Durum bu kez farklı… Asgari ücret masasında bilek güreşi yapılacak bu kez. Kimlerin bilek güreşi?
Bir yanda piyasa ekonomisinin vahşetinden beslenen kimi işverenlerin arzuları… Öteden beri ‘bölgesel asgari ücret’ için ısrar eden, enflasyonun eritmesiyle yetinmeyen, sadece 24 Haziran seçimlerinden sonra bile iki defa hükümetten asgari ücretin düşürülmesini isteyen, "asgari ücret 6 aylık olsun" diyen Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)…
Hemen yanında, piyasacı kapitalizmin yarattığı, işçinin gücünü zayıflatan etmenler;
Sayıları 7 milyona dayanan işsiz kitlesi…
Sigortasız, asgari ücretin altındaki bir ücretle bile çalışmaya razı 3 milyonluk göçmen işsiz kitlesi…
Emekli maaşları yetmediği için, yeniden iş arayan, pazarlık yapmayı düşünmeyen milyonlarca emekli…
Ve derinleşen ekonomik kriz…
Ve bütün bunların sebebi olan politikalar, piyasacı vahşet…
(Burada parantez açalım ve belirtelim ki, işsiz, göçmen işsiz, emekli ve piyasacı politikalar, değerlendirmesini bilen için, aslında işçi tarafının ağırlıklardır.)
Ve bu politikaların sahibi, uygulayıcısı olan hükümet… İşveren arzularına iştahı ve işçi karşıtlığı malum olan hükümet… Krizi hissettiği 2010’dan beri de, faturayı işçiye yıkmak için aklına gelen her şeyi yapan hükümet…
Masanın bu tarafında kimler var?
Asgari ücretin 2 bin TL’nin üzerine çıkarılmasını, vergi alınmamasını isteyen Türk-İş.
16 milyon işçi, özellikle de 10 milyonu geçen asgari ücretli…
TİSK’in aksine, "Bu fiyat artışlarıyla asgari ücretlinin onurlu bir yaşam sürmesi mümkün değil" diyen Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin’in şahsında, ulusal sermayenin giderek çoğalan vicdanı.
Krizi hissetmeye başlayan, ülkeyi uçuruma götüren politikaları görmeye başlayan milletimiz…
Masanın taraflarındaki ağırlıklar böyle.
Özelikle TİSK, bu görüşmeyi, yani asgari ücret konusunu bilek güreşine çevirmek istemektedir. "Çalışma hayatının katılıkları" dediği kurallardan, yasalardan, sınırlamalardan kurtulmak, işçiyi istediği şekilde çalıştırabilmek, krizin yükünü de rahatlıkla üzerine yıkabilmek istemektedir.
Asgari ücret, bu arzunun önündeki engeldir. 24 Haziran sonrası, seçimin kesinleşmesini beklemeyecek kadar "asgari ücreti düşürün, çalışma hayatındaki katılıkları giderin, esnek çalışmayı daha da yayın" diyen hezeyan bu yüzdendir.
YASASI ORTADAN KALDIRILAN KOMİSYON
Hükümet cephesinde durum nasıl? 2 Temmuz 2018’de yayımlanan 700 sayılı KHK’nın 145. maddesi ile 4857 Sayılı İş Yasasının "Asgari ücret" başlıklı 39. maddesinin II. fıkrasını ortadan kaldırdılar. "Mülga" dediler. Bu fıkra, Asgari Ücret Komisyonu’nun hangi kesimleri temsilen kaç kişiden oluşacağını, komisyonun toplantı ve karar usullerini gösteriyordu. Fıkrayı yok etmekle, Asgari Ücret Komisyonu’nun yasal dayanağını da ortadan kaldırmış oldular. Yasaya dayanarak hazırlanan genelge yürürlükte gerçi. Ama yasayı kaldıran genelgeye ne yapmaz?
Oysa kararnameyle yasa kaldıranlar, kaldırdıkları yasayı 2003’te kendileri çıkarmışlardı.
Türk-İş, DİSK ve Hak-İş yöneticileri, bu vahim boşluğun farkındadır mutlak. Ve mutlaka farkındadırlar ki, komisyonun yeniden yasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir.
ENDİŞE VERİCİ KAVŞAK
Özetle, endişe verici bir kavşaktayız.
1- TİSK’in başındakiler, yıkıma ortak olduklarını kabul etmeseler de, ekonominin geldiği yerden endişeliler. Ama sorunu çözmek, çözüme destek vermek yerine, sorunu işçiye yıkmaya çalışıyorlar.
Bunun için de, kuralı, yasayı bir tarafa iterek, işçiyi istedikleri şekilde çalıştırabilecekleri ortaçağ vahşetini istemekteler. Ama asgari ücretin varlığı, ücretleri daha aşağıya çekmelerine engel olmaktadır. Asgari ücret üzerindeki ısrarlarının sebebi budur. Kapitalizmde fren olmasın istiyorlar.
2- Endişe veren ikinci gelişme, hükümetin tutumudur. Kendi çıkardıkları yasanın, asgari ücret komisyonunun yasal dayanağını ortadan kaldırmış olmaları vahimdir. Bu boşluk, her türlü suiistimali cesaretlendirecektir.
Özetle asgari ücret, keyfiyete, sınırsız ve kuralsız sömürü arzularına, ortaçağ özlemlerine frendir. Gözümüzün bebeği gibi sakınmak, korumak, kollamak lazımdır.