ve asgari ücret baskısını kaldırırsanız, ücret maliyeti düşeceğinden satış şansı artar belki 30 kişi daha işe alınır.
Bu işlere yön verebilecek konumda olanların şunu bilmesi gerekir:
Asgari ücret emek talebinin yüksek olduğu zengin ekonomilerde emeğe hizmet eder. Bizdeki gibi işsizliğin kol gezdiği ülkelerde asgari ücreti yukarı çekmek, istihdamı aşağı çekmekle aynı etkiyi gösterir.
– İşsizlerle birlikte çalışanlara da bir yarar sağlansın, daha fazla işçinin karnı doysun istiyoruz denecekse, öncelikle devletin işçi ile işveren arasına girip üretimden aldığı ‘pay’a karşı çıkılmalıdır.
Tabii istihdam üzerinden kaldırılacak o yükün bu sefer hangi hallerde, kimin ve neyin üzerine konacağını da açık açık söyleyerek.
Asgari ücret seviyesinin düşüklüğü, çalışanın refahını kısan bir ‘neden’ değil, mevcut ekonomik yapının “sonucu”dur. Yeterli değildir denecekse öncelikle bu durumu yaratan o çarpık yapıya itiraz edilmelidir.